Her şey benim çekim yasasını birileri neden daha güzel anlatmıyor demem, Aykut Oğut’un bu kitabı yazması ve arkadaşımın bana kitabı hediye etmesiyle başladı. İstedim ve oldu. Evren bir taşla iki kuş vurdu. Kitabı Aykut Oğut yazdı, röportajı da biz hazırladık. Aykut Oğut mutlu, ben mutlu…
Aldığınız kararların sonucunu yaşayacaksınız…
Röportaj: Aykut Oğut
Kitabın başında bolca yazdığınız, çocukluğumuzda edindiğimiz tecrübelerin bize miras bıraktığı gizli düşüncelerden oluşan ego’dan kısaca bahsedebilir misiniz? Bu ‘ego’ nedir? Ne değildir? Nasıl çalışır?
Bu güne kadar maalesef “ego” bize çok yanlış anlatıldı. Hep kurtulunması gereken, kötü olan, başımızı derde sokacak, hatta haram günah olabilecek bir şey gibi tanıtıldı. Bunun da – bence – yegane nedeni, korku faktörü ile kitleleri kontrol edebilmekti. Son derece garip kavramlar ile doldurulduk.
- Bu adam çok egoist
- Bunun egosu şişmiş
- Egosentrik olma
Ve buna benzer bir çok cümle ile bizde egomuzu habire yok etmeye çalıştık durduk. Çünkü biz egomuz ile iyi bir ilişkiye girdiğimiz takdirde karşımızdakiler hiç bir şekilde bizi kontrol edemez. Kontrolden kastım, sadece politik falan değil, aile içinde bile aynı dinamik söz konusu.
Bir anne- baba, çocuklarının en iyi okula gitmesini istiyor. Neden? Çünkü kendileri “Ulan ne güzel çocuk yetiştirdik, aferin bize” diyebilmek için. Çocuk ise belki de bir müzik grubu kurup müzisyen yanını deneyimlemek istiyor. Aileden duyacağınız ilk cümle şu olacaktır.
- Çok egoistsin. Ayıp ayıp, biz senin için bu kadar uğraşıp didinelim sen şişmiş egonun peşinden git.
İşte size kontrol edilmenin en güzel yolu.
Ben ego’ya yepyeni bir bakış açısı vermek istiyorum. ego sizin en en en iyi dostunuz. Çünkü ego, sadece sizin “kim olduğunuzun” çerçevelerini koruyan bir mekanizma.
‘Ben’ ile başlayıp… ‘İle’ devam eden her cümle veya şöyledir, böyledir ile biten her cümle egodur.
- BEN başarılıyım.
- BEN aptalım.
- BEN beceremem.
- BEN beceririm.
- Hayat zordır.
- Hayat kolaydır.
Ego zaten Latince bir kelimedir ve anlamı ‘Ben’ demektir. Kendinizden nasıl kurtulacaksınız çok merak ediyorum. Beceren varsa lütfen bana anlatsın.
Önce veya sonrasını düşünerek değil de anda kalarak yaşamak için neler yapılabilir? Anda kalmak ve egonun birbiriyle olan ilişkisi nasıldır? Birbirlerine olan düşmanlıklarının sebebi nedir?
Ego sadece geçmişte ya da gelecekte yaşayabilir.
Şöyle ki önce ego ile aramızdaki ilişkiden bahsedeyim. Ego bizim kim olduğumuzu korumakla görevli mekanizmadır. Biz egoya bir emir veririz ve o da bir asistan gibi bizim emirlerimizi uygular.
- Ben ticaretten anlamam.
Biz bu kararı aldığımız an, ego bize her gün bunu hatırlatmaya başlar. Görevi, bizi “Ben ticaretten anlamam” kutusunda tutmaktır. O noktadan itibaren bizi bu kutuda tutabilmek için kullandığı iki kart vardır.
- Geçmişte olanlar
(Bak falanca işi beceremedin zaten, 2 sene önce aldığın parayı batırdın gitti vs.)
- Gelecekte olabilecek olanlar.
(Yok aman bu işe girme, kriz var, sen de ticaretten anlamıyorsun, batarsın.)
Ego geçmişi ya da geleceği kendine oyun alanı olarak seçtiğinden, geçmiş ve gelecek ile ilgili her cümleniz ona aittir. Ancak anda kalabiliyorsanız ego işini yapamaz. Bu da bizim yeni bir gerçekliğe adım atabilmemiz demektir.
