Covid-19 pandemisi tüm dünyada sosyal bir felakete yol açmasının yanında hukuki ve ekonomik açıdan birçok sorunu da beraberinde getirmiş ve özellikle ticari hayatı derinden etkilemiştir. Ekonomik olarak tüm Dünyada daralma başlamış ve birçok işyeri kapanmanın eşiğine gelmiş, hatta kapanmış, iflaslar artmıştır. Dolayısıyla borçların ifası konusunda büyük sorunlar yaşanmaktadır.
Daha önceki röportajlarımızda: İfa imkansızlığı nedir? Aşırı ifa güçlüğü ne demektir? Sözleşmenin uyarlanması nedir? Mücbir sebep nedir? Covid-19 salgını mücbir sebep sayılır mı? konularını işlemiştik bu kez Borçlunun temerrüdü konusuyla sizlerleyiz.
Temerrüt: Hukuki dilde, “direnim” anlamını taşımaktadır. Temerrüdün hukuki anlamda iki türü bulunmaktadır. Alacaklının temerrüdü ve borçlunun temerrüdü.
Borçlunun temerrüdü, vadesi gelen ve ifa edilebilir nitelikteki borca konu edimini zamanında yerine getirmemesi sebebiyle ifada gecikmesi ve buna bağlı olarak birtakım şartların gerçekleşmesi durumda meydana gelen bir sorumluluk nedenidir. Borçlu, Covid-19 sebebiyle temerrüde düşmüşse bunda kusuru yok demektir. Borçlunun temerrüde düşmesi borcu sona erdirmez. Sözleşme ile taraflar temerrüdün sonuçlarını özgürce kararlaştırabilirler, ancak bu hususlar kanunun emredici hükümlerine aykırı olamaz.
Pandeminin sözleşmelere etkileri nelerdir? Covid-19’dan etkilenen bir borçlu temerrüde düşebilir mi? Temerrüt ne anlama gelir? Borçlunun temerrüdü ne demektir? Borçlunun ifada her gecikmesi temerrüde yol açar mı? Borçlunun temerrüdünün genel sonuçları nedir? Borçlunun temerrüdünün para borçlarındaki sonucu nedir?
Tüm bu konulara ait soruları Prof. Dr. Şebnem Akipek Öcal cevapladı. Verdiği değerli bilgiler için kendisine teşekkür ederiz.
Günümüzde Covid 19 ile ilgili gelinen mevcut durum nedir?
Tüm Dünyada ve Türkiye’de yaşanan olağanüstü durum kuşkusuz hukuk hayatımızda da önemli sonuçları beraberinde getirmiştir ve getirmeye devam etmektedir. Aralık 2019 başlarında muhtemelen görülmeye başlanan ve ilk kez resmi olarak Ocak 2020 başında teşhis edilen hastalık, önce Çin’de ortaya çıkıp, oradan başlangıçta yavaş ama giderek hızlanan bir seyirle tüm dünyaya yayılmış ve 11 Mart 2020 tarihinde ise Dünya Sağlık Örgütü tarafından Covid-19 veya corona virüs olarak adlandırılan bu hastalık, “küresel salgın”, başka bir ifadeyle “pandemi” olarak ilan edilmiştir.
2020 yılının yaz aylarında biraz azalma eğilimi gösterse de sonbahar ile birlikte yine artış eğilimine geçen pandemi, özellikle son aylarda Avrupa’da birçok ülkede mutasyona uğrayarak, bulaş bakımından hızını arttırmıştır. Her ne kadar aşılamanın yavaş yavaş başlaması umutların yeşermesini sağlasa da tahminler 2021 yılında da pandeminin etkilerinin hemen geçmeyeceğini göstermektedir.
Pandeminin hukuki sonuçları nelerdir?
Pandemi olarak nitelendirilen Covid-19, tüm dünyada sosyal bir felakete yol açmasının yanında hukuki ve ekonomik açıdan birçok sorunu da beraberinde getirmiş ve özellikle ticari hayatı derinden etkilemiştir. Halen de etkilemeye devam etmektedir.
