Fanzin, kimse insanlar tarafından hiç dikkate alınmazken kimileri tarafından hâlâ ilgi gösterilen bir kavram… Alternatif sunan özgün bir yayın…
Herhangi bir sayımsal veriden tamamıyla bağımsız olarak aklımı çalıştırıyorum da en azından bir kere fanzin okumuş olanlar ile yaşamı boyunca bir kere bile eline fanzin almamış olanları karşılaştırsak fanzin okumuş olanların sayısı daha fazla çıkar sanırım. Telefon ve bilgisayar gibi en gelişmiş teknolojik araçlarla ulaşılabilen, içerik ve yöntem olarak büyük bir hızla kendini yenileyen ve geliştiren, toplumun geneli üzerinde egemen olan kültürün sağladığı rahatlıkla okuyucuya yaklaşan ana akım medya gibi bir dev varken, fanzinlerin günümüz koşulları altında nasıl olup da yaşamını sürdürebildiğine şaşırmaktan kendimi alamıyorum.
Her türlü zorluğa veya kolaylığa, her çeşit olumlu veya olumsuz yaklaşıma karşın geçmişi yüz yıla erişmek üzere olan fanzinler hâlâ toplum içerisindeki varlıklarını sürdürmekteler. Gençken bana fanzin denince ne anladığımı sorsalar sanırım ‘amatör bir ruh ile çıkartılan, çoğunlukla fotokopi veya yazıcı gibi amatör yöntemler aracılığıyla çoğaltılan, gönüllüler aracılığıyla sokak aralarında, kaldırımlarda veya semt kitapçılarında satılan gazete ve dergilere fanzin denir.’ şeklinde kısa ve kolay bir tanımlama yapabilirdim.
Bu yanıt akademik çalışmalar ile uyumlu görünse de bugün aynı soru sorulsa, fanzin kültürünün teknolojinin etkisiyle birçok gelişme kaydetmesinden dolayı, daha farklı bir tanım vermek durumunda kalırdım. Çünkü, fanzin yayıncılığının bilgisayar programlarının sağladığı baskı ve tasarım seçenekleri ile internetin sunduğu dağıtım kolaylığı gibi eskiye kıyasla birçok göz alıcı değişim geçirdiğini görmekteyim.
Geçenlerde evimdeki kütüphanemde gençliğimden kalan basılı yayınları incelerken hala saklamakta olduğum birkaç fanzin dikkatimi cezbetti. Fotokopiyle çoğaltılmış, renksiz, amatörler tarafından çıkarılmış fanzinlerden söz ediyorum. Kitaplığımın raflarında sakladığımı unutacak kadar aklımdan çıkmış olsalar da satın aldığım yıllarda çöpe atmaya veya bir sahafa vermeye kıyamadığımdan belli ki dergi derlemimde tutmakta olduğum fanzinleri oldukça değerli buluyormuşum.
Yalnızca kendimde gördüğüm bir davranış değil bu aslında. Dergi ve gazete derlemi yapmaktan hoşlanan birçok kişiden aldığım bilgiye göre hepsi kütüphanelerinde mutlaka birkaç fanzin bulunduruyorlar. Üstelik, günümüzde gelişmiş baskı, tasarım ve dağıtım yöntemleriyle çıkarılan fanzinler genç veya yaşlı her kuşaktan okuyucu tarafından hatırı sayılır bir ilgiyle karşılanmakta.
Zaman hızla akıyor, zaman içinde birçok göze çarpıcı değişimler gerçekleşiyor ama fanzinler hala var ve uzun süre daha var olacak gibi görünüyor. Fanzinleri bu denli değerli kılan özel bir sihir mi var acaba? Yoksa, fanzinler ana akım medyanın aktaramadığı değerler mi sunmaktalar okuyuculara? Bir değerlendirme yapmadan önce zamanda geriye gidip fanzin kavramının doğduğu günlere, gelişim aşamalarına ve ayırt edici özelliklerine göz atmakta yarar var.
Fanzin, İngilizce dilindeki ‘fanatic’ ile ‘magazine’ sözcüklerinin kısaltmalarının birleşiminden oluşur. Dünya genelinde bilinen ilk fanzin örneği 1926 yılında ABD’de görüldü. Hugo Gernback tarafından hazırlanan Amazing Stories adlı yayın bilimkurgu meraklarının öykülerine yer veriyordu. Uzun yıllar bilimkurgu içerikli yayınlarla varlığını sürdüren fanzinler değişik ilgi alanlarına sahip insanlar tarafından da yararlı bir araç olarak görülünce konu yelpazesinde ciddi bir genişleme yaşadı.