Aslında birbirlerine düşman değiller. Sadece biz aradaki çelişkiyi – olayı tam anlamadığımız için – düşmanlık gibi değerlendiriyoruz. Bir yandan yapmak istediğimiz, elde etmek istediğimiz, hedeflerimiz ve onların ne kadar harika olacağını düşünmemiz, diğer yandan niye olamayacağına dair düşünceler, gerçekten yorucu ve sanki savaş cephesi gibi görünebilir. Aslında bu sadece iki olguyu yani bizi ve egoyu birbirinden ayırmamamızdan kaynaklanıyor.
“Evren bizi düşünmez, biz kendimizi düşünmeliyiz” den yola çıkarak nasıl istemeliyiz? İstemenin sınırları var mıdır?
İstemenin sınırı asla yoktur. “Hayır efendim vardır” diyenlerin lütfen hayatlarına bir bakın, eminim hayatta istediklerinin hala yarısından çoğunu elde edememişlerdir. Bu tip bir “İstemek sınırlı olmalıdır” felsefesi ile kendilerini rahatlatmaktadırlar. Yani nazikçe söylemek gerekirse “Züğürt tesellisi”
“İstemenin sınırı yoktur, istediğiniz kadar isteyiniz.” Aykut Oğut
“Elde etmek için istediğimiz şeye ait olduğumuzu düşünmeli ve öyle hissetmeliyiz.” diyorsunuz. Bu devamlılığı sağlamak her zaman kolay olmayabiliyor. Düşündükten veya hissettikten sonra kendimizi iyi hissettirecek bir şeyler yapıp anda kalırken, evrene düşüncelerimizi salmamız iyi bir fikir olabilir mi? Bazen düşünmek ve hissetmeye ara vermek faydalı olabilir mi?
Aslında kulağa çok hoş geliyor. “Düşüncelere biraz ara verebilmek” ama gelin size negatif düşünmenin de faydalarını anlatayım. Evet baskı hatası değil. “Negatif düşünmenin faydaları” dedim.
Her negatif düşündüğünüz de evrene yine sipariş gidiyor. Negatif düşüncenin tek sebebi vardır. İçinde olduğunuz ya da olmasını istemediğiniz negatif düşüncenin pozitif karşılığını görüyor olmanız.
- “Bıktım bu parasızlıktan” dediğiniz an, aslında kafanızda beliren vizyon sizin paralı haliniz. Aradaki farkı gözlemleyebilmek sizin asıl canınızı sıkan.
- “Artık bir sevgili istiyorum” dediğiniz an, düşüncelerinizde kendinizi harika bir ilişki yaşarken görüyorsunuz.
Bizim sorunumuz negatif anları çok yoğun yaşamaya kendimizi kodlamış olmak.
Gelişim dediğimiz olayın bir basamağı da, yani bir sonraki adımı atabilmemiz işte bu negatifler sayesinde oluyor. Eğer negatifler olmasaydı, olduğumuz yerde öyle kala kalırdık.
İçinizde hiç “Off ya, bugün de uçamadım. Yine yürüyerek gitmek zorundayım” diye öfkelenen oldu mu? Çünkü bunun mümkün olmayacağına inanıyoruz. Yer çekimi denen olayı dibine kadar kabullenmiş durumdayız. Bu yüzden hiç bir şekilde o konuda bir faklılık yaşamadık binlerce yıldır.
Bakın daha bu satırları yazarken benim başıma gelen bir negatif durumu paylaşayım sizinle ve bana pozitif getirilerini.
Dün akşama doğru birden bire belime bir ağrı girdi. Sanırım ters bir hareket yaptım. Şu an eşim yardım etmeden ayağa bile zor kalkamıyorum. Önce bayağı canım sıkıldı. Benim gibi hiper hareketli bir insan için kolay değil bu durum. Sonra yaşadığım negatiften dolayı başladı otomatik siparişlerim evrene gitmeye “Sağlıklı halimi çok seviyorum. Ne güzel her gün spor yapabiliyorum vs”. Tamam olayın farkına vardım. Negatifin içinde nasıl pozitif sipariş verdiğimi gördüm. Şimdi tek yapmam gereken, içinde bulunduğum negatif durumdan bir an önce çıkmak. Bunun da en kolay yolu içinde bulunduğumuz duruma direnç göstermemek. “Şimdilik böyle işte, ama eminim yakında değişecek” diyebilmek.
Düşünceleri durdurmak, ara vermek asla mümkün değil. Zaten neden durduralım ki onlar bizim en iyi dostumuz.
Kendimden yola çıkarak sormak istiyorum. Bizi isteklerimiz konusunda negatife iten iki şeyden bahsediyorsunuz. ego ve etrafımızda değer verdiğimiz insanlar. Egoyu hallettik diyelim ama etrafımızdaki iki ayaklı egoları susturmak her zaman kolay olmuyor. Uzaklaşmak tam bir çözüm olmasa gerek. Bunun için neler yapabiliriz?
