Herkesin hayattan aldığı bazı dersler ve öğretileri vardır. Hayatın bana öğrettiği çok şey var. Bu derslerden en önemlisi ve değerlisi, koca koca laflar etmemek.
“Büyük lokma yut, büyük laf söyleme.”
Bu Atasözünün etkisinde çok mu kaldım, bu cümlenin tesirine mi inandım? Yoksa evren benim sözlerimi bir yerlere not alıyor da yeri geldikçe “Ahan da! Bunu demişsin, bak, şimdi aynısını yapıyorsun” mu diyor; bilmiyorum. Sadece, Demokles’in kılıcı tam tepemdeymiş gibi hissediyorum. Hayatım boyunca diğer insanları kınadığım, ayıpladığım çok fazla şey yok, şükür ki. Ama eleştirdiğim, ‘çıkçık olmaz ki…’ deyip yerdiğim, yargıladığım çok şey var. Böbürlenerek “Ama canım öyle de olmaz ki, her işin bir yolu/ yordamı var” dediğim cümleler, sıralanmışlar hayatımda. Sırası gelen sahneye çıkıyor rolünü oynuyor, dersini veriyor. Geçmişte dediğim her cümle, şaktadanak karşıma çıkıyor. Ben şok, ben pestil halde olana şaşırarak bakıyorum.
Öğretmen olmanın verdiği tecrübe, birkaç üniversite bitirmenin verdiği özgüven, büyük şehirde yaşamanın verdiği renklilik, bilgili ve kültürlü bir ailede büyümenin verdiği alt yapıyla, benden koca koca laflar çıktı. Zihinden gelen bu sözler, evrende yankı bulup bana geri dönüyorlar. Yaymış olduğum bu titreşimler, bedenleniyor ve başıma enteresan olaylar olarak geri geliyorlar.
Her dakika her an frekanslar yayıyoruz
Bu frekanslar bize ait, düşündüğümüz ve hissettiğimiz şeylere aitler. Biz geçmişte ne düşündüysek, ne söylediysek onların frekanslarını yaydık çevremize, evrene. Farkında olmadan neyin tohumlarını atıyoruz? Bir şeyi kırk kere söylersen olur. Derler ya. Biz de neyi düşündük ve neyi söyledik. Neye kafayı yorduk.
Ben suçladığım, ötekileştirdiğim diğeri üzerinden bilmeden kendime neler yaptım
Başkalarını yerdiğim, yargıladığım, beğenmezlik ettiğim sözler ve eylemlerle yüzleşmek, hem çok öğretici hem de sancılı. Farkındalıkla neyi ne zaman söylediğimi hatırlıyorum. O koşullarda söylediğimde haklı gerekçeler bulabilir ve bunu rasyonalize edebilir elbette, ama bu bunun bana katkısı olmaz. Büyümek, fiziksel olarak, organ ve sistemlerimizin güç ve ivme kazanması değil bence. Büyümek, yaşadıklarından ders almak, söylem ve davranışlarımızı buna bağlı geliştirmek de aynı zamanda. Yani büyümenin iki farklı anlamı var: Fiziksel ve ruhsal boyutta olmak üzere.
Yaşanan olumsuz bir durumun ardından savunma mekanizmalarını devreye sokup, bahane bulma, aklileştirme yapmak mümkündür. Bunu yaptığımızda geçici rahatlamanın verdiği his, hoş ve teskin edici oluyor. Ancak sık sık savunma mekanizmalarına başvurmak gerçeklerle yüzleşmekten alıkoyduğu gibi, kendimizi kandıracağımız için gelişim/büyüme yolundan da alıkoyar bizi. Ne zaman ki, kendimize bir aynadan bakar gibi, objektif bir bakış açısıyla izleyip seyredersek, o zaman kendimizle ilgili mukayese de yapabiliriz. “Ne dedim de ne oldu, ne yaptım da bunu yaşamıma çektim.” gibi.
Geçmiş ola…
Geçmişte söylediklerimiz için yapılacak şey, üstüne bir bardak soğuk su içmek. Ancak aynı konularla tekrar tekrar yüzleşmek istemiyorsak, o zaman yapacaklarımız var. Kim için o büyük lafları ettik, kimi yerdik ise, o kişilerle yüzleşmek gerek. Önce ne yaptığımızı kabul edelim. Sonra, o kişileri karşımıza alıp konuşalım, onları anladığımızı, onlara hak verdiğimizi söyleyelim. Pişmanlığımızı ifade edelim. Hatta çok beylik laflar ettiysek de özür dileyelim. Ben bunları o kişiyle nasıl yaparım? Artık o kişiyle/ kişilerle görüşmüyorum bile” diyorsanız. Üzülmeyin, imajinasyon yaparak o kişiler karşınızdaymış gibi hayal ederek bunu yapabiliriniz. Beyin imaje etmek ile gerçek arasındaki farkı anlamadığından bunu yapmış kabul edecektir. Eğer, samimiyetle/içtenlikle bunu yaparsanız, amacınıza ulaşırsınız. Af etme çalışmalarında olduğu gibi, bu sefer biz af dileyen olmak kaydıyla, bunu yapın derim.
Gönlün rahat, içinin ferah olmasını istiyorsan, söylemlerine dikkat et
Ben bunu yapmaya başladığımdan beri hafiflediğimi hissediyorum. Vicdanım eskisinden daha rahat, zihnim ise daha sessiz. Çünkü kendime, düşüncelerime, söylemlerime dikkat ediyorum artık. Eskiden ağzımdan çıkanı kulağım duyardı. Şimdilerde önce zihnimde gözden geçiriyorum, sonra ağzımdan çıkarıyorum. “Ne yumurtlayacağım? diye endişelenmeden, sakince söylemlerime ve düşüncelerime kulak veriyorum.
Bunları yaparken esas amacım, bu sözlerin bana geri dönüp benden intikam almasından korkmak ve tedbir almak değil. (İlk çıkış noktam bu olmasına karşın). Nihai fikrim, önyargısız alandan işlev yapmak, herkese, her olaya eşit mesafeden bakabilmek. Yermeden, eleştirmeden, olanı olduğu gibi görmeye çalışmak çok önemli… Her geçen gün bu alıştırmalarda biraz daha iyiye gittiğinizi göreceksiniz.
Denemeye ve uygulamaya devam
Yazılarımı takip edenler bilir ki, ben kendimde uygulamadığım hiçbir yöntemi ya da çalışmayı başkalarına önermem. Bu çalışmaya başladığımdan beri, karşıma eleştirebileceğim, kınayacağım, yargılayacağım o kadar fazla konu ve kişi çıktı ki, hepsinde olmasa da çoğunda sessiz kalabildim. Bunu yapabilmek ve bunu yaptığını fark etmek çok büyük bir ödül oldu benim için. Kendi kendimi kutlarken bir yandan da, kendimle gurur duyarken, biraz daha büyüdüğümü ve geliştiğimi hissediyorum. İşte başlangıçta yazdığım, büyümek ve gelişmekten kastım da tam olarak buydu.
Durak yok, yola devam, bakalım karşımıza öğreneceğimiz neler neler çıkacak?
Sağlıcakla kalın…