Kuraklık riski çok yüksek: İstanbul’un 2-3 aylık suyu kaldı!

Uzmanlar İstanbul’un 2-3 aylık suyu kaldığını, barajların yaza kadar yüzde 60 seviyesinde dolmazsa ciddi anlamda kuraklık yaşanabileceği konusunda uyarıyor: İki mevsimli iklime doğru gidiyoruz. Üçüncü kuraklık bizi bekliyor! Risk çok yüksek!

İstanbul 2-3 aylık suyu kaldı: Kuraklık riski çok yüksek!

İstanbul’un 2-3 aylık suyu kaldı: Kuraklık riski çok yüksek!

16 milyonluk İstanbul ciddi bir susuzluk riski ile karşı karşıya. Uzmanlara göre İstanbul’un 2-3 aylık suyu kaldı. Sorunun temel kaynağı olarak yağışların yetersizliği değil; son yıllarda İstanbul’un önemli su havzalarının inşaata açılması, ormanların yok edilmesi. Şebekede kaybolan su için de bir adım atılmayınca susuzluk kapıya dayandı. Susuzluğun ilacı olarak görülen Melen Barajı’nda ise inşaat aşaması çok yavaş ilerliyor. Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Sekreteri Medet Güney ise bir an önce harekete geçilmesi çağrısı yapıyor:


“Su havzalarını yok edecek Kanal İstanbul’dan vazgeçilmeli, su şebekesinde kayıp-kaçağın önlenmesi için çalışma yapılmalı.”

10 yıldır kuraklık uyarısı var ama atılan adım yok

İstanbul’da ‘susuzluk sorunu’ son günlerde gündemi yeniden meşgul ediyor. Aralık sonu itibariyle İstanbul barajlarının doluluk oranı yüzde 21.27 seviyesinde. Bu, yağmur yağmaması durumunda mevcut suyun günlük su ihtiyacı yaklaşık 3 milyon metreküp olan İstanbul’a 2-3 ay yeteceği anlamına geliyor.

İstanbul’un su sorununa ilişkin Evrensel’e konuşan TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Sekreteri Medet Güney son 8-10 yıldır kuraklık uyarısı yapıldığını hatırlatarak başlıyor sözlerine. Güney, alternatif birçok plan ortaya koyması gereken su yönetimlerinin ise tek planının barajların yağışlarla dolmasını beklemek olduğuna dikkat çekiyor.

Su havzaları inşaata açıldı, ormanlar yok edildi

Kuraklık uyarılarına karşı herhangi bir adım atılmadığı gibi İstanbul’un su havzalarının da yapılaşmaya açıldığını belirten Güney, “İstanbul yıllık 3-5 milyar metreküp yağış alıyor ve İstanbul’un su ihtiyacının yüzde 99’u yağışlardan kaynaklı yüzey sularının toplanması ile sağlanıyor. Yani su toplama havzaları ne kadar büyük olursa o kadar fazla yağış toplanır. Oysa son yıllarda bu havzaların yapılaşmaya açılması, kentin kuzeyinde bulunan ormanların yok edilmesi, yağışların akış ile barajları doldurması umutlarını azaltıyor” diyor.

2013-2014 yıllarında da benzer bir su sorunu yaşandığına vurgu yapan Güney uyarıyor:

• O dönemin yöneticileri üçüncü ve dördüncü sınıf kirliliğe sahip Sakarya Nehri’nden su getirmişlerdi. İSKİ’nin bu düzeyde bir kirliliği arıtacak sistemi olmadığı için milyonlarca insanın sağlığı hiçe sayılmıştı. Bir kez daha aynı yöntem akıllara geliyorsa bundan vazgeçilmelidir.

Her 100 litreden 22’si kayboluyor!

iski istanbul barajlar kuraklık

Sorunun önemli kaynaklarından bir tanesi kentin su şebekesindeki kayıp-kaçak oranı. Güney, bu oranın yüzde 22.3 olduğunu söylüyor, ki bu kabul edilebilir en yüksek oran olan yüzde 10’un iki katından fazlası demek. Yani arıtma tesisinden çıkan her 100 litre suyun 22 litresi bize ulaşamadan şebekede kayboluyor. Bu miktar olarak Kağıthane İçme Suyu Arıtma tesisinde arıtılan suyun tamamının şebekede kaybolması demek. Medet Güney kayıp-kaçak oranının 2014-2019 tarihleri arasında aynı seviyede olduğunu hatırlatarak ekliyor:

• Bu oranlar bize hiçbir iyileştirme ve tedbir alınmadığını gösteriyor. Yüzde 22.3’lük oran çok yüksek ve bu öncelikle çözülmesi gereken bir sorun.

