Sultan Abdülhamid: Yönetim şekli ve hayatı

Günahlarıyla sevaplarıyla, Osmanlı devletinin son dönemine damga vurmuş olan bir isim Sultan Abdülhamid. Kimileri için gerek döneminde kurmuş olduğu geniş jurnal sistemi nedeniyle insanlara göz açtırmayan zalim bir yöneten, kimileri için ise devletin son döneminde devleti en iyi şekilde ayakta tutmayı başaran büyük devlet adamı. Sultan Abdülhamid için yapılan yorumlar genelde ifrat ile tefrit arasında kalıyor.

sultan abdülhamid han

Sultan Abdülhamid ile ilgili çok şey yazılmakta ve yazılmaya da devam edecektir. Yönetim şekli ne kadar eleştirilirse eleştirilsin yıkılmakta olan bir devletin uzun bir süre başında kalmış ve yıkımı erteleyebildiği kadar erteleyebilmiştir. Ama önceki padişahın kaderinden kurtulamamış ve hal edilmiştir.

Halife ve Osmanlı Devleti’nin sultanı olması sebebiyle genelde hep devleti yönetim şekli, uluslar arası ilişkileri, reformları veya savaşlarda aldığı pozisyonlarıyla konuşulan bu zat hakkında bu yazıda biraz da farklı bir yönünden bahsetmek, daha doğrusu Osmanlı sultanı ve Müslüman aleminin halifesi olması dışında bir baba ve bir eş olarak nasıl biri olduğu hakkında yazılanlara da bakacağız.


Ayşe Osmanoğlu’nun anıları

Ayşe Osmanoğlu, kendi kitabı olan “Babam Sultan Abdülhamid”in özsözünde de dediği gibi İkinci Abdülhamid’in onuncu evladı ve kızlarının altıncısı olarak 1887’de Yıldız Sarayı’nda dünyaya gelmiş ve yaşamını ilerleyen yaşlarında kaleme almış olan Osmanlı Sultanıdır. Babasını, devlet törenlerinde ya da Osmanlı arşivlerinde yazılanlar dışındaki hayatını en yakından izlemiş ve daha sonra hatıratlarına yer vermiştir.

Sultan Abdülhamid genç yaşta annesi Tirimüjgan Kadınefendinin ölümü sebebiyle yetim kalır. O dönemin şartlarında deniz kenarlarında bulunan saraylar vücutları çok kolay verem etmektedir ve Tirimüjgan Kadınefendi de genç yaşta vereme yakalanarak can verir.

sultan abdülhamid han

Sultan Abdülhamid’e bir başka kadınefendi olan Perestü Kadınefendi analık eder. Bugün dizilerde karşılaştığımızın aksine haremde sürekli birbiriyle didişen kadınlardan ziyade yetim kalmış bir şehzadeye kendi öz evladından ayırt etmeden bakan harem kadınları mevcuttur.

Sultan Abdülhamid de zira tahta geçtiği vakit, kendisini öz evladından ayırmadan büyüten Perestü Kadınefendiyi haremin valide sultanı ilan etmiş ve saygıda kusur etmemiştir. Ayşe Sultan hatıratında padişahın huzuruna nasıl giriyorlarsa validenin de huzuruna aynı merasimle girdiklerini belirtir.

Sultan Abdülhamid haremi ve kızlarının terbiyesi konusunda oldukça dikkatli bir babadır.

Kızlarının terbiyesi konusunda bir kusur gördüğü vakit kızını rencide etmek yerine anasına bu durumu bildirir ve önleminin alınmasını buyurur. Kızlarının sade giyinmesini tercih eder. Büyük oğullarına karşı ise daha resmi tavır takınır.

sultan abdülhamid petrol

Coğrafi Mevkiimiz Bunu İcap Ettiriyordu

Sultan Abdülhamid, o dönemde yeni başlamakta olan Almanya ile sıkı ilişkilerini, diğer devletlerin gözünde saf tutmayan bir Osmanlı hükümeti görüntüsünü sağlamanın, ülkenin coğrafi mevkii gereği olduğunu belirtir. Nitekim kendisinden sonraki yönetimde zuhur eden birinci dünya savaşı, Sultan Abdülhamid’in bu hassas dengeyi korumada ki önemini en iyi şekilde kanıtlamıştır.

sultan abdülhamid

Nitekim Prof. İlber Ortaylı’nın Atlas Tarih Dergisinin 32. Sayısında Sultan Abdülhamid için kaleme almış olduğu yazısında bu denge politikasını şöyle aktarmaktadır:

“Kendisi, azınlıkların liderleriyle iyi geçinir ve bu cemaatleri de kontrol ederdi. 1908’de Hahambaşı Naim Nahum gelene kadar, hahambaşı vekili konumundaki Moşe Levi’yle, Katolik bir Ermeni rahipken Gregoryen mezhebine geçişiyle yükselen, Ermeni cemaati’nin çok bilgili adamı Patrik Ormanyan’la arası iyiydi. Rum Cemaati’ni de aynı şekilde kontrolü de gösteriyor ki bu bir Roma İmparatoru portresidir.”

