Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA)’nin dört kişilik bilim ekibi tarafından 5 yıldır fareler üzerinde sürdürülen araştırmaya göre, beyindeki “Agmatin” adlı nörokimyasalın şizofrene yol açabileceği bildirildi.
İlaç konusunda çalışmalarını sürdüren bilim ekibi, bu çalışmanın insanlar üzerinde etkili olup olamadığını anlamak için, dikkatli ve sistemli bir şekilde ileri klinik teknikler uygulanarak yapılabileceğini bildirdi. Bilim ekibi başkanı GATA öğretim üyesi Prof. Dr. Eczacı Kıdemli Albay Tayfun Uzbay, ilaç sektörünün bu konuya karşı duyarlı olması gerektiğini ve ilacın Türkiye’de üretilmesini arzu ettiklerini belirterek, bu ilacın Türkiye’deki hastalara büyük oranda ekonomik kolaylıklar sağlanacağının altını çizdi.
[quote]Şizofreni gerçeklikten uzaklaşmak mıdır? Yoksa tüm olasılıkları aynı anda görebilme yetisi olup, An’a odaklanamama hali midir?[/quote]
Şizofreni algı, düşünce, duygu ve davranış bozukluğu olarak tanımlanmaktadır. Şizofreni hastalarının yanlış inanışlar nedeniyle dışlanması, hastaların tedavi sürecinde sorunlara neden olmaktadır. Özellikle ailelerin ve çevrenin bu hastalığa sahip olan kişilere yaklaşımları irdelenmelidir!
Röportaj
Uludağ Üniversitesi Tıp Fak Psikiyatri Anabilimdalı öğretim üyesi Doç. Dr. Aslı Sarandöl ve Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Burhanettin Kaya, Şizofreni ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
Şizofreni nedir? Ne değildir? Çeşitleri var mıdır?
Doç. Dr. Aslı Sarandöl:
Şizofreni kısaca insanın yaşadığı gerçeklikten uzaklaşarak kendine özgü dünya yarattığı bir durumdur. Çevresinde olup bitenleri değerlendirme biçimi, olaylara bakışı, diğer insanlarla ilişkisi hastalığın etkisi ile tekrar şekillenir.
Şizofrenide kişi adeta gerçek dünya ile rüya dünyasını aynı anda ve uyanıkken yaşar. Alışılagelmiş algılama ve yorumlama biçimleri onun için yabancılaşmıştır. Daha önce değer verdiği kavramlar anlamsız hale gelirken kendi dünyasında yarattığı değerler, korkular, düşünceler ön plana çıkar. Şizofreni biyolojik bir beyin hastalığıdır.
Psikiyatrik sınıflamalarda şizofreni tipleri: Paranoid, dezorganize (hebefrenik), katatonik, rezidüel, ayrışmamış tip olarak sınıflandırılabilir.
Şizofreninin en önemli belirtisi “düşünce bozukluğudur”
Hastalığın sebepleri ve başlıca belirtilerinden bahseder misiniz?
Doç. Dr. Aslı Sarandöl: Şizofreni belirtilerini beş ana grupta ele alabiliriz.
1) Pozitif belirtiler
Pozitif belirtiler arasında en sık görülenler sanrı ve varsanılardır. Ayrıca dil, iletişim ve davranışlarda bozulmalar gözlenebilir. Beş duyudan herhangi biri şizofreni hastalarında varsanısal yaşantılardan etkilenebilir. Buna karşılık en sık işitsel varsanılar görülür. Sesler sıklıkla korkutucu, açık, suçlayıcı ve aşağılayıcıdır. İki veya daha fazla ses duyulabilir ve bu sesler hasta hakkında yorum yapıp, davranışlarını yönlendirebilir. Görsel varsanılar da sık olarak karşımıza çıkar ancak dokunma, tad ve koku varsanıları nadirdir, hastada bu tür varsanıların bulunması durumunda herhangi bir tıbbi veya nörolojik hastalığın bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Düşünce bozuklukları şizofreninin çekirdek belirtileri arasındadır. Düşünce içeriğindeki bozukluğun en önemli örneği sanrılardır.Sanrı, mantıklı tartışmayla düzeltilemeyecek katı, değişmez düşünce veya inançtır. En sık görülen sanrı hastanın kötülük göreceğine dair değişmeyen düşüncelerinin bulunmasıdır. Bunun yanında insanların kendi hakkında konuştuklarını, televizyonda ve diğer medya kuruluşlarında kendisi hakkında konuştuklarını, kendisinin özel güçleri olduğu, düşüncelerinin okunduğu, yayınlandığı ve bu düşüncelerin başkaları tarafından kafasına yerleştirdiği yönünde düşünce içeriği olabilir.
Bu gruptaki belirtileri 5 grupta toparlayabiliriz:
- a) Duyguların çeşitliliği ve yoğunluğundaki kısıtlılıklar.