Güney kayıp-kaçak maliyetini de çıkarıyor:

• İSKİ verilerine göre 2019’da İstanbul’da şebekeye verilen 1 milyar 62 milyon metreküp suyun yaklaşık 237 milyon metreküpü kayıp. Suyun metreküp fiyatının 5 lira olduğunu düşünürsek bu kaybın senelik maliyeti 1 milyar 184 milyon TL demek.

Melen çare olur mu?

Tedbirse Melen Barajında aranıyor. Uzun zamandır İstanbul’un su sigortası olarak görülen Melen’de inşaat 2012’de başladı. 2016’da bitmesi bekleniyordu ancak olmadı. Üstelik Melen Barajı’nın nehir ıslahı, tatbikat projesi ve kamulaştırma planları ihalesi daha geçtiğimiz günlerde sonuçlandı.

Şu anda İstanbul’a yaklaşık 1 milyon metreküp su sağlayan ve 2071’e kadar İstanbul’un su sorununun çözümü olarak görülen Melen, kısa sürede tamamlanacak gibi değil. Çevre Mühendisi Güney ise tek sorunun projenin tamamlanması olmadığına dikkat çekiyor:


• Bölgenin kanalizasyon suları hâlâ Melen’e akıyor. Üstelik Melen Havzası’na her gün yüzlerce ton katı atığın depolandığını düşünürsek İstanbul halkının sağlıklı suya erişiminin ne kadar güç olduğunu da görmüş oluruz. Bütün bu sorunları çözdük diyelim bu kez de karşımıza dev bir maliyet çıkıyor. Yaklaşık 200 kilometre uzaktan getirilecek Melen suyu emekçiler için daha yüksek su maliyeti demek.

Yağış oranı yüzde 47 azaldı: Son 39 yılın en kurak sonbaharı!

Kaçak önlenmeli, su havzalarındaki yapılaşma durmalıdır

Su politikalarındaki rantçı yaklaşımlar ile su yönetimlerinin yanlış planlamalarının İstanbul’u susuzluk tehlikesi ile baş başa bıraktığına dikkat çeken Güney, çözüm önerilerini madde madde sıralıyor:

  • Şebekelerde ki yüzde 22.3’lük kaçak fiziki kayıplardan kaynaklanıyor. Öncelikle şebekede fiziki kayıpları önleyecek yatırımlar yapılmalıdır.
  • Kentin su ihtiyacını karşılayan Sazlıdere Barajını komple, Terkos Barajının ise bir kısmı yok edecek Kanal İstanbul projesinden vazgeçilmelidir. Çünkü Kanal İstanbul su toplama havzalarının da yok olması demektir.
  • Yine su havzalarındaki yapılaşma derhal önlenmelidir.
  • Kirli su kaynaklarından İstanbul su ihtiyacını karşılama projeleri kesinlikle iptal edilmelidir.
  • İstanbul havzaları talan edilerek komşu illerin su kaynaklarına muhtaç hale gelmiştir. Kentin Su yönetimi; kısa ve uzun vadeli planlamalar yaparak yaşam hakkı olan su kaynaklarını ve su toplama havzalarının planlamasını yapmalıdır.
  • Suyun uzak havzalardan temin edilerek maliyetinin yüksek olmasının sorumlusu kentin emekçileri değildir. Suyun bedelsiz sağlanması koşullarının oluşturulması gerekirken, yüksek maliyetli suyun temini kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.

Meteoroloji uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen uyardı: Türkiye 2030 yılında su fakiri olacak

İstanbul barajlarındaki doluluk oranı son 10 yılın en düşük seviyesini gördü, yüzde 20’ye kadar geriledi. İklim değişikliğinin etkilerinin arttığını söyleyen Meteoroloji uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen, “Türkiye 2030 yılında su fakiri bir ülke olacak. İstanbul’da barajların doluluk oranı yaza girerken en az yüzde 60 seviyesinde olmalı” açıklamasında bulundu.

İstanbul’da hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi ve yağışsız geçen ayların ardından barajlardaki doluluk oranları son 10 yılın en düşük seviyesine kadar indi. İSKİ verilerine göre İstanbul’da barajların doluluk oranları, yüzde 20.93 seviyesine kadar düştü.

