Atatürk’ün tuttuğu takım: Güneş Spor Kulübü

Herkes gibi o da bir takım tutuyordu. Fakat Atatürk; ne Fenerbahçelilerin söylediği gibi fenerli, ne Galatasarayların iddia ettiği şekilde cimbomlu, ne de Beşiktaşlıların öne sürdüğü üzere bir kara kartaldı. Atatürk Güneşliydi…

atatürk tuttuğu takım neydi güneş spor kulübü

Atatürk’ün tuttuğu takım: Güneş Spor Kulübü

30 Ekim 1905 yılında Mekteb-i Sultani’de, Mehmed Ata Bey’in (kendisi Nurullah Ataç’ın babasıdır) edebiyat dersi esnasında arkadaşlarıyla konuşan Ali Sami (Yen),  bir futbol takımı kurmaya karar verir. Fakat dönem istibdat dönemidir ve kulüp kurmak bir yana gençlerin bir araya gelmesi dahi II. Abdülhamid’e jurnallenmek için yeterli bir sebeptir. Nitekim dönemin okul müdürü Abdurrahman (Şeref) Bey de “camlar kırılıyor” bahanesiyle bu öğrencilerin futbol oynamasını yasaklar.

Fakat ne otoriter müdürden yedikleri tokatlar ne de hafiyelerin jurnalleri Ali Sami bey ve dostlarının futbol aşkını durduramaz. Aynı yıl Kadıköy’de bir Rum takımıyla oynanan maçın sonrasında seyirciler galip gelen Mekteb-i Sultanililer’in takımına ilk ismini koyar: Galata Saray’ı Efendileri…


Devam eden süreçte okulun müdürü değişir. Yeni müdür Tevfik Fikret, eskisinin aksine futbolsever öğrencilerine tam destek verir, kulübün kurulması için elinden geleni yapar. Mekteb-i Sultanililer’in futbol aşkı, hocaları Tevfik Fikret‘in devrimci ruhuyla birleşir ve ortaya dünya tarihinin en büyük lise takımı olacak Galatasaray çıkar. Ali Sami Yen ve arkadaşlarının maksadı bellidir:

“Maksadımız İngilizler gibi toplu bir hâlde oynamak, bir renge ve bir isme mâlik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek.”

Galatasaraylılar ve takımın hami (koruyucu) başkanı Tevfik Fikret (ortada oturmakta)
Galatasaraylılar ve takımın hami (koruyucu) başkanı Tevfik Fikret (ortada oturmakta)

Meşrutiyet yeniden ilan edilir, 31 Mart Ayaklanması çıkar, II. Abdülhamid tahttan iner, İttihat ve Terakki iktidar olur, Birinci Dünya Savaşı başlar, tıpkı Fenerbahçeliler, Beşiktaşlılar ve daha niceleri gibi Galatasaraylılar da vatan uğruna şehit düşerler.

İşgal başlar, Kuvayı Milliye başarılı olur, işgal biter, cumhuriyet kurulur, halk fırkası iktidar olur, cumhuriyet devrimleri yapılır… Futbol tüm bu süreç boyunca hikayenin bir parçasıdır ve zaman geçtikçe gündemin daha büyük bir kesimini kaplar hale gelir.

1930’lara gelindiğinde, İstanbul’un üç büyük takımından Beşiktaş ve Fenerbahçe istedikleri oyuncuyu transfer edip oynatabiliyor iken, Galatasaray oyuncularını yalnızca Mekteb-i Sultani içinden seçmektedir. Tıpkı bugünün sıradan bir lise takımı gibi. Nitekim bu durum Galatasaray’ın günden güne kan kaybetmesine ve hızla büyüyen camialar karşısındaki rekabetinin tehlikeli bir duruma girmesine neden olur.

İşte bu dönemde Galatasaray içindeki tartışmalar alevlenir.

Takımda amatör ruhun ve futbol kulübünün tamamen liseye dayanır olma halini korunmasını savunan Suat Hayri Ürgüplü karşısında rekabet ve büyüme için profesyonelleşmeden yana olan eski başkanlardan Yusuf Ziya Öniş’in başını çektiği isimler vardır.

Profesyonelleşmeden yana olan bir diğer isim Eşref Şefik’in (kendisi aynı zamanda 6 Mayıs 1927’de Türkiye’deki ilk radyo yayınını seslendiren kişidir), 3 Şubat 1933’te meşhur spor dergisi Olimpiyat’ta yazdığı bir yazı sonrası ihraç edilmesiyle tartışma iyice gün yüzüne çıkar. Bu ihraç sonrası Yusuf Ziya Önal ve Ulvi Yenal gibi önde gelen Galatasaraylılar istifalarını verir. Bununla birlikte takım içindeki muhalif grup 1920’den beri gelen bu ayrışmaya bir son vermek için Eşref, Yusuf ve Ulvi beylerle birlikte kulüpten ayrılır.

