Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım’ın katıldığı tarihi yayının moderatörlüğünü üstlenen İsmail Küçükkaya, kendisine yöneltilen eleştirilerden sonra, “Evet bir kumpas var mı? Var! Bir insan boşuna Uğur Dündar olmuyor” dedi.
İsmail Küçükkaya, ‘programdan önce her iki adayla da görüştüğünü’ söylese de hükümete yakın medyanın hedefi haline geldi. Hakkında yöneltilen, ‘İmamoğlu’na soruları verdi’ eleştirilerine “kesinlikle böyle bir şey olmadı” diyerek defalarca cevap veren Küçükkaya, sabah programında izleyicilerinden gelen bir mesajı okuyarak, Uğur Dündar’a hak verdiğini ifade etti.
‘Sizlerle biraz dertleşebilir miyim’ diyen Küçükkaya, izleyicisinden gelen şu mesajı okudu:
“İsmail Bey tecrübe budur işte. Şimdi anlamışsınızdır; Uğur Dündar niye vazgeçti, siz nasıl kumpasa geldiniz?”
Cevap olarak ise; “Böyle çok mesaj geliyor. Evet bir kumpas var mı? Bir kumpas var! Çünkü ben inandım. Tabi Uğur Dündar büyüğümle konuştum. Anladım onun kaygılarını, uyarılarını, nasihatlarını dinledim. Ama yayının kendisine dair güvenim sonsuzdu.
Ben Binali Yıldırım’a da sordum; ‘Yayında ne vardı?’ dedim. ‘Ona bi sözüm yok’ dedi. Ama biz yayını konuşuyoruz… E sizi de onları da bilgilendirdim.
Bana bu bir görev olarak tebliğ edildi. Ben yayın öncesindeki linç kampanyasını da gördüm. Onu üstlendim ama yayın sonrası böyle bir şey yapacakları nereden aklıma gelebilirdi ki. İnsan boşuna Uğur Dündar olmuyor, insan boşuna Hıncal Uluç olmuyor. Hepimiz yaşayıp göreceğiz. Kim bilir onlar da ne badireler atlattılar, ne kumpaslar gördüler… Seçim dönemlerinde siyasetçilerin acımasızlığını, 2-3 oy fazla almak için insanların hayatlarını per perişan eden vandallığı… Kim bilir neler yaşamıştır Hıncal Uluç abim, Uğur Dündar…
Uğur Dündar niye kabul etmedi? Dedi ki;
‘Bunların gözü kara İsmail, insanın canını yakarlar, gözyaşına aldırmazlar, insanları harcarlar’ dedi… Tabi tecrübe böyle bir şey” ifadelerini kullandı.
Küçükkaya daha sonra da Hıncal Uluç’un “Uğur kabul etmemekle haklıymış” başlıklı yazısını okudu.
Hıncal Uluç’un yazısı:
Ülkenin 17 yıldır hasretle beklediği yayını yönetmeyi, iki tarafın ortak adayı olduğu halde reddeden Uğur’un (Dündar) ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı. Hem sosyal hem gerçek medyada İsmail Küçükkaya nasıl linç ediliyor, görüyoruz.
Bunlar aynen, hatta fazlasıyla Uğur’un başına gelecekti.
Çünkü yaşadığımız bu çok acı kutuplaşma içinde, bırakın kutuplardakilere, tarafsızlara bile yaranmak mümkün olmayacaktı.
Tabii, bu kadar önemli, bu kadar özlemle beklenen bir olayı yönetenin, doğruları, yanlışları, eksikleri, fazlaları olacak, tabii ki bunlar eleştirilecek..
Ben de eleştirdim dün.. Yavuz (Donat) ve Yüksel (Aytuğ) de eleştirmiş.
Aklın yolu bir, temelde ayni eleştirileri yapmışız..
Ama “eleştiri” ile, sosyal medya icadı “linç” ayrı şeyler..
Cumartesi gecesi eve geldim, 10 civarı.. O gece Fener- Efes play off maçlarının beşincisi var. Durum 2-2.. “Kim 3-2 yapmış acaba” diye merak ettim.. Tüm haber ve spor kanallarını dolaşıyorum..
Yahu birinde yok, sporun bu çok önemli son dakika haberi..
Hadi Malezya Başkanı’nın eşinin kayınbiraderi nezle olsa, bunu birbirinden anında kopya, son dakika, son gelişme, ya da ne karın ağrısı ise artık, kocaman kocaman kırmızı ile yazarak veren haber kanallarını geçiyorum.
Bunca spor kanalında “Son Dakika” olmaz mı, Türkiye Şampiyonluğu getirecek, play off maçının sonucu?.
Tıklarken Haber Türk’e geldim ki, ekranın yarısında İsmail’in (Küçükkaya) resmi..
Yayından önce, neden Binali Yıldırım, Ekrem İmamoğlu ve ekipleri ile neden ve ne görüştüğünü anlatıyor, programa telefonla bağlanmış.
Lafı uzattı ama, iyi de anlattı.
Efendim, “tartışma” programını, Cumhur ve Millet İttifakları adına Mahir Ünal (Ki sevdiğim yakın ahbabımdır.
