Gelişmişlik ve halk

Normalde bir halkın yoksulluktan, adaletsizlikten ve eşitsizlikten usanmış olması ve isyan etmesi gerekir diye düşünülse de durum hiç de düşünüldüğü gibi değildir. Çünkü yoksul, eşitsizliğin doğallığına inanmış, adaleti varolan düzenden ibaret sanan halk isyan değil, biat eder…

gelişmişlik halk

Gelişmişlik ve halk

Halklar yüzyıllardır yoksulluğa alışmış ve alıştırılmış ise yoksulluk onlar için bir kaderden başka bir şey değildir. Dolayısıyla isyan etmek suç ve günahtır.


İnsanlar adaletsizliği kendi başına gelmeden anlamaz. Zaten gelse de kabullenir. Çünkü hayatın fıtratında güçlüler, güçlü olmak için doğmuş ve tanrı onları farklı yaratmıştır. Boyun eğmek tevekkülün bir parçasıdır. Dolayısıyla isyan normal değildir.

Halk eşitsizlikten pek rahatsız olmaz. Çünkü eşitliğin nasıl olduğunu bilmez. Kadın ile erkek, çocuk ile büyük, eşek ile köpek, okumuş ile okumamış, ağa ile maraba nasıl olur da eşit olur… Bunu tasavvur dahi edemez. Dünyanın kuruluşu yönetenler ve yönetilenler üzerine inşa olunmuştur. Kendisi yönetilen ve buyruk alandır. Dolayısıyla isyan yemek yediği kaba işeme ile eşdeğerdir.

Dolayısıyla halk seviciliği ve halk romantikliğini bırakıp gerçekçi olalım. Her şeyden önce halk, halk olduğunun ve halkın ne demek olduğunun farkında değildir. Bu farkındalık önce bir vatandaş olduğunun sonra ve asıl olarak da bir sınıfa ait olduğunun anlaşılmaya başlamasıyla gerçekleşmeye başlar.

Bunların hepsi sanıldığı gibi sadece bir eğitim meselesi değildir. Gelişmişlik meselesidir.

Gelişmişlik ise her bir insanın birey olarak “vatandaşlık bilinci” ve “vatandaşlık hakları” konusunda geldiği ve getirildiği düzey ile yani yaşamın pratiği ile doğrudan ilgilidir.


Ödev, görev ve sorumluluk ahlakı, sadece kuru bir ahlaktan ibaret değil, dağdaki çobanın dahi devlet için, memleket için önemli ve değerli olduğunu hissetmeyi sağlamakla olur.

Türkiye’de devlet bu yaklaşımı 1938’lerden sonra terk etmeye başlamıştır. Özellikle 1950’ler ve 1980’lerden sonra toplumsal gelişim giderek “güruhlaşma” ve en nihayetinde metalaşmış insan nesnesi biçiminde kumandalı aygıtlara dönüştürülmüştür.

Bugün geldiğimiz nokta, dere yatağında kaybolan insanlar ve kaybolmadığı halde kaybolmuş olmaktan farksız davranan halkın, dere yatağındaki muhtaç duruşunda resmedilmiştir.

Sorgulamak için gelişmiş olmak gerekir

Gelişmiş olmak için ise bağımsız ve özgür düşünebilen bireyler olmak, dolayısıyla vergi veren vatandaş olarak, devletlerin ve onu yöneten hükumetlerin onun için varolan yapılar olduğunu ve dahası bu yapıların yanlış yapan ve suç işleyen kurumlar olabilecekleri kültürünü oluşturabilmiş olmaları gerekir.


İşte gelişmişliğin asıl göstergesi budur. Yani toplumsal/sosyal/kamusal gelişimdir. Sanıldığı üzere sadece teknolojik ilerlemişlik veya tüketim gelişmişliği değil…

Afetmiş, ne afeti? En büyük afet “uygar insan”dır!..