İklim değişikliğinin etkilerinin arttığını söyleyen Meteoroloji uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen, Türkiye’nin kişi başına düşen yıllık su miktarının bin 700 metreküp olduğunu şimdi ise bin metreküpün altına düşmeye başladığını ve 2030 yılında 700 metreküpe kadar düşeceğinin uyarısında bulundu.

2030 yılında Türkiye’nin su fakiri bir ülke olacağını belirten Şen, barajların doluluk oranlarının yaza girerken en az yüzde 60 seviyesinde doluluğa ulaşması gerektiğini sözlerine ekledi.

“İki mevsimli iklime doğru gidiyoruz”

NASA'nın raporuna göre Türkiye'nin de içinde bulunduğu Doğu Akdeniz bölgesinde son 9 asrın en kötü kuraklık dönemi yaşanıyor.

Prof. Dr. Orhan Şen, şöyle konuştu:

• Küresel ısınmanın iklime etkisi vardır. İklim değişikliğini meydana getiriyor. Bulunduğumuz bölgede daha çok görülmeye başlandı iklim değişikliğinin etkileri. Doğal afetlerdeki artış da kendini göstermeye başladı. 1 derecelik artış doğal afetleri yüzde 30 oranında arttırıyor. Dünyada ortalama sıcaklık artışı şu an 1 dereceyi de geçti. Sıcaklık artışı 4 dereceye varırsa ki bu çok önemli bir artıştır. O zaman Türkiye tropik iklimin içine girmiş olacak. Böyle bir durumda bile şu an yarı kurak iklime doğru gidiyoruz.

• Artık 4 mevsimden de çıktık. Geçiş mevsimi olan sonbahar ve ilkbahar da iyice daraldı ve 1’er aya indi. Bunun nedeni Akdeniz ikliminden çıkıp yarı kurak iklime doğru gitmemizden dolayı. İki mevsimli iklime doğru gidiyoruz. Yazları sıcak ve kurak olacak, kışları ılık ve yağışlı olacak.

“Üçüncü kuraklık bizi bekliyor”

• 1900 yılında dünyanın nüfusu 1 milyardı, şu an 8 milyara çıktı. Su yetmemeye başladı. Türkiye’nin kişi başına düşen yıllık su miktarı bin 700 metreküptü. Şimdi bin metreküpün altına düşmeye başladı. Biz o zaman su zengini değildik ama suyumuz kendimize yetiyordu. Artık su fakiri ülke haline gelmeye başladık. 2030 yılında 700 metreküpe kadar da düşecek o zaman ise su fakir olacağız.  Son zamanlarda iklim değişikliğinden dolayı Türkiye’deki yağışlarda azalma görüyoruz.

• Dünyada bir yerde az yağıyorsa bir yerde çok yağıyordur. Kuraklığı biz üçe ayırıyoruz. Birincisi meteorolojik kuraklık ve yağışlardaki azlıktan kaynaklanır. Geçen sene ocak ayından itibaren etkilerini göstermeye başladı. Ondan sonra hidrolojik kuraklığa doğru gidilir. Bu nedir suyun nehirlerde ve göller de azalmasıdır. Bu kuraklık çeşidini de görmeye başladık. İstanbul’daki barajların doluluk oranlarının yüzde 20’ye düşmesi gibi.

• Bundan sonra üçüncü bir kuraklık bizi bekliyor. Daha sinsi bir kuraklık o da tarımsal kuraklık. Tarımsal kuraklık rekoltenin aşağıya düşmesine neden olacaktır. Biz bunun etkilerini bahar ayında, hasat mevsiminde göreceğiz. Sosyal ekonomik problemler tarımsal kuraklığa bağlı.

kuralık iklim değişikliği türkiye

“Risk çok yüksek!”


• Tarımda şunu düşünmemiz lazım artık. Su gerektirmeyen tarım ürünlerine doğru gitmeliyiz. Ocak, şubat ve mart ayında ne kadar yağış yağacak. Modeller çok fazla yağış yağacağını göstermiyor.  Bu durumda mevcut durumu idare etme gibi bir pozisyonda kalacağız. Yazın başlangıcına yüzde 60 gibi doluluk oranıyla girmemiz lazım ki rahat edebilelim. Kış yağışlarındaki azalma yazın etkilerini gösterir. O senenin yazında kulaklık çekeceğiz demektir. O yüzden şu anda riskin çok yüksek olduğu durumdayız. Daha yaz ortasında tedbirler alınması lazımdı. (İHA)

Uzmanlar uyardı: Yeni yıl ile birlikte gıda savaşları ve isyanlar kapıda!


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.