Orhan Pamuk’tan Aziz Sancar’a Türk’ün Nobel Ödülü ile imtihanı

Türkiye’nin Nobel Ödülü ile imtihanı biraz da Türkiye Batılılaşma sürecinin özeti gibidir; gelgitlerle, çelişkilerle, gerilimlerle dolu. Nobel maceramız, 1970’li yılların başlarından itibaren, üyesi olduğu PEN Yazarlar Derneği tarafından defalarca bu ödüle aday gösterilen Yaşar Kemal ile başlar. 2006’da Orhan Pamuk’un aynı dalda, edebiyat dalında, Nobel ödülünü kazanmasıyla zirveye ulaşır.

nobel kimya ödülü aziz sancar ödül töreni

Türkiye’nin Nobel ödülü ile imtihanı son aşamasında

Pamuk’un başarısından iki yıl sonra, 2008 yılında, bu kez Yaşar Kemal, Leyla Erbil ve İlhan Berk Nobel Edebiyat Ödülü için aday gösterilirler. Geçtiğimiz aylarda ise kimya dalında Aziz Sancar’ın başarısıyla, Türkiye’nin Nobel ödülü ile imtihanı son aşamasına girmiş bulunuyor.

Fen bilimleri ile ilgili cehaletimi mazur görün! Bu dalda aday gösterilen başka insanlar varsa da ben bilmiyorum. Lakin zaten amacım geçmişten günümüze hangi tarihte, hangi dalda kimlerin Nobel Ödüllerini aldıkları ile ilgili bir derleme yapmak değil; Türkiye’nin Nobel Ödülleri ile ilgili sancılı serencamı ile ilgili bir şeyler söylemeye çalışmaktır; derdim, Türkiye’nin aldığı Nobel’ler değil, aksine Nobel algısıdır.


Geçtiğimiz haftalarda Aziz Sancar’ın başına gelenlerin benzeri, 2006’da Orhan Pamuk’un başına gelmişti: Dedikodulara göre, aslında Nobel Orhan Pamuk’a edebiyata katkıları ve/ya yazıları sebebiyle verilmemişti; “kötü bir yazar” olan Orhan Pamuk’a ödül, 2005 yılında Tagesanzeiger gazetesinin Das Magazin isimli kültür ekine yaptığı “30 bin Kürt’ü ve bir milyon Ermeni’yi öldürdük, Türkiye’de hiç kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor. Ben ediyorum.” sözleri için verilmişti.

nobel edebiyat ödülü orhan pamuk ödül töreni

Dış politikada Türkiye’yi zora sokan Pamuk, Nobel ile ödüllendirilmiş; hizmetlerinin karşılığını böylece almıştı. Pamuk’un bu sözlerinin, ödülünün önüne geçtiğini de hatırlayalım. Sadece gazeteciler, basın ve politikacılar değil, akademi dünyası bile Pamuk’un bu açıklamaları ile kazandığı Nobel ödülünü bir arada tartışmayı yeğledi. Merak edenler, Vatan gazetesinin 9 Şubat 2005 tarihli nüshasından, o dönemde henüz Nobel ödülünü resmi olarak almamış, ancak Türkiye’nin hayli okunan yazarlarından biri olan Orhan Pamuk’un 1915 Ermeni Felaketi ile ilgili sözleri üzerine tarihçilerin yaptıkları açıklamaları okuyabilirler. Nobel’i kazandıktan sonra da eserlerinin çalıntı olduğu, Türkçeyi doğru kullanamadığı ile ilgili tartışmalar sürdü gitti. Hatta sözleri nedeniyle hakkında tazminat davası bile açıldı. Dava sürecini de 27 Mart 2011 tarihli Hürriyet gazetesinden takip edelim: Orhan Pamuk’un sözleri için toplam 36 bin TL’lik tazminat davası açmıştı. Şişli 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi, 2006’da açılan manevi tazminat davasını, aktif dava ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesiyle reddetmişti. Yargıtay 4’üncü Hukuk Dairesi, 11 Aralık 2007’de kararı, davacılar lehine esastan bozmuş ve “Davacıların dava açma ehliyetinin varlığının kabulüne” karar vermişti. Yargıtay’ın bozma kararının ardından davayı yeniden görüşen Şişli 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi, önceki kararında direnerek, davanın reddine hükmetti.

Bu karar üzerine dosya, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gönderildi. Kurul, 13 Mayıs 2009’da Pamuk aleyhine açılan tazminat davasını reddeden yerel mahkeme kararını, Yargıtay 4’üncü Hukuk Dairesi’nin bozma gerekçeleri doğrultusunda bozdu. Orhan Pamuk’un karar düzeltme talebi de reddedildi. Bunun üzerine davayı kısmen kabul eden ve yeniden yargılama yapan Şişli 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi, Pamuk’u toplam 6 bin TL manevi tazminata mahkum etti.