Pek çok farklı alanda karşılaşılabilecek sonuçlar, hukuki anlamda özellikle sorumluluk hukuku alanında kendisini göstermektedir. Bunun yanında, borç ilişkileri, sözleşmeler, iş hukuku, icra ve iflas hukuku, tüketici hukuku, vergi hukuku gibi alanlar en ağır şekilde etkilenen alanların başında gelmektedir. Ekonomik olarak tüm Dünyada daralma başlamış ve birçok işyeri kapanmanın eşiğine gelmiş, hatta kapanmış, iflaslar artmıştır.
Pandeminin sözleşmelere etkisinden bahseder misiniz?
Pandeminin hukuk alanındaki en derin etkisi kuşkusuz sözleşmeler alanında yaşanmaktadır. Birçok farklı sözleşme pandemiden etkilenmiş, bir kısmı bakımından edimin ifası tamamen imkansızlaşırken, bir kısım sözleşmelerde de borçlu ifayı zamanında gerçekleştiremeyerek temerrüde düşmüştür.
Her sözleşmenin temel amacı tarafların sözleşmeden kaynaklanan edimlerini ifa etmesidir. İfa, zamanında, yerinde ve borç ilişkisi ile kararlaştırılan şekilde borcun konusu olan edimin yerine getirilmesidir.
Türk-İsviçre hukukunda borcun ifa edilmemesi farklı görünümlerde karşımıza çıkar. Bu durum “borca aykırılık” veya daha yaygın kullanımı ile “ifa engelleri” olarak adlandırılmaktadır. İfa engelleri imkânsızlık (hiç ifa etmeme), temerrüt (zamanında ifa etmeme) ve gereği gibi ifa etmeme olmak üzere üç ana türe ayrılır.
Temerrüt ne anlama gelir?
Arapça kökenli olan temerrüt kelimesi, günlük hayatta bile sık kullanılan bir kelime olduğu halde, genellikle anlamı bilinmemektedir. Günlük dilde “dik kafalılık, kafa tutma” anlamı olmakla birlikte, hukuki dilde, “direnim” anlamını taşır.
Temerrüdün türleri nelerdir?
Temerrüdün hukuki anlamda iki türü bulunmaktadır. Alacaklının temerrüdü ve borçlunun temerrüdü. Alacaklının haklı bir gerekçesi olmaksızın borçlu tarafından zamanında ve belirlenen koşullarla ifa edilmek istenen edimi kabul etmemesi “alacaklının temerrüdü” olarak adlandırılır, ancak bu konu, incelemekte olduğumuz kapsamın dışında kaldığının ele alınmayacaktır.
Borçlunun temerrüdü ne demektir?
Borçlunun temerrüdü, borçlunun muaccel olan, başka bir ifade ile vadesi gelen ve ifa edilebilir nitelikteki borca konu edimini zamanında yerine getirmemesi sebebiyle ifada gecikmesi ve buna bağlı olarak birtakım şartların gerçekleşmesi durumda meydana gelen bir sorumluluk nedenidir.
Borçlunun ifada her gecikmesi temerrüde yol açar mı?
Bu noktada dikkat çeken husus her ifada gecikme olgusu, borçlunun temerrüdüne dair sorumluluğu doğurmamaktadır. Borçlunun yerine getirmesi gereken ifada yalnızca gecikmesi temerrüde neden olmamakta, gecikme ile birlikte temerrüdün doğması için bazı şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bazı durumda ifada gecikilmesi, ifayı imkânsız hale getirmektedir. İfanın geçmesi ile borcun artık ifası imkânsız hale gelmiş ise temerrüt hükümlerinin yerini ifa imkansızlığı hükümleri alacaktır. Dolayısı ile borcun ifası imkansızlaşmışsa, borçlu temerrüdü yerine ifa imkansızlığı hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Borçlu temerrüdünün söz konusu olması, ifanın mümkün olmasına rağmen borçlunun ifa zamanını geçirmiş olmasına bağlıdır.
Borçlunun temerrüdü Türk Hukukunda nerede düzenlenmiştir ve kapsamı nedir?
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda borçlunun temerrüdüne ilişkin düzenlemeler “Borçlunun Temerrüdü” başlığı altında 117 ile 126’ncı maddeler arasında düzenlenmiştir.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’ndan farklı olarak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.126’da “sürekli edimli sözleşmeler” başlığı altında getirilen özel düzenleme ile ifasına başlanılan sürekli edimli sözleşmelerde borçlunun temerrüde düşmesi halinde alacaklının hangi taleplerde bulunabileceği ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Borçlunun temerrüdü yalnızca sözleşmeden kaynaklanan borç ilişkileri için değil, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden ve kanunun doğan borç ilişkilerinde de uygulanmaktadır.