Etrafında yeni yeni oluşmaya başlayan siyasi oluşumlara karşı devletin lehine olduğu ölçüde bunlara hoş bakmış ama menfaatinin bitmesiyle bu oluşumlara kapısını kapatabilen bir yöneticiydi. Bu yönüyle siyaseten karışık olan bir devirde teraziyi dengede tutabilmesi açısında yetenekli bir devlet adamıydı. Buna ilişkin olarak Filistin devletinin yeni yeni kurulma amaçlarının ortaya atıldığı ve buna ilişkin olarak planların yapıldığı dönemler, yine Sultan Abdülhamid’in tahtta olduğu döneme denk gelir.

Theodore Herzl

Theodore Herzl
Theodore Herzl

Bugün İsrail’in manevi kurucusu olarak kabul edilen Dr. Theodore Herzl Sultan Abdülhamid’in huzuruna defalarca çıkmış ve tüm Yahudileri tek bir çatı altında toplayıp Filistin’de özerk bir devlet kurulması teklifini dile getirmiştir. Bu teklife karşılık da devletin dış borçlarının bir kısmının kendilerince ödenmesi teklifinden tutun Sultan Abdülhamid’e karşı olan kesimin önemli liderlerinin ortadan kaldırılması teklifine kadar bir çok teklifler götürmüştür.

Sultan ise Dr. Herzl’i dış borçların önemli ölçüde düşürülmesi amacıyla onu hoş tutmuş olmakla birlikte teklifini hiçbir zaman kabul etmemiş ve buna mukabil Yahudilerin Filistin yerine Mezopotamya’da yaşayabileceklerini dile getirmiştir.


Gazeteci Murat Bardakçı’nın 15 ve 16 Mart 2009 tarihinde Habertürk gazetesinde yazmış olduğu makalelerde bunu belirtir ve bu hususta Prof Vahdettin Engin’in arşivlerde yapmış olduğu çalışma neticesinde bu ilişkiler ortaya çıkmıştır.

16 Mart 2009 tarihinde Habertürk gazetesinde ‘Saraya, bütün muhalifleri temizlemeyi önermişler’ adlı makalesinde; “Sultan Abdülhamid, Theodore Herzl’in Filistin’de bir Yahudi vatanı kurulması yolundaki teklifini reddetmiş, ama Yahudiler’in Irak’ın kuzeyine bir arada olmamak şartıyla yerleşebileceklerini söylemiş, üstelik Herzl’e kesin bir red cevabı vermemiş ve Dünya Siyonist Organizasyonu’nu Osmanlı borçlarının düşürülmesi görüşmelerinde kullanmış. Ama devlet, borçları azaltma derdini 1903’te kendi başına halledince kapıyı Herzl’in suratına kapayıvermiş” diyerek işin özünü açıklamaktadır.

31 mart vakası

31 Mart (13 Nisan) Vakası

31 Mart vakası diye addedilen tarih, Rumi takvime göre 31 martta, fakat şimdi kullanılan miladi takvime göre ise 13 Nisan’a rastlamaktadır. Ayşe Osmanoğlu hatıratında, sarayda son derece büyük bir gerginliğin olduğunu ve dışarıdaki isyancıların yaydığı korku ve dehşetten haremdeki herkesin etkilendiğini yazmaktadır.

