Virüs krizi değil, virüs karşısında yetersiz kalan sistem krizi

Her şeyden önce eşitsiz yaşam düzenleri ve adaletsiz bir ekonomik sistem asıl olarak krizlerin kendisini oluşturmaktadır. Kriz virüs nedeniyle değil, virüs karşısında yetersiz kalan sistemden kaynaklanmaktadır.

Virüs krizi değil, virüs karşısında yetersiz kalan sistem krizi

Virüs krizi değil, virüs karşısında yetersiz kalan sistem krizi!

Virüs amacı bizi öldürmek olan bir canlı türü değil. Zaten böyle bir amacı olacak akla, zekaya, beceriye ve stratejiye sahip değil. Evet, tehlikeli. Çünkü insanoğlunu öldürebiliyor. Üstelik çabuk ve kolay bulaşıyor. Ama tipik bir canlı değil. O halde düşman değil. Çünkü virüs düşmanlığı üzerinden yürüyen bir düşünce biçimi çözümleyici olmayacağı için, akılcı da değil.


Virüsler doğada var olan ve sürekli değişen koşulların ve farklılıkların bir sonucu meydana geliyorlar. Doğal ve insan eliyle gerçekleşen doğaya ve doğal hayata müdahalenin sonucu dönüşümlerin bir sonucu olan virüsler doğa kanunlarına tabidirler.

Ender Helvacığlu’nun dediği gibi, “Canlılık tarihi boyunca sayısız kez oluşan bir olay tekrar ediyor. Bir tür koronavirüsün mutasyona uğrayıp evrim geçirerek insandan insana geçen ve insanı hasta eden farklı bir türe dönüşmesi sonucu oluşan bir salgın. Evrim kuramıyla çok net bir biçimde açıklanabilecek gayet doğal ve normal bir olay”.

İnsanlık tarihi aynı zamanda virüslere karşı kırıma uğrama tarihidir. Yine insanlık tarihi bilmeyerek bağışıklık kazanarak kurtulma tarihidir. Ve yine insanlık tarihi akıl ve bilim ile bu tür afetlerin krize dönüşmesini engelleyecek buluşlar ve çözümler tarihidir.

Virüsler özellikle insanlığı hedef seçmiş öldürücü canlılar değiller… Dolayısıyla virüsler ne düşman ne de masum zararsız canlılar değil… İlkel canlı-cansız karışımı ve başka bir canlıyla buluştuğunda ve ona bulaşıp konakladığında öldürücü olabilecek hastalığa neden olan bir varlık… Değişiyor, dönüşüyor ve sürekli evrim geçirerek başkalaşır.


İşte bize düşen ne “düşmanlaştırılmış bir figür” oluşturarak, korku, endişe ve savaş psikolojisine girmek, yok etmeye odaklanmış bir ruh hali ve kültürü oluşturmak değildir. Çünkü bu ne sağlıklı bir şeydir ne de mümkün bir şeydir. Bize düşen elbette önemsememek ve boş vermek de değildir…

Ortalama birer vatandaş olarak bize ve bizi yönetenlere düşen virüsten düşman yaratan toplumsal bir histeri hali, kargaşa, çözümsüzlük, kaos gibi bilinmezliklerden uzak durmak ve zarar görmeden yaşamayı ve yaşama koşullarını sağlamış olmak, bundan sonrası için sağlamaya çalışmaktır.

İşte asıl olarak insanlığa ve insan aklına düşmesi gereken şey; virüsün krizi değil, virüsler karşısında tıkanan veya yetersiz hale düşen yaşamın ve o yaşamı düzenleyen sistemlerin krizini anlamaya ve çözmeye yönelmektir.

Sistemlere dayalı kriz

Çünkü gördük ki, her şeyden önce eşitsiz yaşam düzenleri ve adaletsiz bir ekonomik sistem asıl olarak krizlerin kendisini oluşturmaktadır. Yoksulluk, sağlık sisteminin yeterliliği veya yetersizliği, halk sağlığı uzmanlığının ve organizasyonun gelişmişliği, yönetsel organizasyon becerileri, bilimsel altyapı uzman ve donanım yeterliliği, eğitim düzeyi, nüfusa göre planlanmış her türlü altyapı, çevre ve doğa ile uyumlu bir yaşam biçimi, uygar bir kentleşme, insani bir sanayileşme, iş ve üretim ilişkilerinin kar/zarar hesabı olmadan sürdürülebilir bir varsıllık ve daha pek çok şey virüse değil, sistemlere dayalı kriz nedenleri olarak karşımız çıkmış ve çıkacaktır.


Özetle dünya ölçeğinde yaşadığımız ve yaşayacağımız büyük kriz, esasen yeni korona virüs pandemisinin neden olduğu bir kriz değil, virüs karşısından yetersiz ve işlevsiz kalan eşitsiz ekonomi temelli dünya düzeni krizidir.

Doğa fısıldıyor: Hatırla insan!