Diğer taraftan, borçlunun temerrüdü sadece borçlar hukukundan kaynaklanan ilişkilerden başka eşya hukuku, aile hukuku, miras hukukunda da uygulama alanı bulmaktadır. Dahası özel bir düzenlememe bulunmaması halinde kamu hukuku kaynaklı ilişkilerde de borçlunun temerrüdüne dair hükümlerin uygulanması mümkündür.
Borçlunun temerrüde düşmesinin koşulları nelerdir?
TBK’da borçlunun temerrüdü kavramını tanımlamamıştır. TBK m.117’de maddede temerrüdün şartları belirtilmiştir. Bu hükme göre; “borç muaccel ise, borçlu alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.
İfa için belirli bir vade kararlaştırılmışsa veya bu sonucu doğuracak sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimle belirlemişse borçlu bu anın geçmesiyle birlikte temerrüde düşer.” şeklinde kaleme alınmıştır.
Maddenin ilk fıkrasında edimin muaccel olması gerektiği şartı, borçlunun temerrüdü için öncelikle gerçekleşmesi gereken husustur. Muacceliyet kavramı kanunda tanımlanmamış, ancak hukuken muacceliyet, borçlunun temerrüdünün zamansal şartı olarak kabul edilmektedir. Diğer bir ifade ile muacceliyet, ifanın talep edilebileceği zamansal an olarak tanımlanmaktadır. Muacceliyet, alacaklıya edimi talep etme imkânı yaratmaktadır. Borçlu muacceliyet durumunda, tarafların aralarında anlaştıkları şekilde edimini temerrüde düşmeden yerine getirmek zorundadır.
Muacceliyetin ne zaman gerçekleşeceği, sözleşme ile belirlenebilmektedir. Ancak tarafların bu tarz bir muacceliyet sözleşmesi yapmadıkları durumlarda hâkimin boşluğu TMK m.2 gereği hukuki ilişkinin niteliğine göre doldurmak durumundadır. Bazı durumlarda edimin özelliği ve yerel adetler göz önünde tutularak muacceliyet anı tespit edilebilmekte, bazı durumlarda ise muacceliyet, alacaklının belirli davranışlarına bağlı olmaktadır.
TBK m.117’de dikkat çeken bir diğer husus, borçlunun temerrüdünün gerçekleşmesi ancak ihtar ile gerçekleşmektedir. Bu açıdan ihtar zorunlu tutulmuştur. Eğer belirli bir vade kararlaştırılmamışsa ya da sözleşmede belirtilen bir hakka dayanarak taraflardan birince vade daha sonra belirlenecekse, ihtar olmaksızın borçlu temerrüde düşmemektedir. Kural olarak borçlunun temerrüde düşmesi için alacaklının borçluya ihtarda bulunması zorunludur. İhtar gönderildikten sonra alacaklı, ifayı kabule hazır olmalıdır.
Özetlemek gerekirse borçlunun temerrüde düşmesi için;
- İfanın mümkün olması,
- Borcun muaccel olması,
- İstisnalar haricinde borçluya temerrüt ihtarı gönderilmesi,
- Alacaklının ifayı kabule hazır olması gerekir.
Borçlunun temerrüde düştüğünü, borçlunun temerrüde düşmesi için gerekli bütün şartların gerçekleştiğini ispat yükü alacaklıya düşmektedir. Ancak edim ifa edilmiş olmasına rağmen zamanında ifa edilip edilmediği durumu uyuşmazlık konusu ise edimin doğru zamanda ifa edildiğini ispat etme yükü bu sefer borçluya düşmektedir. Benzer şekilde alacaklının usulüne uygun bir şekilde teklif edilen edimin ifasını reddettiği ve temerrüdün sona erdiğinin ispatı yine borçlu üzerindedir.
Covid-19’dan etkilenen bir borçlu temerrüde düşebilir mi?