Öncelikle bir şeyi açıklığa kavuşturmak istiyorum. ego bizi negatife itmez. Ego bizim ona verdiğimiz emirleri uygular ve bizi eskiden yarattığımız inanç sistemlerinin içinde tutmaya çalışır. Artık bu emirler bizim işimize gelmediği için, görevini yapan egonun cümleleri bize negatif gibi görünür.
Bir örnekle bunu açıklamak istiyorum. Diyelim ki siz hayatınız boyunca paranın zor kazanılacağına inandınız. Ego, size bunu her gün hatırlatmak zorunda. Siz çocukken şöyle bir karar aldınız “Para kazanmak zordur.” Aradan yıllar geçti ve şimdi 35 yaşına geldiğinizde etrafınızda bazı insanların çok kolay para kazandığını gözlemeye başladınız.
Siz “bende kolay kazanabilirim” diyerek bir işe giriştiğinizde, ego, size “nah kolay kazanırsın” diyecektir. Sizi negatife itmek için değil, yıllardır ona verdiğiniz görevi yaptığı için. Ama biz bu cümleyi negatif olarak algılıyoruz. Gelelim diğer insanların egolarına. Siz etrafınızdaki insanların kendi egoları ile olan ilişkilerini, sizin kendi egonuzla olan ilişkiniz gibi değerlendirirsiniz.
Örneğin, bana bu soruyu sorarken “Diğer insanların egolarını susturmak kolay olmuyor” diye bir cümle kurdunuz. Bu da bana hemen şunu gösteriyor, “siz kendi egonuzu susturmaya çalışıyorsunuz” işte bu durumda, doğal olarak aynı şeyi karşı tarafa da yapmaya kalkıyorsunuz.
Çözüm kendi egonuzla olan ilişkinizi dostça bir hale getirmek. O zaman karşı tarafı zaten anlayabiliyorsunuz. Bakın dün bana bir email geldi. Bir okuyucu kitabımı yerden yere vurmuş. Ama ne vurmak. Ne yalancılığım kalmış, ne hırsızlığım, üç kağıtçının önde gideni benmişim de haberim yokmuş.
Türkiye’nin en ücra köşelerinden birinden gelen bu emaili yazan okuyucumun egosunu o kadar iyi anlayabiliyorum ki beni rahatsız bile etmiyor. Kendisi, zor şartlar altında çalışan, köle gibi çalışan biri ve bunun doğru olduğuna inanıyor. Eğer benim yazdıklarımı doğru bulursa, kendi yaptıklarının aslında gereksiz olduğunu kabul etmek zorunda kalacak. Bu da herkesin öyle hemen atabileceği bir adım değil. Beni kötüleyerek kendini ve yaşamını haklı çıkartmak zorunda. Bunu anlayabildiğiniz an zaten artık karşınızdaki insanın egosu sizi asla rahatsız etmez.
- “Çoban salatası istiyorum”
Salata gelir.
- “E ben soğan sevmem ki bunda soğan var.”
- “Bitanem… Alooo… Çoban salatası soğanlı olur”
Ne istediğimizi nasıl istediğimizi “net” bir şekilde ifade etmek neden önemlidir?
Çok önemli çünkü Evren yorum yapmaz.
- Çok para istiyorum
“Çok” göreceli bir kavramdır. Erzurum’da yaşayan bir çiftçi için 1000 tl çok para olabilirken, İstanbul’da yaşayan biri aynı parayı bir gecede harcarken bir film yıldızı için 1000 tl (750 dolar) bozuk para bile olmayabilir. Evren şimdi kimin çok kavramına göre dağıtım yapacak?
- Keyifli bir ilişki istiyorum
“Keyif” göreceli bir kavramdır. Benim eşim için keyif, kumsalda sırt üstü yatıp kitap okumaktır. Benim içinse aynı kumsalda bilgisayarımın başında bir şeyler yazmaktır. Eee gerçek keyif nedir? Kişiye göre değişir. İşte bu yüzden evren sizin kelimeleriniz üzerine yorum yapmaz, sadece sizi kafanızda canlandırdığınız vizyonları aynen yerine getirir.
Ben bir iki haftadır “Yahu çok yoruldum” dedim durdum. Al sana dinlenmek. Belimi incittim ve kaç gündür yatıyorum. Bayağı dinlendim.
Çok güzel bilgiler verdiniz, teşekkür ederiz Aykut Oğut. Kitaplarınızın devamını diliyoruz.
Röportaja katkı sağlayan: Melek Ertuğrul
İlgili yazılar
Tuna Kiremitçi ile Bir Seyahat Röportajı
Sevgi Soysal: Tarihi İnsan Gibi Yaşamak
Aret Vartanyan ile Yaşam Atölyesi