Özellikle 1970’li yılların ortasında ekonomik sorunlara tepki olarak doğan punk müziği ve kültürünün fanzinlere yönelmesi konu çeşitliliğinin artmasında önemli bir rol oynamıştır. Müzik, spor, sanat, edebiyat, çizgi roman, politika, feminizm, çevre derken fanzinler çok çeşitli alanlarda kendini göstermeye başladı ve konu çeşitliliği kısa sürede yaygınlaştı. Türkiye’de çıkan ilk fanzin de bu yıllara denk gelir.
1971 yılının Ekim ayında bir grup bilimkurgu seven yazarın bir araya gelerek çıkardığı Antares adlı yayın ülkemizde bilinen ilk fanzindir ve zaman zaman duraklamalar yaşasa da yayını 1978 yılına dek sürmüştür. Başlangıç 1970’li yılları bulsa da Türkiye’de fanzinlerin yaygınlaşmasını sağlayan 12 Eylül darbesinin neden olduğu koşullardır. Sansür aracılığıyla medya üzerine uygulanan sınırlamalar sosyal kesimleri denetim dışında kalan fanzin yayıncılığına yöneltti.
Ancak Türkiye’de fanzin sayısının gözle görülür şekilde çoğalması 1990’lı yıllara girdikten sonra başlar. Politikadan uzak tutularak büyütülen 1990’lı yılların gençliği heavy metal ve rock fanzinlerine yönelmesinin yanında çizgi roman ve kurgubilim fanzinlerine de ilgi gösterdi. O dönemin öne çıkan fanzinlerini değinmek gerekirse Laneth ve Mondo Trasho ilk akla gelenler arasında sayılabilir.
Fanzin sözcüğü ‘hayran’, ‘hayal’ ve ‘dergi’ gibi kavramlara dayansa da ana akım medyanın ürünü olan dergilerden oldukça farklıdır aslında. Gençlik yıllarımda eski pasajların içindeki müzik mağazalarında satılan veya dağıtılan fanzinleri gözümün önüne getiriyorum şu anda. Sayfaları çevirmeye başlayınca ayırt edici özellikler kolayca ayrımsanır. Söz gelişi, sayfa düzeni ilk akla gelen farklardan biridir.
Yazı ve fotoğrafları kuşe kâğıda basılmış, şık tasarımlı olanların yanında yazıları daktiloyla yazılmış ve fotoğrafları fotokopiyle çoğaltılmış basit tasarımlı olanlar da vardı. Basılı yayınlardan kesilmiş fotoğraflar A4 veya B5 sayfasına belli bir tasarım çerçevesi içerisinde yerleştirilerek yapıştırılmış, yanına veya altına daktiloyla yazılmış yazılar eklenmiş olurdu ve sayfaların fotokopi makinesinde çoğaltılmış olduğu kolaylıkla anlaşılırdı.
O dönemde fotokopi makinelerinin çoğunlukla renksiz çoğaltım yaptığından ötürü renksiz fanzinler çok yaygındı. Herhangi bir fanzinin tanınırlığı artınca tasarımında da değişimer görülürdü. Söz gelimi, Laneth zamanla tanınırlığını arttırınca ofset baskıya geçerek renkli yayın yapmaya başlamıştı. Bazıları sayfaların tel zımbayla birbirine bağlanması ile biraraya getirilirken bazıları dergi şeklinde olduğundan basımevinden çıktığını belli ederdi.
Gençlik yıllarımda gördüğüm fanzinleri bir yana bırakıp günümüzdeki yayınlanan fanzinleri elime aldığımda neredeyse tamamının tasarım programları ve diğer teknolojik olanaklardan yararlandığını ve tasarımlarının oldukça göz alıcı, basım kalitelerinin ise yüksek düzeyde olduğunu ilk bakışta ayrımsayabiliyorum. Yalnız, fanzinlerin diğer basılı yayınlara kıyasla kayda değer farklarının konuları ve görüntüleriyle sınırlı olmadığını altını da çizmemde yarar var.
Fanzinleri özgün kılan başka özellikler de var. Örneğin, haftalık veya aylık gibi düzenli bir yayın akışı yoktur. Başka bir deyişle, düzenli bir takvime uyularak değil hazırlık çalışmaları sona erince yayına sunulur. Dolayısıyla, çıkan sayıların kaydının tutulması gibi alışkanlık da görülmez. Bir başka önemli nokta da fanzinlerin hazırlayıcıları için ürettiği mali kazançtır. Belki de sağlayamadığı kazanç demek daha doğru olur aslında.