- b) Düşünce ve konuşmanın akıcılığının ve üretkenliğinin azalması.
- c) Hedefe yönelik davranışların başlatılmasında güçlükler.
- d) Zevk alamama.
- e) Dikkat bozukluğu.
Bu belirtiler şizofreninin çekirdek belirtileri olabileceği gibi kullanılan antipsikotik tedavilerin yan etkisi olarak da karşımıza çıkabilmektedir.
3) Bilişsel belirtiler
Bilişsel belirtiler negatif belirtilerle örtüşebilmektedir. En sık görülen bilişsel bozukluk; dikkat bozukluğu ve bilgi iletişiminde bozukluktur.
Şizofrenide en yaygın ve ağır olan bilişsel bozukluklar; sözel akıcılıkta (kendiliğinden konuşabilme becerisi) bozulma, diziler halinde öğrenmede bozukluk (bir madde listesini veya olay öğrenmek) ve yönetsel işlevlerde uyanıklığın yitirilmesi (dikkati korumak, konsantrasyonda öncelik sırası oluşturmak ve olaylar arasında sıra oluşturmak ve değişimi yapabilmek) yer almaktadır.
4) Agresiflik ve Saldırganlık belirtileri
Agresif ve saldırgan belirtiler pozitif belirtilerle örtüşebilir. Hasta sözel ve fiziksel şiddet ve saldırganlık sergileyebilir.
Depresif duygular şizofreniyi tetikler mi?
5) Depresif ve Anksiyöz belirtiler
Şizofrenide en sık görülen iki duygulanım şekli depresif (çökkün) ve anksiyöz (kaygılı, bunaltılı) duygulanımdır. Bazen bu belirtiler şizofrenide ortaya çıkan eş tanının depresyon olması ile ilişkili olabileceği gibi psikoz sonrası gelişen depresyonla da ilişkili olabilir. Bazen zevk alamamayı hatırlatacak şekilde şiddetli duygusal yanıtların azalması veya öfke, mutluluk ve bunaltıda aşırılıklar şeklinde de belirtiler ortaya çıkmaktadır. Kaygı, sinirlilik, huzursuzluk, ellerde titreme, çarpıntı, uyku bozuklukları ve hatta panik ataklar görülebilir.
Yukarıda sayılan ana belirti kümeleri yanında uyku bozuklukları ve içgörüde (hastalığını farkında olma hali) de sorunlar yaşanmaktadır. Uyku düzeni birçok hastada bozulmuştur. Sabaha karşı uyuma ya da hiç uyumama görülebilir. Uyku düzeninde bozulma hastalık sürecinin devam ettiğini veya hastalığın alevlenmesine dönük uyarıcı bir işaret olabilmektedir. Bazı hastalar beyinlerinde bazı şeylerin yanlış olduğunu fark etmelerine rağmen bir kısım hasta hastalıklarını kabul edememektedirler. Halbuki hastalığın kabul edilmesi iyileşme için de bir işarettir.
Hastalığın tanısı nasıl konur?
Şizofreni hastasının ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı tarafından muayene edilmesi gerekmektedir. Psikiyatrik görüşme hem hasta, takiben hasta yakınlarıyla yapılmalı, ayırıcı tanı için gerekli beyin görüntüleme, biyokimyasal testler, elektrofizyolojik tetkikler ve psikometrik değerlendirmeler bu sürece ilave edilmelidir.
Şizofreni hastaları ömür boyu ilaç kullanmak zorunda kalabilirler!
Şizofreni kesin olarak tedavi edilebilir bir hastalık mıdır?
Hastalık genellikle kronik seyirlidir. Belirtilerin arttığı alevlenme dönemleri ve belirtilerin yatıştığı iyileşme dönemleri birbirini izler.
Hastaların yaklaşık %15’i tam iyileşme dönemine girebilmekte,%70 sosyal iyilik haline kavuşmakta, %15’i ise tedaviye dirençli olmaktadır.
Hastalık nasıl tedavi edilmelidir?
Şizofreni hastalığında tedavi uzun yıllar a çoğu zaman ömür boyu sürdürülür. Tedavinin 3 bileşeni vardır.
- İlaç tedavisi
- Psikoterapi
- Aileye yönelik tedaviler
Hastalık atakları başladığında neler yapılmalıdır?
Ataklar başladığında öncelikle hastanın tedavisini sürdüren kurumla veya hekimle ilişkisi hemen sağlanmalı ve atağın şiddetine göre ayaktan tedavi ya da yatarak tedavi uygulamaları yapılmalıdır.
Bu süreçte şizofreni hastalarına ve aileye düşen görevler nelerdir?
Hekim tarafından verilen tedavi programına uyumu sağlanmalı, gerek hasta gerekse hekimle aile üyelerinin de tedavi işbirliği sağlanmalıdır.