Borçlunun temerrüdünün koşulları incelendiğinde, kusur şartının aranmadığı görülmektedir. Gerçekten de kusurlu olsun olmasın yukarıda sayılan koşulların bir arada gerçekleşmesi halinde borçlu temerrüde düşecektir. Dolayısıyla salgın hastalık sebebiyle borcunu ifa edemeyen borçlu da temerrüde düşmüş olur. Covid-19’un o sözleşme bakımından imkânsızlığa yol açması, yani edimin ifasının tamamen imkansızlaşması söz konusu olmadığı sürece edimini vadesinde yerine getirmeyen veya getiremeyen borçlu bakımından temerrüt hükümleri işlemeye başlar. Örneğin şehirlerarası seyahat kısıtlaması geldiği için biletli yolcusunu taşıyamayan otobüs şirketi veya öğrencisine yüz yüze eğitim veremeyen özel okul kusuru olmasa bile temerrüde düşmüştür.
Borçlunun temerrüdünün genel sonuçları nedir?
Sözleşme ile taraflar temerrüdün sonuçlarını özgürce kararlaştırabilirler, ancak bu hususlar kanunun emredici hükümlerine aykırı olamaz. TBK’na bakıldığında, borçlunun temerrüdünün sonuçları, “genel sonuçlar” ve “özel sonuçlar” olmak üzere ikili bir ayrımla ele alınabilir. Borçlunun temerrüdünün ilk genel sonucu aynen ifa ve gecikme tazminatıdır. Borçlunun temerrüde düşmesi borcu sona erdirmez. Borçlu, ifası hâlen imkân dâhilinde olan edimi aynen yerine getirmek zorundadır.
Borçlunun temerrüdünde aynen ifanın yanı sıra, genel olarak, borçlunun “gecikme tazminatı ödemesi” ve temerrütten sonra “kazara meydana gelecek zararlardan sorumlu” tutulması söz konusudur. Bu husus TBK m. 118 ve 119’da hükme bağlanmıştır. TBK m. 118’e göre; “Temerrüde düşen borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat etmedikçe, borcun geç ifasından dolayı alacaklının uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür.”.
Temerrüdün ikinci genel sonucu ise TBK m. 119’da şu şekilde kaleme alınmıştır: “Temerrüde düşen borçlu, beklenmedik hâl sebebiyle doğacak zarardan sorumludur.” Buna göre, borçlu beklenmedik hal sebebiyle bile olsa borcun konusu bakımından meydana gelecek zarardan veya borcun konusunun imkansızlaşmasından sorumlu olacaktır. Ancak TBK m. 119’un ikinci fıkrası ile borçluya beklenmedik halde sorumluluktan kurtulma imkânı tanınmıştır. Borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını veya borcunu zamanında ifa etmiş olsaydı bile beklenmedik hâlin ifa konusu şeye zarar vereceğini ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir.
Covid-19’un genel sonuçlara bir etkisi olabilir mi?
Yukarıda da belirtildiği gibi borçlunun temerrüde düşmesinde kusur şartı aranmamaktadır. Borçlu, Covid-19 sebebiyle temerrüde düşmüşse bunda kusuru yok demektir. Çünkü temerrüde pandemi sebebiyle düşmüştür ve bir mücbir sebep söz konusudur. Bu durumda temerrüdün kusura bağlı olan sonuçları ortaya çıkmaz. Fakat bunun için salgın hastalık ile temerrüt arasında uygun illiyet bağının kurulabilmesi gerekir. Pandemiye rağmen borcunu vaktinde ifa edebilecekken bunu yapmamışsa kendi kusuru ile temerrüde düşmüş demektir.
Covid-19 sebebiyle kusuru olmaksızın edimini vaktinde ifa edemeyen borçlu temerrüde düşecek, halen aynen ifayı yerinde getirmek zorunda olacak, ancak gecikme tazminatı ödemeyecektir. Zira tazminat ödeme borcu ancak borçlu kusurlu ise doğar. Ayrıca borçlu temerrüde düşmede kusuru olmadığını kanıtlarsa, beklenmedik halden de sorumlu olmaktan kurtulacaktır.
Borçlunun temerrüdüne bağlanan özel bazı sonuçlar var mıdır?
Türk Borçlar Kanunu, genel sonuçların yanında borçlunun temerrüdüne bazı özel sonuçlar da bağlamıştır. Bu özel sonuçlar, temerrüdün para borçları bakımından sonuçları ve iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdeki sonuçları olmak üzere iki ana başlık altında incelenebilir.
Borçlunun temerrüdünün para borçlarındaki sonucu nedir?