Devlet, 31 Mart Vakasında son derece aciz bir şekilde olacak olanları beklemektedir. Babasının, biraderi Sultan Reşad lehine tahttan feragat etmeye hazır olduğunu ve bunu dışarıdaki asilere bildirdiğini yazar. Yanında bulunanların silahla karşı çıkması gerektiği yönünde tavsiyelerine karşı ise iki kardeşin birbirini vuramayacağı cevabını verdiği ve kimsenin karşı çıkmadan beklemesini emrettiğini yazar. Rus çarından gelen teklifi “ecdadımın mezarı nerede ise benimki de orada olacaktır” sözleriyle reddeder.

sultan abdülhamid han

Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilişi

Sonuçta, Hareket Ordusu’nun sarayı kuşatmasıyla birlikte Sultan Abdülhamid tahtından indirilir. İlginçtir ki gazeteci Murat Bardakçı, 27 Mart 2011 tarihli Habertürk gazetesinde yayınlanan ‘Abdülhamid, tahtından “kitap yakma” suçlamasıyla indirilmiştir’ makalesinde, sultanın tahttan indirilişine ilişkin fetvada geçen ana nedenin Sultan Abdülhamid’in ne devleti yönetim şekline ilişkin ne de yoğun baskılara ilişkin nedenden dolayı olduğunu, yalnızca dini bir kitabı yırtıp yakması nedeniyle hal edildiğini belirtir.

Sultanın o dönemin ünlü bir hadis kitabı olan “Sahih-i Buhari” isimli eseri basmasından önce; kendi aleyhine kullanılabileceği endişesiyle; “devletini zulmederek yönetenlere karşı ayaklanmak haktır” ibarelerin yer aldığı bölümleri yırtıp yaktığı ve bu nedenle kendi halline ilişkin fetvasında bunun ana neden olarak yer aldığını belirtir.

sultan abdülhamid han abdülhamit

Ayşe Sultan bu süreçte, sarayda dışarıyla tamamen iletişimleri koparılmış bir şekilde uzun süre beklediklerini; erzaklarının nihayet bittiğini, dışarıdan yiyecek istendiği vakit ise Sultan Abdülhamid ve haremine saygısız cevaplar verildiğini yazar. Bu zulüm dolu bekleyişin ardından ordu saraya girer ve Ayşe Sultan o anı mahşer yeriymişçesine aktarır. Askerlerin çoğunun derdi saray halkının malını mülkünü yağmalamaktır.

Sultan Abdülhamid’in sürgün edilmesi

Sultan Abdülhamid tutularak saraydan dışarı çıkartılır ve o hengamede haremindekilerden yetişebilenler onunla birlikte saraydan çıkartılır. Hiçbirinin eşyalarını toplamaya ya da uygun giyinmeye vakitleri olmaz. Hatta çoğunun yanında ikinci bir kıyafetleri dahi bulunmaz. Geride bıraktıkları koskoca bir hayattır. Canları derdine düşmüş olanların eşyaları isyancı askerler tarafından yağmaya bırakılmıştır.

Apar topar taşınan saray halkı, Selanik’teki Alatini Köşküne trenle götürülürler. Ayşe Sultan Köşke girer girmez ilk izlenimini, mobilyasız ve eşyasız olduğunu ve bu nedenle yerlerde oturmak zorunda olduklarını yazmıştır. Daha sonra, zor bela talepleri yerine getirilecek ve köşke bir takım mobilyalar ile sarayda yağmadan arta kalmış olan kişisel eşyaları taşınabilecektir.

padişah abdülhamid

Bundan sonra ise Sultan Abdülhamid Hanın ve hareminin köşkün duvarları arasında geçecek olan sürgün hayatı başlar. Bu sağlıksız ev hapsi hayatı, çoğunun psikolojisini ve sağlığını bozar. O sırada genç kız olan Ayşe Sultan da babasının isteği üzerine sağlıklı bir hayat ve aile kurabilmesi için İstanbul’a gönderilir.

beylerbeyi sarayı sultanabdülhamid han

Beylerbeyi Sarayı

Balkan Harbi esnasında Selanik’in de karışması nedeniyle Sultan Abdülhamid İstanbul’a Beylerbeyi Sarayı’na getirilir ve ömrünü orada tamamlar.


Prof. İlber Ortaylı Atlas Dergisi’nin 32. Sayısında Sultan Abdülhamid ile ilgili yazısında; “İttihat Terakki’nin bazı önderleri bile gidip kendisiyle görüşürlerdi. Ve 1918’de Beylerbeyi Sarayında vefat ettiği vakit cenazesi devlet protokolüyle kaldırıldı. Devlet kabinesi, hükümet bile bu cenazeye katıldı. Cenaze geçerken Divanyolu’ndaki evlerden çıkan kadınların ağlaması, feryadı “bizi refah içinde yaşatan padişahım nereye gidiyorsun?” demesi, bu galiba bir dönemi, o harbin sıkıntılı zamanları içinde ortaya koymaktadır.”

Muhteşem Yüzyılından çöküşüne Osmanlı İmparatorluğu