Stres, geçmek bilmeyen sırt ve baş ağrıları yapıyor!

Geçim derdi, yoğun iş hayatı, trafik çilesi derken stres peşimizi bırakmıyor. Geçmek bilmeyen sırt ve baş ağrıları, kaygı, mutsuzluk, sinirlilik gibi durumlar, stresin belirtisi olarak karşımıza çıkıyor.

Stres, geçmek bilmeyen sırt ve baş ağrılarına neden oluyor!

İstinye Üniversite Hastanesi Medical Park Gaziosmanpaşa’dan Uzman Klinik Psikolog İpek Özaktaç, “Sevdiğiniz insanlara sarılın, ağrılarınız da stresiniz de azalsın” dedi.

Ünlü pop yıldızı Yalın, büyük beğeni toplayan şarkısında “Hele bir başla, sarılarak bir başla” dedi, herkesi sevgiye davet etti. Aslında dünyada yapılan birçok araştırma Yalın’ı destekler nitelikte…


İstinye Üniversite Hastanesi Medical Park Gaziosmanpaşa’dan Uzman Klinik Psikolog İpek Özaktaç, yapılan bu araştırmalardan örnekler verdi, sarılmanın aslında stresin neden olduğu pek çok hastalığa nasıl iyi geldiğini anlattı.

Stresin belirtilerini biliyor musunuz?

Günümüzde geçim derdi, yoğun iş temposu, trafik çilesi ve gelişen teknoloji ile birlikte doğada vakit geçirmek ya da sosyalleşmek giderek neredeyse imkânsız hale geldi. Dolayısıyla, gün içinde sık sık kendini hatırlatan stres ile karşı karşıya gelmek durumunda kalıyoruz. Peki, hem dilimizden düşmeyen hem de hayatımızın tam ortasına yerleşen stres tam olarak ne anlama geliyor?

Stres, belli bir tehdit karşısında psikoloijk, zihinsel ve bedensel şekilde verdiğimiz tepkilerden oluşur. Bedenin strese tepkisi genellikle kalp çarpıntısı, nefes alamama, uyuşma, terleme, titreme, bulantı ya da sırt- baş ağrısı şeklinde oluyor. Stresliyken duygusal tepkilerimiz ise kaygı, korku, mutsuzluk, huzursuzluk, sinirlilik, çaresizlik şeklinde görülebilir. Stres anında sinir sistemimiz adrenalin ve kortizol hormonu salgılayarak bedenimizi alarm durumuna geçirir.


Eşinize 20 saniye sarılın, derdi kederi unutun!

Stresin ruhumuzda ve bedenimizde yarattığı olumsuz etkileriyle nasıl başa çıktığımızı kaynaklarımız, yani bize iyi gelen şeyler belirliyor. İngiltere’de yapılan bir araştırma, insanları mutlu eden durumların oldukça basit görünen küçük şeylerden oluştuğunu kanıtlar nitelikte. Üç bin kişinin katıldığı ankete göre, ormanda yürümek, denizde yüzmek, çikolata yemek, geçmişi hatırlatan bir şarkı dinlemek, almak istediği kıyafetin indirime girdiğini görmek, kek yemek ve arkadaşlık kurmak gibi küçük durumlar insanlar için büyük mutluluk kaynağı olabiliyor.

Tüm bu kaynakların arasında sosyal çevre ve kurduğumuz yakın ilişkiler önemli yer kaplıyor. Yakın ilişkilerde eş, aile, arkadaş ya da çalışma arkadaşları fark etmeksizin hem ruhsal hem de fiziksel temasta bulunmak büyük önem taşıyor. Psikolog Alberto Gallace ve Charles Spence, gelişen ilk duyu organımızın dokunma olduğunu ve dış dünyayla bağ kurmamızda dokunmanın önemli bir yere sahip olduğunu söylüyor. Kaliforniya’daki Los Angeles Üniversitesi’nde gerçekleştirilen araştırmalarda dokunma sayesinde beyinde salgılanın oksitosin hormonunun harekete geçtiği, bu sayede güven, sevgi ve huzur duyguları artarken korku ve kaygı duygularının azaldığı gözlemlenmiştir.

Oksitosin hormonu, doğumdan sonra da salgılanan, anne bebek arasındaki bağın artmasına yardımcı bir kadın hormonudur ve aşk hormonu olarak da bilinir. 2007 yılında North Carolina Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, sarılmak stres altındayken artan kortizol hormonunun düşmesine ve dolayısıyla stresin yarattığı olumsuz ruh hali ile bedensel ağrıların azalmasına büyük ölçüde yardımcı oluyor. 100 evli çiftin katıldığı araştırmada, çiftlerin yaklaşık 20 saniye süren bir sarılmanın ardından özellikle kadınlarda kortizol hormonunun belirgin ölçüde düştüğü ve oksitosin hormonunun arttığı kanıtlanmıştır.

El öpmek veya şefkat göstermek terapi gibi…


Bizler de ülkemizde el sıkışmak, öpüşmek ya da sarılmak gibi fiziksel temas içeren eylemleri seviyor ve günlük hayatımızda sık sık kullanıyoruz. Her birimiz merhabalaşırken tokalaşarak, sevinci ya da acıyı paylaşırken sarılarak, bayramlarda el öperek fiziksel temasta bulunuruz. Dolayısıyla, Türk toplumu için özellikle sevgi, şefkat ya da saygı içeren dokunma davranışlarının bir çeşit toplumsal terapi etkisi yarattığını söylemek mümkün.

Sarılmak bebeklerin DNA’sını değiştiriyor!


Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 19 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.