İzlanda’ya bir kez daha yenildik, neden peki?

Biliyorsunuz 8 Haziran 2019 günü Fransa Milli Futbol takımını yenen Türkiye Milli Futbol takımı herkesi mutlu ettiği kadar umutlu da kılmıştı. Özbekistan ve Yunanistan galibiyetlerinin ardından devam Fransa galibiyeti, bir çok kişide futbol A Milli  takımına ilişkin ciddi bir dönüşüm ve gelişim düşüncesi oluşturmuştu.

İzlanda ya bir kez daha yenildik, neden peki?

Lakin hemen arkasından 11 Haziran 2019 Salı günü gelen İzlanda yenilgisi ve üstelik kötü oyun, bu kez tatlı bir düşten uyanmaya neden oldu. İzlanda ile oynanan maçların çoğunluğun kaybetmişiz.

Toplamda 10’u resmi biri özel olmak üzere yapılan 11 karşılaşmanın 7’si mağlubiyetle sonuçlanmış. İzlanda’yı sadece 2 kez mağlup edebilmişiz. Ama şimdi bu rakamlara bakarak, İzlanda futbolunun bize ters geldiğini düşünenler olabilir. Futbolda ve özellikle gelişmiş ve modern futbolda “ters” gelmek diye bir şey olmaz. Yine modern futbolda karşı takımın ters gelmesi diye bir açıklama asla kabul edilemez.


Söz konusu son İzlanda müsabakasına gelirsek. İzlanda karşısındaki Türkiye, Fransayı yenen takım milli takım mıydı? Diye sormuş olabiliriz. Evet, Fransayı yenen de bu takımdı. Bir kaç oyuncu değişikliği bizi aldatmamalıdır.

Türkiye milli takımın tutarlı ve sürdürülebilir verimli oyun oynamasını engelleyen şey, İzlanda takımının oyununu yeterince çözümlenerek, ona karşı karşı taktik oluşturacak bir oyunu sahaya yansıtamamış olunmasıyla doğrudan ilgilidir.

Örneğin Fransa ile oyun daha çok 2. bölgede oynanırken biz de 1 ve 2. bölgelerde savunma yapmayı ve topu kazandığımızda da atak oynamayı planlamış ve bunu da sahaya yansıtabilmiştik. Derdimiz önce Fransayı durdurmaktı… Dolayısıyla nasıl oynayacağımızı çözmüştük.

Ama İzlanda maçında roller farklıydı.

Biz kazanacak takım, İzlanda kaybetmek istemeyen takımdı. Ama bu onun kendi birinci bölgesinde oynayacağı anlamına gelmiyordu.

Hal böyle olunca ve daha önemlisi İzlanda, oyun olarak futbol sahasının tamamını kullanan bir takım olunca, Türkiye nasıl bir futbol oyun kurgusuyla oynayacağını unuttu veya şaşırdı ya da becermedi….


Yenmek için oynamak başka, yenilmemek için oynamak başka, her. yenilmemek hem de yenmek için oynamak başkadır… Ama asıl olan ve en üst düzey olan şey farklı durum ve koşullara göre hem yenilmemek hemde yenmek için oynayabilmeyi becerebilmektir.

Bazen rakip bize göre oynasın biz rakibi dikkate almadan oyunumuzu oynarız demek yeterli olmuyor. Rakibin oyun anlayışını mutlaka dikkate almak gerekiyor.

İlk 45 dakika boyunca sadece 38. dakikada rakip kaleye inebildik. Golü bulduğumuz 39.dakika da zaten bu oyunun sonucu üretilen bir goldü.

Koşan, adam eksilten, uzun pas yapan, çabuk oynayan ve her bölgede oyunu tercih eden bir takıma karşı oynanan futbol karşısında yetersiz kalındı. Rakip bize göre değil, nedense biz rakibe göre oynamaya mecbur kaldık. Ama rakibe göre oyunda plansız ve taktik açıdan yetersiz bir oyun anlayış ile oynadık.

Fransa maçında kişilikli ve kimlikli futboldan söz etmiştik. Elbette kişiliksiz oynamadık. Ama kimlikli futbola çok uzağız daha…

Kimlikli futbol demek, kendine özgü oyun anlayışını duruma göre çözüm üreterek oynayabilme becerisidir. Ve kazanılması gerçekten kolay bir düzey değildir.


Bu arada futbolunu beğenelim veya beğenmeyelim, İzlanda’nın bir oyun kimliği var mıdır? Vardır… Çünkü Kuzey futbolu dediğimiz güce ve dayanıklılığa dayalı tüm karakteristik özelliklerini bünyesinde taşır.

Uluslararası yetkinlik ve İzlanda tecrübesi