Nüfusun azalması dünyada neleri değiştirecek?

Günümüzde dünya çapında ortalama 2,4 civarında olan doğum oranı, 2100 yılına gelindiğinde 1,7’ye kadar düşecek. Yüzyılın sonunda dünyada nüfusun azalması neleri değiştirecek?

nüfusun azalması

Bu hafta yayımlanan bir araştırma küresel düzeyde, doğum oranlarının insanlığın geleceğini etkileyecek hızda düşüş gösterdiğini ortaya koydu. Nüfusun azalması, bildiğimiz dünyayı radikal bir şekilde değiştirecek sonuçlar yaratabilir.

21. yüzyılın sonunda nüfusun azalması dünyada neleri değiştirebilir?


Washington Üniversitesi’nin sağlık istatistikleri bölümünden uzmanlar (Institute for Health Metrics and Evaluation) bugün dünya çapında ortalama 2,4 civarında olan doğum oranının, 2100 yılına gelindiğinde 1,7’ye kadar düşeceğini, dünya nüfusunun da 2064’ten itibaren düşüşe geçeceğini öngörüyor.

1- Yoksul ülkeler açısından olumlu olabilir

Gezegenin farklı bölgelerinde farklı kesimler değişimden farklı etkilenecek.

Doğum oranlarının düşmesi aslında ekonomik gelişmişlikle yakından ilgili.

Yoksul ülkelerde kadınların eğitim ve iş hayatına daha çok katılımı, daha iyi iş imkanları bulmaları ve doğum kontrolüne erişimin artması, daha az doğum, daha az çocuk ölümü demek.

Dolayısıyla düşük gelirli ülkeler için doğum oranları yaşam standartlarının yükselmesi anlamına gelebilir.

Her bir çocuğa gelirden düşen payın artması ile sağlık ve eğitim imkanlarının da gelişeceği söylenebilir.

Ama doğum oranları zaten yıllardır düşmekte olan ülkeler açısından bu düşüşün devamı yeni sorunlar yaratacaktır.

Bu ülkelerin yaş ortalaması yükselirken, çalışabilir aktif nüfusun, vergilerin azalması ile birlikte, büyüyen yaşlı nüfusun bakımı için neler yapılabileceğini planlaması gerekiyor.

2- Emeklilik yaşının yükselmesi gerekebilir

İnsanların emekli olmak için daha uzun süreler çalışması gerekebilir.

Nüfusun yaşlanmasıyla ilgili en büyük kaygılardan biri, bu insanların yaşlandıklarında hasta ve sağlıksız olacağı öngörüsüne dayanıyor.

Ama tıpta ve bilimde sağlanan ilerlemeler ile insanların yaşam beklentisi yani ömrü giderek uzarken genel olarak “sağlıklı ömür beklentisi” de uzuyor.

Savaş gibi olağan dışı koşullar yaşayan Suriye dışında dünyanın hemen her yerinde yeni doğan bebeklerin, çok değil yirmi yıl önce, 2000 yılında doğan bebeklere kıyasla, sağlıklı ömrünün beş yıl daha uzun olacağı öngörülüyor.

Ruanda’da yeni doğan bir bebeğin sağlıklı ömür beklentisi, 2000 yılında doğan birine göre ortalama 22 yıl uzadı.

Birleşik Krallık, Almanya, ABD gibi kişi başına gelir düzeyi daha yüksek ülkelerde aynı dönem içinde sağlıklı yaşam beklentisi bir ila üç yıl arasında artış gösterdi.

Bu nedenlerle Oxford Yaşlanan Nüfus Enstitüsü’nden profesör Sarah Harper yaşlanan nüfus konusundaki kaygıları abartmamak gerektiğini söylüyor.

“Yaşlanan yetişkinlerin sağlığı 20-30 yıl öncekilere kıyaslandığında bile çok daha iyi” diyen Harper’a göre yaşlıların daha uzun süreler sağlıklı bir şekilde yaşayıp çalışabilir ve gayet aktif bir hayat sürebilirler.


Oxford Üniversitesi’nden Dr Hannah Ritchie de, buna ek olarak, 50 yıl sonra iş yaşamının, çalışma koşullarının tamamen değişmiş olabileceğini de göz önüne almak gerektiğine dikkat çekiyor.

3- Hükümetler sınırları açmak zorunda kalabilir

Doğum oranları ve yaşam beklentisi ülkeler bazında nüfusun artmasını ya da azalmasını belirleyen denklemin iki önemli unsuru ise, göç de üçüncüsü.

Nüfusu azalan ve yaşlanan ülkelerin başka ülkelerden genç nüfusu çekmeye çalışmaları gerekebilir.

Bunun sonucu olarak dünyanın göçün çok daha hızlandığı ve etnik ve kültürel olarak çok daha karışmış bir yer olması muhtemel.

4- Anne babalara destek artabilir

Geçmişte hükümetlerin nüfus artışını yavaşlatmak ya da artırmak için zorlayıcı önlemler aldığı vaki.

Örneğin anne babalara uzun ebeveynlik ve çocuk bakım izinleri gibi destekler sağlayan İskandinav ülkelerinde doğum oranlarının yükseldiği görüldü.

Dolayısıyla gelecekte nüfusu en hızlı azalan gelişmiş ülkeler, anne babalara daha cömertçe destek vererek doğum oranlarını artırmayı deneyebilir.

Hükümetler bunun yanında, emeklilik yaşını ileri çekip, çalışanlara çocuk yetiştirmek için bir dönem iş hayatından çekilip, bunu daha ileri yaşlarda çalışarak telafi etme imkanı da sağlayabilir.

5- Bakım işçileri doktorlar kadar önemli olacak

Londra İktisat Fakültesi’nden (London School of Economics) Dr. Tiziana Leone sağlıklı ömür ne kadar uzarsa uzasın yaşlı nüfusun artışıyla, bakım ihtiyacının da büyüyeceğini öngörüyor.

Dr. Leone nüfusu yaşlanmakta olan ülkelerin sağlık ve sosyal bakım sestemlerinin bir krizle karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulunuyor.

Bu tür ülkelerin giderek daha az çocuk ve doğum doktoruna ihtiyacı olacağını söylüyor, buna karşılık yaşlıların sağlık ve bakımını üstlenecek iş gücünün yetiştirilmesine şimdiden başlanması gerektiğine işaret ediyor.

6- Muhtemelen çevre açısından iyi olacak

Profesör Harper insan nüfusunun azalmasının çevre ve doğal yaşam açısından iyi olacağını düşünüyor.

Fakat Dr Ritchie, iklim değişikliğinde insan nüfusundan çok ekonomik büyümenin rolü olduğuna dikkat çekiyor.

Uzun vadede ekonomik yaşamın nasıl şekilleneceğini tahmin etmek zor.

Eğer nüfusun azalmasına rağmen tüketim artarsa, çevre tahribatı da azalmayabilir.


Aynı şekilde teknolojideki gelişmelerin nereye doğru evrileceği de önemli. Çevreye verilen zararı azaltacak teknolojilere yatırım yapılıp yapılmayacağı da nüfustan daha etkili bir faktör olabilir. (Kaynak: BBC)

Corona pandemisi insanlığı asteroid çarpmasına hazırlayabilir


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.