Futbolculuğunun yanı sıra,  iki dönem Galatasaray başkanlığı yapmış Yusuf Ziya Öniş

Ayrılan bu 27 kişi, Yusuf Ziya Bey’in önderliğinde yeni bir takım kurma kararı alırlar. Hayalleri sarı-kırmızı sevdalarını devam ettirebilecekleri yeni nesil profesyonel bir Galatasaray kurmaktır. Yeni takımlarının bu durumu gösteren bir ismi olmalıdır, onlar da böyle bir isim koyarlar: Sarı Kırmızı Spor Kulübü.

Bu isimle antrenmanlara başlar hatta Fenerbahçe’yle antrenman maçına dahi çıkarlar. Fakat bu isim, resmi kuruluşu için İstanbul Valiliği’ne yapılan başvuruda – Galatasaraylıların baskısı sayesinde – ret yer. Bunun üzerine yeni bir isim düşünülür ve kulüp bu 1933 senesinde bu yeni isimle kurulur: Ateş – Güneş Spor Kulübü. Açılış Beyoğlu Halk Fırkası salonunda yapılır ve başkan olarak Cumhurbaşkanı Atatürk’ün 1916’dan beri sürekli yanında olan sadık yaveri Cevat Abbas Gürer seçilir.

Cevat Abbas Güler (1887-1943)
Cevat Abbas Güler (1887-1943)

Cumhuriyet’in kuruluşunun 10. yılı yapılan ve yapılmakta olan devrimler için önemli bir yıldır.

Geçmişte yapılan devrimlerle sayesinde yürünen yoldaki farklı bir duraktır. Yapılan çalışmalar içinde en ilginç olan diyebileceğimiz Güneş-Dil Teorisi’nin oluşturulması da bu yıla rastlar.

Aynı yıl Atatürk can dostu Cevat Abbas’ın yeni kurulan kulübünün kongresine bizzat katılır, isim önerisi olarak da Ateş-Güneş yerine yalnızca Güneş Spor Kulübü denmesinin daha güzel olacağını iletir. Şüphesiz ne kulübün kuruluş yılı ne de Atatürk’ün isim tavsiyesiyle yeni dil teorisi arasındaki benzerlik bir tesadüf olarak değerlendirilemez.

Nitekim, siyasi gücü arkasına alan Güneş Spor Kulübü, yeni kurulan bir takım olarak en alt kümeden başlaması gerekirken çok güçlü olduğu gerekçesiyle birinci kümeden lige başlar; lüks lokallerde sosyal içerikli fikir geceleri verir, partiler düzenler, başka spor branşlarında da aktif boy gösterip başarılar elde eder.


Güneşspor Logosu
Güneş Spor Kulübü Logosu

Güneş’in arkasındaki maddi güçle yaptığı transferlerin içinde Galatasaray’ın iyi futbolcuları da vardır. Güneş, liselilere ders verme konusunda kararlıdır.  İki takım arasında 1 Aralık 1935 yılında oynanan maç öncesi; Güneşlilere ‘ayvalar’ diye seslenen Galatasaraylılar, lisede okuyan her öğrenciden okula gelirken ayva getirmelerini istemiş, sonra da bu ayvaları küfelere doldurup maça getirmiş ve Güneşlilere fırlatmışlardır.

Ayvalı Maç

Galatasaray’dan transfer olan Güneşlilerin forma giyemediği maç 6-2 Galatasaray üstünlüğüyle bitmiş (İleride Galatasaray efsanesi olacak Gündüz Kılıç hat-trick yapmıştır) ve olay spor tarihine “Ayvalı Maç” olarak geçmiştir.

Galatasaray efsanesi Gündüz Kılıç

Fakat Güneş 1935-36 sezonunda 12 takım arasından İstanbul Ligi’ni 5. Sırada bitirir, fırtına gibi bir seri yakalar ve ertesi sezon de ligi 29 puanla ikinci bitirir. Yıllar geçtikçe daha iyi performanslar göstermeye başlayan Güneşliler, tam da hayal ettikleri gibi en çok Galatasaray’ın başına bela olurlar. Galatasaray’a karşı aldıkları 7-0’lık galibiyet bunun yalnızca bir örneğidir. 1937-1938 sezonuna gelindiğinde ise futbol tarihimizin en ilginç hadiselerinden biri yaşanır. Güneş Spor Kulübü, Beşiktaş ve Fenerbahçe ligi eşit puanla birinci sırada bitirirler, dolayısıyla şampiyonun belirlenmesi averaj hesabına kalır.