İlk bakışta, Aziz Sancar’ın kazandığı Nobel ödülü ile ilgili tartışmaların Orhan Pamuk’unkinden farklı olduğu düşünülebilir. Evet, Aziz Sancar, Orhan Pamuk’tan farklı olarak çok yüksek düzeyde bir devlet ilgisine mahzar oldu: Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile bir araya geldi; Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar ile bir araya gelerek Nobel madalya ve sertifikasını ona emanet etti. Madalya ve sertifika 19 Mayıs 2016 tarihine kadar özel bir kasada saklanacak ve o tarihte – herhalde düzenlenecek bir törenle- Sancar bunları Anıtkabir’e koyacak. Aziz Sancar Nobel ödülünü DNA onarım mekanizmasının nasıl işlediği konusunda almıştı; ancak ödülü aldığı günlerde Stocholm’de düzenlenen bir konferansta kullandığı aksesuarlar hocamızın siyasetin kimyasını, Türkiye siyasetinin DNA’sını da iyi çözdüğü gösteriyordu. Sancar konferansa padişah tuğrası figürlü bir kravatı, ceketinin sol yakasına da taktığı Atatürk ve Türk Bayrağı rozetleriyle “kombinleyerek”gelmişti. (Niye şaşırdığınızı biliyorum! Benim de 13 yaşında bir kızım var ve o “meşum” programın jargonundan haberdarım!)

nobel ödülü aziz sancar anıtkabirde

Rical-i Devlet, Orhan Pamuk’tan esirgediği şefkati, nihayet Aziz Sancar’a gösterdi. Ama sosyal medyayı takip edenler çok iyi bileceklerdir ki Aziz Sancar’ın ülkücü geçmişi ve Nobel’i aldıktan sonra sigara ile ilgili verdiği mesajın dışında gündemdeki siyasi mevzularla ilgili hiçbir açıklamada bulunmaması ve Recep Tayyip Erdoğan ile yakınlığı çok eleştirildi: Artık o da Orhan Pamuk’la aynı kaderi paylaşabilirdi?


Ermeni ve Kürtler ile ilgili açıklamalarda bulunan Orhan Pamuk, Nobel ödülünü kazansa da bir “hain”  idi; Egemenlerin sofrasından beri yana gelmeyen Aziz Sancar da Nobel ödülünü kazansa da bir “uzman” idi; bir entelektüel değil: Dün, bir kesim Orhan Pamuk’u medyanın darağaçlarında asarken, bugün başka kesim Aziz Sancar’ı aynı darağacında sallandırma çabasında.

Nobel ödülü “iyi” insanlara verilmiyor

Nobel ile ilgili – aslında herkesin bildiğini düşündüğüm ama nedense kimsenin aklına getirmek istemediği- birkaç noktayı hatırlatarak bitireyim. Nobel “iyi” insanlara verilmiyor. Ne o kişinin Ermeni ve Kürtlerle ilgili tavrı ne de Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili görüşleri, Atatürk hakkındaki değerleri, sigara hakkında söyledikleri… Hiç ama hiç biri Nobel’i almasında etkili… Nobel, o kişinin çalışmalarına veriliyor. Kutsal bir paye olmadığına göre, hiç tartışmaya gerek yok ki Nobel’in neden o dalda, o kişiye verildiğini elbette eleştirebiliriz. Bir edebiyat eleştirmeninin Orhan Pamuk’un romanlarının Nobel ödülü için yetersiz olduğu ile ilgili bir yazısı ya da bir fen bilimleri araştırmacısının, Aziz Sancar’ın bilimsel araştırmalarının Nobel almak için yetersiz olduğu ile ilgili yazısı, ilginç ve öğretici olabilirlerdi. Ama Pamuk’u Ermeniler, Sancar’ı Osmanlı ile ilgili görüşleri ile yargılamak komik dahi değil.

İkincisi, Nobel Ödülleri “ülkelere” değil kişilere veriliyor. 2006’da Nobel Edebiyat Ödülü’nün “Türkçe” yazan bir edebiyatçıya verilmesi, yine 1973’ten bu yana, Türk diline katkılarda bulunan başka yazarların bu ödüle aday gösterilmeleri ve tabii ki son olarak, Türkiyeli bir araştırmacının fen bilimlerinde bu ödülü almış olması sevindiricidir; ama unutmayalım sadece “sevindiricidir; o kadar. Nobel adaylarını Olimpiyat Oyunları’ndaki yarışmacılarla karıştırmayalım. Onlar, Türkiye adına Nobel’e katılan yarışmacılar değil; bizzat, sacede, yalnızca… “kendi” çalışmaları ile bu ödüle aday gösterilen insanlardır. Ödül vesilesiyle kazandıkları parayı da hiç şüphesiz kendi başlarına, kemal-i afiyetle yiyecekler; ödülün kendilerine getirecekleri prestiji ise ömürleri boyunca yakalarında taşıyacaklardır.

İlgili yazılar

Başarılı bir senaryo: Aziz Sancar’ın naifliği

Nobelli Orhan Pamuk

Türkiye’den Nobel Barış Ödülüne Bir Aday


Nobel Barış Ödülü’nün sahibi: Tunus Dörtlüsü


Dr. Mete Kaan Kaynar
Mete Kaan Kaynar, 1972 Ankara doğumlu. 1993 yılında Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek Lisans ve Doktora eğitimini de aynı bölümde tamamladı. Doktora eğitimi sırasında University of Westminster, Centre for Study of Democracy’de bir yıl araştırmacı olarak çalıştı. Halen, aynı bölümde öğretim üyesi olarak çalışmakla birlikte, Türkiye Ortadoğu Vakfı: Özgür Üniversite’de dersler vermektedir. Vakfın yayın kurulunda görev yapmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.