Y kuşağı güzelleri

Geçenlerde Miss Turkey Güzellik Yarışması yapıldı. Fiyakalı duruşlarını sergileyen birbirinden güzel, endamlı, genç kızlar Türkiye’yi yurtdışında temsil etmek için yarıştılar.

Y kuşağı güzelleri miss turkey güzellik yarışması

Baksan hepsi üniversite öğrencisi, üstelik güzel mi güzeller. Ama maalesef bazıları hayatlarında ne İdlib’i duymuşlar ne de Lazkiye’yi. Hatta aralarında öyleleri var ki siyaset bilimi okuduğu halde Fransa Cumhurbaşkanı’nı tanımıyor. Soruyorsun, “İtalya’nınkini söylesem olur mu?” diyor gülerek.

ABD’nin kuzey komşusunu bilemeyenini geçtim, Almanya’da doğup büyüdüğü halde Almanya’nın komşularından üç tanesini bile sayamayanı var. Sanırsın Kamerun’un komşusunu soruyorlar.


Ne coğrafya biliyorlar ne tarihe merak duyuyorlar. Ne yaşadıkları ülkenin sorunlarına duyarlılar ne de dünyanın. Öyle Suriye kasabaları var ki İstanbul’dan daha gündemdeler ama adlarını bile duymamışlar. Belli ki ne televizyon seyrediyorlar ne de gazete okuyorlar. Güya bir meslek öğreniyorlar ama o mesleğin alfabesinden habersizler.

Bu derece genel kültür eksikliğinin bir tek sebebi olabilir: Çevreye ve topluma duyarsızlık.

Unutmuyorum… Yıllar önce çalıştığım işyerinde bir laborantın kızı Konservatuar Tiyatro Bölümü’nün yetenek sınavına girip kaybetmişti. Annesi kızını benimle tanıştırırken oyunculuk yeteneğinin çok iyi olmasına rağmen sınavı kaybettiğini söylemişti. Kızından böyle övgüyle bahsedince, ben de ondan ayaküstü bir rol yapmasını rica ettim. Sınavda oynadığı rolden 10-15 saniyelik kısa bir bölüm sundu. Gerçekten ağzım açık kaldı, hayran oldum. Oyunculuğu tek kelimeyle muhteşemdi. Hatta eğitmeye gerek yok, çıkart sahneye oynasın… O dereceydi yani! Annesi bence fazlasıyla mütevazi davranmıştı.


Şaşkın bir ifadeyle, “Sen bu yetenekle sınavı nasıl kaybettin?” dediğimde; “Hocam, Portekiz’in başkentini bilemedim.” dedi gülerek. O hala hakkının yendiğine inanıyordu ama ben yenmediğine o an ikna olmuştum. Onu kültürsüz buldukları için elediklerini, Lizbon’u bilmeyeni de elemekte haklı olduklarını söyledim ve “Sen hiç hayatında genel kültürü zayıf bir tiyatro oyuncusuna rastladın mı?” diye sordum. Biraz bozulur gibi olmasına rağmen ses çıkarmadı. İkna olup olmadığını bilmiyorum ama üzerinde düşündüğünden eminim.

Bazen aranan şartları yerine getirmeniz, o mesleği yapmak için sahip olmanız gereken tüm nitelikleri taşıdığınız anlamına gelmez. Mesleğe başladığınızda bir de bakarsınız ki yazılı olmayan kurallar ve taşımadığınız meziyetler sizi olmanız gereken yerin çok uzağına atmış.

Ne okursa okusun, bir üniversite öğrencisinin yukarıda bahsedilenleri bilmemesi ayıptır. Zira üniversite öğrencisinin evrensel olması beklenir, bu da kelime anlamı olarak ‘universal’den gelir zaten. Bir de yeni eğitim sisteminin yarattığı “pseudouniversalliler” vardır. Bu pseudouniversallilerin üniversitelere girişini engellemek için üniversite sınavlarında baraj olarak kullanılacak bir genel kültür testi yapılamaz mı? Üniversite öğrenciliği tiyatro okumaktan daha mı az önemlidir? Limiti, integrali bilmesini beklediğin üniversite öğrencisinden ABD’nin komşusunu bilmesini beklememek nasıl bir mantıktır? 35 yıl önce İngilizce bilmediğim için beni Boğaziçi’ne sokmayıp Cerrahpaşa’ya gönderen sistem, Kanada’yı bilmeyeni üniversiteye sokar hale nasıl gelmiştir, anlamış değilim.


Pseudouniversallilerin yaydığı ışık, gündüz çıkan ayın aydınlattığı kadardır.

Altının hikayesi


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.