Borçlunun para borcunda temerrüde düşmesi halinde karşılaşacağı ilk sonuç, gecikme (temerrüt) faizi ödeme borcudur. Para borçlarında temerrüde düşme ile birlikte, faiz işlemeye başlar ve alacaklının faiz talep etmesi için zarara uğraması gerekmediği gibi, borçlunun da temerrüde düşmede kusuru olmadığını ispatlayarak faiz ödemeden kurtulması mümkün değildir.
Para borçlarında temerrüde düşmenin ikinci sonucu ise, gecikme faizi aşan bir zararın varlığı halinde aşkın (munzam) zararın istenebilmesidir. Aşkın zararı talep edebilmesi için alacaklının gecikme faizi ile karşılanmayan zararı olduğunu ve bu zararını kanıtlaması gerekir. Borçlu kusursuzluğunu ispat edemediği sürece bu zararı da ödemekle yükümlü olacaktır.
Bu sonucu Covid-19 bakımından değerlendirir misiniz?
Yukarıda da belirtildiği gibi, borçlunun borcu para borcu ise temerrüde düşmede kusuru olmasa bile alacaklıya kanunda öngörülen veya sözleşmede kararlaştırılan (TBK m. 120 ile getirilen sınıra uymak koşuluyla) oran üzerinden gecikme faizi ödemek zorundadır. Dolayısıyla Covid-19 gecikme faizi ödememenin bir gerekçesi olamaz. Bununla birlikte aşkın zarar talebi karşısında borçlu kusursuzluğunu ispatlayarak aşkın zararı ödemekten kurtulabilir.
İki tarafa borç yükleyen sözleşme ne demektir?
İki tarafa borç yükleyen sözleşmeler hukukumuzda önemli bir yer tutmaktadır. Bu tür sözleşmeler, sözleşmenin her iki tarafını hem alacaklı hem de borçlu konumuna getirmektedir. Taraflardan her biri üzerine düşen edimleri ifa etmekle yükümlü iken aynı zamanda karşı tarafın edimini ifa etmesini isteyebilmektedir.
Borçlar hukukunda tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan birinin önceden ifada bulunması gerektiği hallerde, karşı edimin muacceliyet şartı, ancak önceden ifa ile yükümlü olan tarafın borcunu ifa etmesine bağlıdır. Diğer bir ifade ile tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde önceden ifa etmekle yükümlü olan tarafın borcunu ifa etmemesi halinde, daha sonra borcunu ifa etmek zorunda olan tarafın, temerrüde düşmesi söz konusu değildir.
İki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde temerrüdün sonucu nedir?
TBK m.123 gereğince, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde temerrüdün özel şartları düzenlenmiştir. Bu hükme göre; “karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğeri, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini hâkimden isteyebilir.” ifadesi yer almaktadır. Kanun koyucu, TBK m.117’de belirtilen genel hususların yanında TBK m.123 ile iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler bakımından özel düzenleme getirmiştir.
Bu özel düzenleme ile iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde alacaklının seçimlik hakları TBK m.125’de açıkça üç seçimlik hak şeklinde tanınmıştır. İlki ifa ile birlikte gecikme tazminatı talep etme, ikincisi ifadan vazgeçerek müspet zararın tazminin isteme, son olarak sözleşmeden dönerek menfi zararının tazminini talep edebilmektedir. Bunun için temerrüdün yukarıda sayılan koşullarına ek olarak alacaklının borçluya öncelikle uygun bir süre (mehil) vermesi gerekir. Bu süreyi kendisi verebileceği gibi, hakimden de bu sürenin belirlenmesi istenebilir.
İlk seçimlik hak olarak temerrüde düşen borçlu, verilen süre içinde, borcunu ifa etmemişse veya süre verilmesini gerektirmeyen bir durum söz konusu ise alacaklı, her zaman borcun ifasını ve gecikme sebebiyle tazminat isteme hakkına sahiptir.
İkinci seçimlik hak olarak alacaklı, ayrıca borcun ifasından ve gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçtiğini hemen bildirerek, borcun ifa edilmemesinden doğan müsbet zararın giderilmesini isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir.
Son olarak sözleşmeden dönme hâlinde taraflar, karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler. Bu durumda borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat edemezse alacaklı, sözleşmenin hükümsüz kalması sebebiyle uğradığı menfi zararın giderilmesini de isteyebilir.
