Bir mülteci teknesi, bir holding uçağı ve biz

“Her sene Ege’de göçmen tekneleri batıyor, onlarca gariban insan boğuluyor, kimsenin umurunda değil. Fakat zenginlerin özel jeti düşünce, nasıl da üzüldünüz! Adaletini sevdiğimin dünyası!” – Bir Vicdansız Safsatası

Mina Bir mülteci teknesi, bir holding uçağı ve biz

İnternette ilgi çekici bir video, fotoğraf veya yazı gördüğümde, muhakkak altındaki yorumları okurum. Yurdum insanının yazdığı o yorumlar saçma olur genelde, fakat toplumun kirlenmişliğini, merhametsizliğini, öfkesini görmemiz açısından önemli ipuçları taşırlar.

Yıllardır asgari ücretle geçim mücadelesi veren, bezgin ve umutsuz bir adam internete girer ve sosyal medyada dolaşmaya başlar. Bir süre sonra Türkleri taşıyan bir jet uçağının İran’da düştüğünü öğrenir. Kamuoyunun bu kazaya kilitlendiğini fark edince, huyu olmamasına rağmen haberi okumaya başlar. Haber metni yaklaşık iki yüz kelimedir, ancak “özel jet”, “holding”, “Dubai” ve “bekarlığa veda partisi” sözcükleri, adamın konuyu idrak etmesine yetmiştir. Aniden hiddetlenir. Üzüntüsünü dile getiren herkese ayar vermek ister. Nasırlı parmaklarını klavyeye vura vura, şu yorumu yazar:


“Her sene Ege’de göçmen tekneleri batıyor, onlarca gariban insan boğuluyor, kimsenin umurunda değil. Fakat zenginlerin özel jeti düşünce, nasıl da üzüldünüz! Adaletini sevdiğimin dünyası!”

Böylece topluma ahlak dersi verilmiş ve görev tamamlanmıştır.

Elbette bu adamın derdi, Ege Denizinde boğulan mülteciler değildir. Keza o haberleri okurken de üzüntü hissetmemiştir. Onun asıl derdi, doğumundan beri süregelen amansız fakirliğidir. Hayatında hiç uçağa binmemiş, yurt dışına çıkmamış ve bir “partiye” katılmamış olmasıdır. Mina ve arkadaşlarına duyduğu gizli öfkenin nedeni budur. Tüm benliğine yayılan bu haset, kalbindeki merhamet filizlerini yok etmiştir. Her gün yaşadığı adaletsizliklerden ötürü kapitalizme veya politikacılara sitem edeceğine, bedenleri kömür olmuş gencecik kadınlara kin kusar.

Merhametsizliğini bir kenara koyarsak, bu adamın haklı olduğu bazı noktalar da yok değildir.

Ege açıklarında bir mülteci teknesinin batması, bir holding jetinin düşmesi kadar toplumun ilgisini çekmez. (Ölü sayısı aynı olsa da.) Zira bazıları holding veliahdı olan bu genç kadınlar, kim oldukları (maalesef) meçhul olan mültecilerden daha fazla haber değeri taşımaktadır. Peki, bu gündem eşitsizliğinin tek nedeni para mıdır?

Mina BaşaranBaudrillard gibi pek çok sosyoloğa göre, medyanın yarattığı imgeler artık hakikatin yerine geçmiştir. İnsanlar televizyonda gördükleri ünlü şahısları gerçekten tanıdıklarını sanmakta, ‘simülasyonlar evreni’ denilen bir yanılgı içinde, suni bir kültürle beslenmektedir. Nitekim yeni jenerasyon da, en şık fotoğraflarını Instagram’a yükleyerek bir imaj yaratmakta, çeşitli filtre ve etiketlerle bu imajı pazarlamaktadır.