Puan Tablosuna göre:

Beşiktaş 44 gol atmış ve 12 gol yemiştir.

Fenerbahçe 40 gol atmış ve 10 gol yemiştir.

Güneş Spor Kulübü ise 34 gol atmış ve 8 gol yemiştir.

Bugün halen kullanmakta olduğumuz normal averaj sistemine göre averaj, bir takımın yediği golü attığı golden çıkararak hesaplanır. Fakat o sene lig bitimiyle averaj sisteminde bir değişikliğe gidilir. Yeni sisteme göre yenilen gol atılan gole bölünecektir. Dolayısıyla eski sistemde 44- 12= 32 averajla şampiyon olacak Beşiktaş yeni getirilen sistemle 44÷12=3.6 averajla şampiyonluktan edilir.

Bu hesaplamayla Fenerbahçe’nin averajı 40÷10=4 ve Güneş’in averajı 34÷8=4.25 olur. Lig sıralamasını tam tersine çeviren bu yeni hesaplama sistemiyle Güneş Spor Kulübü bir ilke imza atarak şampiyon olur. Aynı yıl Fenerbahçe’nin stat anlaşmazlıkları yüzünden ayrıldığı Milli Küme’de de şampiyon Güneş Spor olur. Artık Türk futbolunun yeni bir büyüğü olduğu açıktır.

Güneş Spor Kulübü’nün Azerbaycan Neftçi Bakü takımıyla yaptığı maçtan bir kare

Güneş’in batışı, doğuşundan hızlı olur

Ertesi sezon da lige çok hızlı başlayan Güneş İstanbul Ligi’nin ilk üç maçında Beykoz’u 3-2, Topkapı’yı 2-1 yener, Fenerbahçe ile de 0-0 berabere kalır. Bu iyi başlangıca rağmen, 1938’in Ekim ayında, yalnızca futbol şubesini değil atletizm, güreş ve denizcilik branşlarını da sonlandırma kararı alırlar. Atatürk’ün ölümünden sonra ise Güneş Spor Kulübü tamamen kapanır.

Oyuncuların büyük kısmı Galatasaray’a transfer olur, bazı yöneticiler de esas kulüplerine geri dönerler. Böylece sarı kırmızılı camia içindeki ikilik de sona erer.  Kimi çevreler bu durumu bahane ederek, kulübün profesyonellik karşıtı Galatasaraylılara ders vermek için kurulup şampiyon olunca da kendilerini feshettiklerini iddia eder. Fakat böyle bir durum söz konusu olması halinde, kulübün şampiyon olur olmaz kendini feshetmesinin daha mantıklı olacağı aşikardır. Bu yüzden diğer birtakım otoriteler kulübün hızlı çöküşünün nedenini Atatürk’ün ilerleyen hastalığına bağlı olarak bürokratik çevrelerdeki değişime bağlamaktadır. Siyasetle yükselen Güneş’in siyasetle battığı savunulmaktadır.

Uyanık Okuyucuya…

Yaptığınız benzetmeye hak vermeden edemeyeceğim. Gerçekten de eski Türkiye’nin Güneş’i, yeni Türkiye’nin Başak’ı olarak değerlendirilebilir. Fakat unutmayalım ki, iki kulübün amaç ve araçları aynı gibi dursa da formaları apayrı…

Futbolsevere…


Güneş Spor Kulübü ile Azerbaycan’ın Neftçi Bakü takımıyla arasında 1937’de yapılan dostluk maçından görüntüler:

Ya Heidegger bugün yaşasaydı?


Burak Savaş
1997 yılının yağmurlu bir sonbahar sabahında İstanbul’da doğdum. Diyelim ki kendimi bildim bileli zamanımı okuyarak, izleyerek, dinleyerek, sorgulayarak, düşünerek, konuşarak ve hayal ederek geçirmekten keyif aldım. Ara sıra yazdım da, bazılarını tamamladım, bazılarını kimse görmesin istedim, bir köşeye sakladım. Güzel okullarda burslu okudum. Lisede edebiyat dergisi çıkardım, insanlara okuttum. Asiliği apolet gibi taşıdım, pes etmeye alışamadım. Cüretkâr hayalperestlere samimiyetle inandım. Sevdim, sevildim, sevgi üzerine çokça düşündüm. İyi ve kötüyle doğdum, iyiliği besledim, beslemekteyim. Senin gibi ben de bir yoldayım, yol yolculuğu belirlemekte, ben de bu yolda düzülmekteyim.