Kültür Bakanı iken harikaydı. Parti sözcüsü olunca havaya uydu, sertleşti ki, ona yakışmıyor bu üslup) ve Engin Altay planlamışlar. Oturup yayının tüm akışını yapmışlar. “İki tarafa da aynisoru, 3 dakika cevap süresi” falan filan. Fikir birliğiyle İsmail’i sunucu seçmişler.
Sonra üçü buluşmuş. Taraflar İsmail’e, tartışmanın nasıl yapılacağını tüm ayrıntıları ile anlatıp “Şimdi git bu ortak planladığımız yayın düzeni ve protokolünü, iki adaya ve danışmanlarına tüm ayrıntıları ile anlat” demişler.
O da gitmiş anlatmış..
Nagehan Alçı’nın sosyal medyada yer alan (Yani ben öyle anladım) “İsmail Küçükkaya’nın yayın öncesi İmamoğlu ile buluştuğunu duydum” iddiasının iç yüzü buymuş.
Nagehan da, Didem Arslan’ın yönettiği yayında, yorumcu.. Cevaptan tatmin oldu.. “Keşke bu yayını, tartışma programına götüren yolu açan Didem yönetseydi” dedi.
“En azından İsmail, Didem’i de yanına alıp eş sunuculuk yapsaydı. Kadın Erkek eşitliği adına” deyince Didem şiddetle isyan etti. “Kadın olarak değil, bunca yıllık bir televizyoncu ve gazeteci olarak” diye adeta tersledi Nagehan’ı.
Araya bitmez tükenmez reklamlar girip, yayın piç olunca, kapattım, bıraktım..
Ama süreç içinde sezdiğim, Didem, işin İsmail’e verilmesinden üzgün sanki.
Bilmem biraz da kıskançlık mı var?.
Lafa “Ben olsam, öyle koşullu, protokollü yayını yönetmeyi kabul etmezdim” diye başlaması ne algısı yarattı acaba izleyenlerde..
İsmail’i adeta zor durumda bırakmak için
Ardından yayına olayı izah etmek için bağlanan İsmail’i adeta zor durumda bırakmak için müdahalelerde bulundu sanki Didem.. Programdaki konuşmacılara değil, İsmail’e cevap vermek, onu yalanlamak için, cevapçının cevapçısını bağlattı, bakar mısınız?. Reklamlar da dahil olunca, oturuma katılan konuklar nerdeyse bir saat konuşmadan beklediler. Bekletti Didem ve bu aradaki tüm konuşmalar “İsmail yalan söylüyor” algısı yarattı.
O konuklar o ekranda görünmek uğruna o zilleti nasıl kabul ettiler, bilmem.
Dedim ya, ben ekran başında bile tahammül edemedim.
Seyircili programlarda, para ile toplanmış profesyonel seyirciler olur hani, bunlar da profesyonel yorumcu herhalde..
Neyse, tatsız tutsuz bir yayındı ama, İsmail olayın iç yüzünü anlattı hiç değilse..
Ama dinleyen kim?. Bu ülkede herkes istediğine, tuttuğu tarafa göre inanıyor hale gelmiş..
Şimdi dün sabah bizde Mahmut Övür kardeşimin yazısı vardı. Bomba haber olduğu için birinci sayfadan verilmiş.
Öyle bomba ki, fotoğraflarla belgelenmiş. İsmail Küçükkaya yayından önce Taksim’deki o ünlü gökdelen otele giriyor. İmamoğlu ile konuşuyor ve çıkıyor, görüyorsunuz.
Mahmut’un yazısının manşeti “O otelde ne konuştunuz?.” O otele, ne zaman, niçin gittiğini de, ne konuştuğunu da İsmail bir gece evvel televizyonda anlattı ve bastıra bastıra, on kez tekrar ederek “İki tarafla da konuşmamı tarafların sözcüleri Mahir Ünal ve Engin Altay benden istediler. ‘Yaptığımız protokolü ve yayın akışını anlat‘ dediler.
Ben de görüştüm, dedi” Mahmut!. Ve ne Ünal’dan ne de Altay’dan tekzip de gelmedi.
Sevgili Mahmut..
Şimdi diyelim sen, Ekrem İmamoğlu’na gizli bir soru kağıdı vermek istiyorsun. Bunun için adamın basın toplantısı yaptığı, yani ortalığın gazeteci, televizyoncu ve kameraman kaynadığı otele mi dalarsın, Malkoçoğlu gibi.. Yoksa o soru kağıdını kimsenin ruhunun duymayacağı bir şekilde iletme yolunu mu bulursun?
Bunca yıllık gazeteci (Ki beş yılı Genel Yayın Müdürlüğüdür) bunca yıldır en çok izlenen haber bültenlerinden birinin sunucusu, yani o otelin yanında oturan boyacının bile tanıdığı biri olarak, bu işi gazeteci kaynayan yerde “Gizleyeceğini sanarak” yapacak kadar gerzek mi, meslektaşımız, Sevgili Mahmut?.
Baştan ben de kızmıştım, sunuculuk teklifini geri çeviren Uğur’a.. Ama dedim ya!. “Hayır” derken yerden göğe haklıymış, meğer!