İnsanoğlu, daima bir hikaye arayışındadır. Mcluhan’ın tabiriyle, genlerinde halen kabile özlemi olan toplumumuz, medya teknolojilerinin gelişimiyle birlikte, her şeyi aynı anda duyar ve yorumlar olmuştur. Tıpkı milyarlarca üyesi olan küçük bir kabile gibi… Nitekim kabile içinde her gün o kadar fazla hikaye anlatılmaktadır ki artık anlamdan ziyade sansasyonlar, skandallar, sürpriz sonlar ve karşıtlıklar ön plana çıkmıştır. Bahsettiğim bu unsurlara sahip olmayan hiçbir hikaye, reyting alamamaktadır.

Jet uçağının İran’a düşüşünden hemen sonra, Mina’nın Instagram hesabına akın edilmesi, insanoğlunun hikaye arayışından kaynaklanmaktadır. Bu hikaye arayışının, bir roman okuma isteğinden pek de bir farkı yoktur. Mina, zengin bir ailenin genç ve başarılı bir kızıdır. Çok yakında Başaran Holding’in başına geçecektir. Bir gün hayatının aşkıyla tanışır ve evlenmeden hemen önce, en yakın arkadaşlarıyla Dubai’de bir partiye katılmak ister. Ancak parti dönüşü, talihsiz bir uçak kazasıyla hayatını kaybeder. Mina’nın hikayesi gerçekten de sıra dışıdır. Nice sosyal medya mecralarında, milyonlarca insan bu konuyu konuşmuştur.

Ancak toplum, ertesi güne kalmadan Mina’nın hikayesini kanıksar ve yepyeni hikayeler aramaya başlar. Bu defa pilot Melike Kuvvet’in, FETÖ kaynaklı bir iftiradan dolayı ordudan atıldığı ve bu nedenle özel havacılıkta çalışmak zorunda kaldığı hikayesi gündeme oturur. Ancak bu hikaye de çok yakında gündemden düşecektir. Zira Agger’in belirttiği gibi, “onlarca enformasyon hapını peş peşe mideye indiren toplum, tokluk hissinden ziyade karın ağrısı yaşamaktadır. Enformasyon ve eğlence, ne yazık ki gerçek kavrayış derinliğinin önüne geçmiştir.”

mülteci

Sonuç olarak, ilginç hikayeleri olmadığı için diğer kadınlar gündeme pek gelmemiş, kamuoyu daha ziyade Mina ve Melike’ye odaklanmıştır. Aynı kazanın mağdurları arasında bile bu denli bir gündem eşitsizliği varsa, “falanca kişi öldü, umurunuzda olmadı ama filanca kişi ölünce hepiniz ağlıyorsunuz” türevinde serzenişler tamamen mantık dışıdır.

Ateş düştüğü yeri yakar. Mina ve arkadaşlarının vefatı, sadece onların ailelerini, arkadaşlarını ve akrabalarını derinden yaralamıştır. (Allah hepsine sabır versin.) Medeni bir toplumun bireylerine düşen ise, hiçbir platformda konuyla ilgili incitici yorumlar yapmamak, Mina’nın adına sahte Instagram hesapları açmamak ve sırf toplumun genelinden farklı yaşadıkları için onların ahlaklarını sorgulamamaktır. Ölülerin aleyhinde konuşmak, asla bu toprakların huyu olmamıştır.


En sıra dışı hikayelerin bile, sadece birkaç gün gündemde kaldığı bir çağda yaşıyoruz. Satılık imajlar ve geçici heveslerle dolu bir ‘simülasyonlar evreni’ burası. Daha fazla buralarda vakit öldürmememiz, sevdiğimiz kişilere ve hobilere odaklanmamız dileğiyle. Tabii eğer bu mümkünse.

Sıra dışı bir kitap: Benimle mitoz bölünür müsün?


İsmail Pişer
İzmir’de doğdum, Denizli ve Eskişehir’de büyüdüm, Mersin ve Ankara’da okudum, Konya’da ve birçok şehirde yıllarımı geçirdim. Belki biraz göçebe ruhlu olduğumdan, kendimi hiçbir vilayete ait hissetmedim. Hepinizin aşina olduğu o boşluk duygusu, bana yazma tutkusu olarak sirayet etti. Bolca öykü ve deneme yazdım. Yazmak para kazandırmıyor çoğu zaman ama akıl sağlığı için gerçekten hayati olabiliyor.