Psikoloji biliminin bireyler için modern dünyanın sağladığı olanaklar ile mutlu yaşama erişebilme arzuları üzerinde önemle durduğunu bilmekteyiz. Pozitif psikoloji ise insanların sorunlarından daha çok mutlu olacağı konulara odaklanarak hayat mücadelesine daha dayanıklı devam edebilmek için temel kaynaklara sahip olması gerektiğini dile getirmektedir.
Popüler Kültürümüzde çoğu insan ise başarısızlık, tükenmişlik ve çaresizlik gibi davranışlarının ardından karanlık odalarına gömülen birer mahkuma dönüşmektedir. Halbuki buna sebep olan süreç ve koşulların incelenmesi ile işe başlanmalıdır. Bireyin varlığının ortaya çıkması ile birlikte etkileşim içinde olması zorunlu değil midir? Bu sebeple insanı, sosyal çevresi ile bütün olarak değerlendirilmesi gereken en önemli iletken olarak kabul etmekteyiz.
“Aynı dili konuşan insanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.” (Mevlana Celaleddin-i Rumi)
İnsan sorunlarından ziyade onları mutlu eden şeylerin; olumlu düşünme biçimlerinin, hoşgörülü ve neşeli olmalarının önemini anlayarak hayata devam etmelidir. Bu duygulara sahip olarak yaşayan insan önce kendisi sonra çevresi için fayda odaklı yaşamın anahtarını elinde tutmaktadır.
Pozitif psikolojide insanın kendi yeterliliğine inanması, zorlukları aşabilme arzusu, hedefleri uğruna azimle ilerlemesi ve geleceğe pozitif yaklaşması olgusuna dayanmaktadır. Bu şekilde insanın hayatta başarılı olması kaçınılmazdır.
Tüm bunlara sahip olan insan, olumsuzluklarla çevreli bir coğrafya içinde doğsa dahi dayanıklılığı ile umut emsali olacaktır. Bunu başarabilmenin en önemli öğretisi ise sosyal çevre yaklaşımlarına odaklanmadan, insanın iç sermayesine güvenerek devam etmesi değil midir?
Tarih boyunca birey, yaşanan toplumsal geçişlerden etkilenmiş ve zamana bağlı farklı eğilimler göstermiştir. Değişim kavramı bu şekilde kendini gösteren bir kavram olmuştur. Tarihin sahnesinde devamlı olarak şartlar değişmiş, bu değişime ayak uydurmaya çalışan insan çevreye uygun olarak şekillenmiştir.
İnsan bu değişime ayak uydurmak adına içinde bulunduğu dönemsellikte farklı tavır ve davranışlar geliştirmiştir. Bu gelişim ile bireylerin iletkenliği sayesinde kültürel değişimler ortaya çıkmıştır. Bu kültürel değişimler bazen yüzeysel etkiler bazen derinsel etkiler yaratmıştır.
Popüler Kültürün en büyük salgın hastalığı olan tüketim, her geçen gün hızını arttırarak yoluna devam etmiştir. Bu sebeple en iyi iletken olarak tanımladığımız insanın, kuşaklar arası bilgi birikimini doğru aktarması için anlaşılabilir olmak gerekmektedir.
Bu şekilde iletken olan insan kendisine ulaşan bilgiyi tüketmek için başkasına aktarma yoluna başvuracaktır. Günümüz şartlarında tüm iletilerin virütik yayılma hızını göz önünde bulundurup olumlu veya olumsuz etkilerini süzgeçten geçirilmek zorundayız. Kuşaklar arası çatışmaların temel çözümü anlaşılmak değil, anlaşılabilir olmak için şeffaf bilgi aktarımıdır.
“Yeryüzü bize atalarımızdan miraz kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık.” (Kızılderili Atasözü)
Günümüzde genç insanların ukalalık ve vurdum duymazlık kavramları ile anılmasının mirarı yine atalarımız değil midir? Yanlış anlamların yüklenebildiği bir dönemden geçmemizin sebebi ile ne söylenildiğine odaklanmamaktır. Yanlış yorumlanan bu kavramları bir davranış biçimi olarak incelemek gerekmektedir. Kavramsal olarak araştırma yapılması gereken bu kavramlar, birey kadar toplumsal etki alanına sahip ve hızlıca yayılmaktadır.
Kuşaklar arası geçişlerde geleceğe hatalı kodlanan insanın birer iletken görevine dikkat çekerek psikolojik sermayenin doğru anlaşılmasının zaruri bir ihtiyaç olduğunu söylebiliriz. Fiziksel ve psikolojik iç kaynakların, tutku haline gelmiş başarma arzusu yüzünden bitip tükenmesi korkusu bulunmaktadır.
Umutsuzluğa kapılan insanın karanlığa gömülmek yerine pozitif psikoloji sermayesine dayanarak öğrenme arzusuna sahip alternatif yollara başvuran sağlıklı kuşakların varlığı insan sermayesinin tek önemli unsurudur.
Alışkanlıklar insanın hakimi değil midir? İnsan olumsuz alışkanlığını bile kaybetmekten korkan bir yapıya sahip bir varlık olduğu bilinmektedir. Başarısızlık, tükenmişlik ve çaresizlik gibi davranışlarının alışkanlık olması yerine geleceğe pozitif yaklaşması olgusuna dayanan pozitif psikoloji, mutluluğun ve başarının anahtarıdır.