Hastalığın tekrarlamaması için neler yapılmalıdır?
Öncelikle başlanan ilaç tedavisinin sürekliliği sağlanmalı, ağızdan ilaç kullanılmasında sorun olacak olursa depo antipsikotikler dediğimiz damar ya da kas yoluyla uygulanan ilaçlar tercih edilmelidir. Hasta ve ailesine psikososyal tedavi programları uygulanmalıdır.
Nöroterapi bu hastalığın iyileşmesinde etkili olabilir mi?
Nöroterapi şizofreni hastalarında da denenmiş bir yöntem olmasına rağmen bu hastalığın iyileşmesinde etkili değildir.
Bu hastalıkla ilgili tıptaki yeniliklerden bahseder misiniz?
Özellikle son 10 yıla bakıldığında bu alanda geliştirilmiş çok fazla antipsikotik ilaç tedavisi bulunmaktadır. Elimizde bu seçeneklerin olması hastalar için hem etkinlik hem de yan etki açısından güvenilir tedavinin başlanmasına olanak sağlamaktadır. Bununla birlikte genetik ve çevre etkileşimi ile ilgili araştırmalara bu alanda ağırlık verilmektedir, yine psikososyal tedavi yaklaşımları, ailenin tedavi programına katılması da önem kazanmıştır.
Şizofreni hastaları ülkemiz koşullarında ilaç tedavisine ulaşma açısından çok zorluk yaşamamakla beraber asıl güçlük tedavinin sürekliliğini sağlamak, bunun yanında rehabilitasyon ve psikoterapi hizmetlerinin bu hasta grubuna ulaşamamasıdır. Özellikle rehabilitasyon hizmetlerinde eğitimli insan gücüne ihtiyaç bulunmaktadır. Türkiye Psikiyatri Derneği Rehabilitasyon Bilimsel Çalışma Birimi bu alanda çalışmalarını sürdürmektedir.
Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Burhanettin Kaya, Şizofreni ile ilgili bilinen yanlışları anlattı.
Şizofreni ile ilgili bilinen yanlış inanışlar nelerdir?
Doç. Dr. Burhanettin Kaya:
Şizofrenler tehlikeli ve saldırgandır. Oysa şizofreni hastalarında gözlenen saldırganlık ve şiddet eğilimi normal nüfusta gözlenenden daha fazla değildir. Kimi zaman hastalığın bir parçası olarak görülen, düşünce bozukluklarına, diğer bir deyişle hezeyanlara bağlı ortaya çıkan saldırganlık ve şiddet davranışları oldukça seyrektir. Ne yazık ki bu tür örnekler tüm şizofreni hastalarına genellenmekte, bu da damgalanmaya yol açmaktadır.
Şizofreninin tedavisi yoktur. Bu düşünce tümüyle yanlıştır. Son yıllarda sayıları ve nitelikleri giderek artan ilaçlar şizofrenide gözlenen birçok belirtinin ortadan kalkmasına, yatışmasına katkı sağlamakta, bireyin yaşamını normal biçimde sürdürmesine olanak sağlamaktadır. Uygulanan ilaç tedavilerinin özellikle şizofrenide gözlenen yıkımın temel göstergesi olan ve negatif belirti olarak adlandırılan içe kapanma, durgunlaşma, sosyal geri çekilme, toplumdan kendini yalıtma, düşünce içeriğinde yoksullaşma gibi belirtiler üzeriden dikkate değer etkilerinin gözlenmesi bu bireylerin işlevselliğini ve yaşam kalitesini artırması şizofreninin tedavisinin olmadığı yanlış inanışını geçersiz kılan gerçekliklerdir.
Şizofrenler sağlıklı insanlar gibi çalışabilir mi?
Şizofrenler çalışamazlar. Şizofreni yıkıma, yeti yitimine yol açan bir hastalıktır. Fakat bu her hasta için geçerli değildir. Şizofrenini baskın belirlerine ve alt tiplerine göre bu değişmektedir. Hastalığa rağmen çalışan, işini sürdüren birey sayısı az değildir. Önceki çalışma düzeyinin altına da bile olsa çalışmayı sürdüren hasta sayısı oldukça fazladır. Özellikle son dönem kullanıma giren ilaçlar, uygulanan psikoterapiler ve rehabilitasyon çalışmaları bu yanlış inanışı kırmaya başlamıştır. Bazı hastalar hastalık sonrasında da eski performansları sürdürmektedirler. Hastalığına yönelik içgörü kazananlar hastalık belirtilerini çok iyi tanımakta ve erken dönemde yardım alarak hastalığın yeniden baskın ve belirleyici olmasının önüne geçebilmektedirler.
