Malum kişi iç ses: İnce ince huzursuzluk!

Ben çok özel biriyim; her şeye sahibim, milyonlarca hayranım, destekleyenim var. Canımın istediğini gerçekleştirmeye kadirim. Ama gene de içim rahat değil, yahu. İnce ince bir huzursuzluk çöküyor bana. Hayırdır İnşallah!

Malum kişi iç ses: İnce ince huzursuzluk!

Aslında ben futbolcu olmak istiyordum, çok da yetenekliydim ha. Ama kıskandılar başarımı, yoluma taş koydu çekemeyenler. Aslında iyi de oldu. Futbolcu olamayınca politikaya atıldım, sonra aldım başımı yürüdüm. Her işte bir hayır varmış demek ki. Şimdi büyüdüğüm mahallenin yakınına kendi adımı verdiğim bir stat yaptırdım. Arada bir gidip top oynuyorum gene. Formumu hiç kaybetmemişim valla. Ne tezahürat var, görmelisiniz.

Babam, Allah rahmet eylesin, çok katı ve otoriter bir babaydı. Sözü üstüne söz söyleyemezdik, kararlarımızı hep o verirdi. Çok dövmüştür beni, hem de ne dövmek! Bizi sevdiğinden döverdi tabii. Ben de halkımı çok severim. Ben onların babasıyım bir nevi. O yüzden zaten bu kadar çok nasihat veriyorum onlara. Zaten çoğu ne yapıp yapmamalarına kendileri karar veremiyor, benden aldıkları mesajlarla fikir sahibi olabiliyorlar ancak. Sevaptır bu bence, kendileri düşünerek yorulmasınlar. Ben her şeyi önceden düşündüm zaten.


Beni çok severler, hatta taparlar bana. Ben de onlar gibiyim çünkü. Eee yani, bir zamanlar ben de aynı onlar gibiydim demek istedim. Onca başarıdan sonra bugün eskisi kadar mütevazı yaşayacak halim yok herhalde. Beni takip ederlerse onlar da benim kadar zengin olabilirler ayrıca. Gerçi benim kadar kudretli olmaları zor tabii. O güç ve karizma Allah vergisi bende. Diplomayla falan olacak iş değil. Kendileri de öyle diyor zaten; “göklerden inen bir lutuf”muşum ben onlara. Eyvallah.

Tabii her şey baştaki gibi günlük güneşlik gitmiyor.

Mesela eskiden muhafazakar tarzda konuşmam yeterli olurdu halkımı ikna etmek için. Ama şu internet illeti yok mu, onların da aklını çeldi. Özgürlük, mutluluk, birey olma bilmem ne. Çeşit çeşit tiyatro çıktı.

Aslında o muhafazakar söylem de demode olmuştu zaten. Ayrıca biz de o gömleği değiştirdiğimizi söylemiştik. Zamana ayak uydurmak gerek çünkü. Küresel olmak, arada entel dantel, modern ve hatta İngilizce kelimeler kullanmak lazım. O zaman taraftar kitlem de gelişiyor, entelektüeller bile beni alkışlıyor, destek veriyor. Bu konu üzerine denemeler yapmaktayım.

Muhafazakar olmayan bu modern ortamda halkın ilgisini çeken o konuları da revize etmem gerekiyor. Bütün tanımlamaları baştan yazdım zaten. Klişelerden kurtulmak lazım. Sevenlerim pek araştırmacı ruhlu da olmadığı için, bu konuları da benden öğrenmeyi tercih ediyorlar zaten. Dediğim gibi, bana hala sadıklar. Allahtan bu konularda eskiden neler söylediğimi hatırlamıyorlar, o zaman biraz zorlanırdım. E, ben yoğurdum hamuru, tabii ki tutacak.


Bazen benim malikaneye sanatçılar, futbolcular, yani bildiğiniz ünlüler gelir gider. Ben küçükken bazılarına hayrandım, tanışmak için can atardım. Şimdi onlar bana misafir olmak için sıra bekliyorlar, bir iltifatlar sormayın gitsin. Allah’ın işine bak sen, nereden nereye?

İşte biz bu ünlü arkadaşlarla sık sık bende toplaşıp sohbetler ediyor; benim bu sevenlerimi daha nasıl memnun edebiliriz, ülkemizi daha nasıl geliştirebiliriz falan diye dertleşiyoruz. Sağ olsun bu arkadaşlar da medyaya konuşup benim anlattıklarımı pekiştiriyorlar. Sanatçı tabii onlar, daha yaratıcı ve enteresan fikirleri var. Türkücü bir arkadaşın yaptığı “özgürlük” tanımını tek geçerim valla. Kırk yıl düşünsem tükürük ile özgürlük kavramlarını bağdaştırmak aklıma gelmezdi benim. Bravo valla!

Ha bu arada; beni sevmeyenler de yok değil…

Adamı çileden çıkartıyorlar bazen onlar. Ne o öyle, karşımda sigara içmeler, ironik ironik konuşmalar, her lafıma sosyal medyada karşılık vermeler? Halbuki ben onlara da hizmet ediyorum. Tabii herkes hakkettiği cezayı alıyor. Adalet diye bir şey var. O halde de bu halde de işliyor bu hukuk. Veriyorum cezalarını, yakıyorum canlarını ki doğruyu öğrensinler. Onların da babasıyım sonuçta. Beni de babam böyle eğitti, kötü mü oldu yani?

İnce ince huzursuzluk…

Ama bayağı yoruldum artık ben ya. Her Allah’ın günü çık halkın karşısına; televizyon ekranlarına konuş, fotoğrafçıya gülümse, tanımadığım insanlarla el sıkış. Ben de emekli olmak, tatil yapmak istiyorum. Yazlığın inşaatını da başlattım zaten. Usulüne uygun bir final yapıp emekliye ayrılayım diyorum ama hep bir arıza çıkıyor. Ah, şu işleri bir yoluna koysam, kalan işleri çoluğa çocuğa paylaştırsam da kafamı dinlesem artık.


Yalnız içimde de “ince ince” bir huzursuzluk var ne zamandır. Son zamanlar da iyice arttı, panik ataklar falan geliyor bazen. Evet, evet çok yoruldum ben, ya. Ülkeme yeteri kadar hizmet ettim zaten. Artık emekli olmalıyım.

Önce bir düşman yarat; Sonra o düşmanı yen


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.