Bazı fanzinler kâr amacı güdülmeden ücretsiz olarak dağıtılmakla birlikte para karşılığı satılan fanzinler de ücretsizler kadar yaygındır. Ancak, satış sonucunda masanın üstünde biriken kazanç çok düşük olduğundan fanzinlerin basılma amacının para kazanmak olmadığını savunmak hiç zor gelmiyor bana. Fanzine ilişkin değinilmeye değer bulduğum son bir nokta da dijital çağın ürünü olarak görülen webzin veya e-zinler.
Fanzinlerin cağcıl koşullara ayak uyduran sürümleri olarak boy gösteren bu yayınlar internetin yaşamımıza girmesinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıktılar. Altyapı ve yüksek maliyetli araçlara gerek duymayan internet yayıncılığı fanzin hazırlayıcılarının hemen dikkatini çekti elbette. İnternetin okuyucular tarafından kolay ulaşılabilir olma niteliğini kullanarak hazırlanan elektronik dergiler düşünce ve ilgi alanlarını yaymak için git gide yaygınlaşan bir araç olarak dikkati çekmekte.
Fanzin severlerin çok sevdiği – el yazısı, imza, kâğıt ve mürekkep kokusu – gibi niteliklerden yoksun olsalar da okuyucular açısından erişim ve saklama kolaylığı sağlayan webzin veya e-zinlerin sayısı azalmaya yüz tutmuş olan fanzinlerin yerini alıp alamayacağını zaman gösterecek.
Fanzinlerin geçmişini, niteliklerini ve ayırt edici yönlerinin altını çizdikten sonra varlık nedenlerini sorgulamaya dönmek istiyorum. İlk fanzinden bugüne gelene dek geçmişe hızla göz attığımda her bir fanzinin ana akım medya tarafından değinilmeyen veya dışlanan bir konuyu ele aldığı gerçeğini gözlemlemekteyim. Örneğin, Türkiye’de 1990’lı yıllarda çıkarılan müzik fanzinleri incelediğinde heavy metal veya punk gibi büyük kitleler tarafından ilgi görmeyen konuların benimsendiği dikkati çekiyor.
Veya, çevre konulu olanların ana akım medyanın değinmediği çevre felaketlerine oldukça sert ve çarpıcı bir biçemle yaklaştığı görülüyor. Dolayısıyla, fanzin için ana akım medyada aradığını bulamayan insanların okuyuculara sunduğu sıradışı bir seçenek demek doğru olur. Milyarlarca insanı içine alan küresel kültürün yukarı çıkardıkalrından farklı olan müzik türleri, geniş seçmen kitleleri tarafından benimsenmekten uzak dünya görüşleri, büyük kitlelerin beğeniyle karşıladığı sanat yapıtlarından farklı bir yapı duruş sergileyen yapıtları ele alır fanzin.
Hazırlayan da okuyucu da ötekileştirilen, yok sayılan, önemseyen, sayı olarak az olduğu için özen gösterilmeyen insanların hazırladığı ve okuduğu yayınlardır. Karşı kültürler ve alt kültürler tarafından benimsenir, hazırlanır ve dağıtılır. Yok olmaya karşı çıkar bu kesimler; var olduğunu duyurmaya çalışır, egemen kültüre başkaldırır, ana akım medyaya karşı bir alternatif sunar. Sayı olarak çok az olanın veya popüler kültürün dışında kalmak isteyenin tutunduğu daldır. Çünkü azınlıkta kalsa da görüşlerini, zevklerini, ilgi alanları yaşamak, yaşatmak ve yaymak ister kimileri.
Kendisi gibi olanlarla paylaşmak da ister. Fanzin, tatlı ve özgün bir araçtır bu insanlar için. Hâlâ var olmasını sağlayan içinde yaşattığı amatör ruhtur. Webzin veya e-zin gibi farklı adlarla anılsalar da internet yayınlarını da fanzinlerin çağcıl sürümleri olarak görüyorum. Görülen o ki fanzinler, çağın getirdiği yenilikler ve koşullara ayak uydurmayı da boşlamadan, çok uzun süre daha yaşamını sürdürecek. Alt ve karşı kültürler var olduğu sürece fanzinler de bu kesimlerin sesi olarak yaşamımızın içinde olacaklar.