Şizofrenler tembeldir. Damgalanmadan en çok nasibini alan hasta grubu olarak bu atfın çok sık mağduru olmaktadırlar. Oysa hastalığın yarattığı, yeti yitimi, yıkım ve motivasyon kaybı bu sonuca yol açmaktadır. Bu sonucun tembellik olarak adlandırılması, bu bireylere yönelik yapılması gereken rehabilitasyon uygulamalarının da ilgi alanının dışına çıkmasına neden olmaktadır.
Şizofrenlerin ne zaman ne yapacakları belli olmaz. Bu ifade şizofreni hastalarını toplum açısından tehlikeli gören ve onları kapatmayı, her türlü kısıtı ve toplum dışına itmeyi meşrulaştıran bir yaklaşıma ivme kazandırmaktadır. Mücadele edilmesi gereken en önemli yanlış inanış olduğunu düşünüyorum.
Şizofreninin gelişiminde “çevresel etkiler” büyük rol oynar!
Şizofreni karakter zayıflığından ve iradesizlikten dolayı ortaya çıkar. Bu açıklama da hastalığın sorumlusunun sadece hasta birey olduğunu temel alan son derece tehlikeli bir açıklamadır. Şizofrenin gelişiminde önemli fiziksel ve çevresel etkenleri yok sayar. Oysa şizofrenini gelişiminde çevresel etkenlerin büyük rolü vardır. Araştırmalar kentlerde ve göçmenlerde şizofreni gelişiminin daha çok olduğunu ve bunun biyolojik etkenlerden çok psiko-sosyal etkenlere bağlı olduğunu göstermiştir.
Şizofrenlerin her söylediği şey saçma olacaktır. Şizofreni hastalarını dışlamanın ve damgalamanın en güçlü mitlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Deli olarak tanımlanan bireylerin duygu düşünce ve tercihlerini önemsiz saymaya yol açan bir özellik taşır. Hastalığın aktif olduğu ve düşünce bozukluğunun eşlik ettiği dönemler dışında konuşmalarında saçma olarak tanımlanacak ifadeler sıklıkla olmayacaktır.
Mahalledeki şizofrenler çocuklarımıza zarar verebilir. Daha önce söylediğim gibi bu doğru değildir. Aksine şizofreni hastaları dışlama ve damgalanmanın bir sonucu olarak zarar görebilirler.
Şizofrenler sanıldığından daha da tehlikelidir. Bu bilgi de doğru değildir. 10 hastadan yalnızca biri saldırganlık davranışı sergilemektedir. Bu daha çok düşünce bozuklukları, sanrılar ya da dürtü denetimini bozulmasına bağlı ortayan çıkan durumlardır. Bu oranlar genel toplumda gözlenen oranların çok altındadır.
Şizofrenlerin çocukları da şizofren olur. Şizofreni hastalarınınçocuklarında hastalığı olmayan bireylere göre şizofreni gelişimi riski daha yüksektir. Fakat bu her şizofreninin çocuğunda bu hastalığın görüleceği anlamına gelmez. İkiz ve evlatlik araştırmalar yatkınlığı arttığını göstermiş ama kesin geçiş gösterilememiştir.
Şizofreni ömür boyunca giderek ağırlaşır. Yıllar içinde yetiyitimi ve negatif belirtiler artar. Hastalığın daha korkutucu belirtilerini içeren pozitif belirtiler yaşlandıkça azalır. Sosyal çekilme, duygulanımda küntlük, düşünce içeriğinin yoksullaşması gibi negatif belirtiler ise artmaktadır.
Biyografi: Doç Dr. Aslı Sarandöl
Uludağ Üniveristesi Tıp Fakültesinden 1994 yılında tıp doktorluğu ünvanını aldı. Yine Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinde 1999’da Uzmanlık, 2004 yılında Yrd. Doçent ve 2008 yılında da Doçentlik ünvanını almıştır. Halen Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalında öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir.
Biyografi: Doç Dr. Burhanettin Kaya
1965 yılında Muş’ta doğdu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1988 yılında mezun oldu. Sivas ve Antalya’da pratisyen hekim olarak çalıştı. 1996 yılında psikiyatri uzmanı oldu. 1996-1998 yılları arasında Kocaeli Üniversitesi, 1998-2006 yılları arasında ise İnönü Üniversitesi’nde çalıştı. 1998-2003 yılları arasında Kognitif ve Davranış terapileri eğitimini tamamlayarak psikoterapist oldu. 2006 yılında psikiyatri doçenti unvanını kazandı. Sosyal psikiyatri, Psikiyatrik epidemiyoloji, Koruyucu Ruh Sağlığı, Anksiyete bozuklukları, Ruhsal Travma ve ilişkili ruhsal bozukluklar, Cinsel İşlev bozuklukları ve Bilişsel Davranışçı Terapiler başlıca ilgi alanlarıdır. Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Sekreteridir. Halen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.