Bu sonucu Covid-19 bakımından değerlendirir misiniz?
Borçlunun ifadan kaçınma hakkı bulunmamakla birlikte borçlu temerrüdü için kusur şart değildir. Diğer bir ifade ile temerrüde rağmen ifayı talep etmek, sözleşmeden dönebilmek ve ifadan vazgeçebilmek için borçlunun kusurlu olması gerekmemektedir. Ancak alacaklının gecikme tazminatı, müspet ya da menfi zararının tazminini talep edebilmesi borçlunun kusurlu bir şekilde temerrüde düşmüş olmasına bağlıdır.
Yukarıda da belirtildiği gibi, ifadan vazgeçip müspet zararın tazimini veya sözleşmeden dönerek menfi zararın tazminini talep edebilmek için borçluya uygun bir süre verilmelidir. Bu süre borcun ifasına yetecek uzunlukta olmalıdır. Eğer borçlu Covid-19 sebebiyle temerrüde düşmüşse, pandemi devam ettiği sürece borcunu ifa edemeyecek durumda olması muhtemeldir. Bu durumda verilecek süre normal bir zamandan daha uzun bir süre olmalı ve mümkünse hâkime belirletilmelidir.
Müspet ve menfi zarar kavramlarını karşılaştırarak anlatabilir misiniz?
Zarar, kavramı sorumluluğun, dolayısıyla tazminat borcunun en önemli unsurudur. Zararın olmadığı yerde hukuki sorumluluk da bulunmamaktadır. Borçlar hukukumuz zararın tanımı yapmamış bir anlamda bu tanımın yapılmasını öğreti ve yargıya bırakmıştır. Öğreti ve yargı da zararı; “geniş anlamda zarar” ve “dar anlamda zarar” şeklinde ikiye ayırmıştır.
Dar anlamda zarar, maddi zararı ifade etmektedir. Maddi zarara mal varlığı zararı adı da verilmektedir. Geniş anlamda zarar ise kişinin malvarlığında uğradığı zararla birlikte manevi varlığında uğradığı zararı da kapsamaktadır. Maddi zarar; bir kimsenin iradesi dışında malvarlığında meydana gelen eksilme olarak nitelendirilmektedir. Maddi zarar çeşitleri arasında belirtilen menfi zarar ile müspet zarar ise sözleşme sorumluluğuna dayanmaktadır.
Genel olarak menfi zarar sözleşmelerin kurulmamasından veya geçerli olmamasından, müspet zarar ise ifa edilmemesinden doğan zararı ifade etmektedir.
Müspet zarar; borçlunun edayı gereği gibi vaktinde yerine getirseydi alacaklının malvarlığı ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Başka bir ifadeyle, müspet zarar sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Bu zarar kuşkusuz ki kâr mahrumiyetini de içine almaktadır. Burada sözleşmenin feshedilmesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zarar söz konusudur.
Menfi zarar; yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm doğurmaması veya yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması sebebiyle uğranılan zarardır. Menfi zarar, borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi dolayısıyla sözleşmenin hüküm ifade etmemesiyle ortaya çıkmaktadır. Alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusu olmaktadır. Sözleşme feshedilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanılarak borcun ifa edilmemesinden kaynaklanan zarardan söz etmek mümkün değildir.
Biyografi: Prof. Dr. Şebnem Akipek Öcal
Akademisyen, Arabulucu, Avukat (Ankara Barosuna kayıt 1990).
Hukuk eğitimi: Profesör, Aralık 2010, Doçent, Mayıs 2004, Doktora (PH. D.) Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs 1998, Yüksek Lisans (LL.M.) University of London, London School of Economics and Political Science, Ekim 1991, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi-birincilikle mezuniyet, Haziran 1989.
Çalıştığı kurum ve görevleri: Medeni Hukuk Profesörü, TED Üniversitesi Öğretim Üyesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi; Orta Doğu Teknik Üniversitesi Eski Hukuk Müşaviri, Ankara Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu Eski Müdürü, Kadir Has Üniversitesi Eski Dekanı, TED Üniversitesi Eski Rektör Yardımcısı. Misafir Öğretim Üyesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Ufuk Üniversitesi, TED Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Doğu Akdeniz Üniversitesi.