Küçük Kız ve zaman yolcuları

Küçük kız yoldan çıkıp çimenlere dalıyor ve düşüyor. Hızlıca yanına gidiyorum kaldırıyorum onu, ağlıyor. ‘Ne oldu? Bir yerin acıyor mu?’ diyorum, yaşlı gözlerle bana bakıyor.

baba kiz küçük kız zaman yolcuları

Küçük Kız!

Yol boyunca gidiyorum arabayla, dikkatli olmaya çalışıyorum fakat uyku bastırıyor. ‘Hava ne kadar sıcak diyorum’ biraz pencereyi açmam gerekli.

Birden önüme bir görüntü fırlıyor koşaraktan, arabayı hızlıca kırmak zorunda kalıyorum. Kalbim deli gibi çarpıyor ne oldu diyorum, bakıyorum küçük bir kız hızla koşuyor. Durduruyorum arabayı, iniyorum ve peşinden ben de koşmaya başlıyorum. Etrafta kimseler yok, araba da geçmiyor yoldan. Fakat yine de küçük bir kızın burada ne işi olabilir endişesi taşıyorum. Koşuyorum, küçük kız yoldan çıkıp çimenlere dalıyor ve düşüyor. Hızlıca yanına gidiyorum kaldırıyorum onu, ağlıyor. ‘Ne oldu? Bir yerin acıyor mu diyorum?’ diyorum, yaşlı gözlerle bana bakıyor. ‘Yok, bir yerim acımıyor sadece şurası.’ Diyor. Bakıyorum gösterdiği yer kalbi. Neyin var kalbin mi ağrıyor. ‘Hayır’ diyor, ‘babam… babam…’


Canım benim diyorum alıyorum onu kucağıma, ‘evin nerede seni götüreyim arabayla.’… ‘Bırak beni’ diyor atlıyor kucağımdan. ‘Bir şeyim yok iyiyim ben şimdi.’ ‘Ne oldu babana anlatır mısın? Belki yapabileceğim bir şey vardır?’

‘Babam, susuyor, konuşamıyor sanki, zorlanıyor ama sonra ‘ bizi bırakıp gidecekmiş, konuşurken duydum.’

Üzüntüsü yüzüne vurmuş, bakıyorum gözlerine, masmavi gözler, ne güzel diyorum ne güzel bir kızsın sen böyle. ‘Belki döner niye üzülüyorsun ki’ diyorum ama kararlı şekilde ‘dönmeyecekmiş, temelli gidiyormuş öyle söylüyordu.’

Yanına eğiliyorum, yüzüne bakarak, elini tutuyorum, titriyor ama sıcacık. Sanki o an yüreğine dokunuyorum, yüreğime dokunuyorum. Ne kadar garip bir duygu içine giriyorum, birden.

‘Üzülme desem de sen bunu yaşayacaksın, o zaman güçlü olman gerekiyor. O sizi bırakıp gitmiyor, kendini bırakıp gidiyor. Sizi terk etmiyor kendini terk ediyor. Bu seni sevmediği anlamına gelmez. Seni seviyor ve seninle birlikte olacak.’ diyorum, sanki kendime söylüyorum bunu, ne ilginç bir duygu içindeyim. ‘Hadi seni evine bırakayım’ diyorum. ‘Tamam’ diyor ve yürüyoruz.

Birden aklıma geliyor ‘Adın nedir?’ diyorum. Bana bakıyor, gözlerimin içine, artık ne keder ne yaş ne de üzüntü kalmış sanki. Mavi gözlerinin içinde kayboluyorum.

Birden korna sesiyle irkiliyorum, ‘bayan iyi misiniz?’

Direksiyonu tutmuşum, ellerim sırılsıklam, titriyorum, ama içimde garip bir huzur var sanki. ‘Ne oldu?’ diyorum. Pencereden bir adam ‘iyi misiniz bayan, yardıma ihtiyacınız var mı?’…’Kız nerde?’ diyorum, ‘küçük bir kız, gördünüz mü nereye gitti?’

‘Kız görmedim ben, sadece ani fren yapıp durdunuz, kafanız direksiyona çarpmış? Yardım çağırıyorum’ diyor adam.

Ben ise başımın kanadığını düşünmüyorum kızı düşünüyorum. Nerede o? Nereye kayboldu, çıkıyorum arabadan, başım dönüyor sendeliyorum, yol kalabalık, gelen giden, ama kızı göremiyorum. Kimdi o diye içim içimi kemiriyor. O mavi gözler, kimdi o, hatırlıyorum olup biteni. Unutmaya çalıştığım, unutmak için çaba gösterdiğim her şeyi… Koştuğum ve ağladığımı, babamın bizi bırakıp gittiğini. ‘Ama hep sevdi bizi diyorum, hep sevdi. Sadece bizi bırakıp gitmemişti o, kendini bırakıp gitmişti, ama bizi hep sevmişti.’ diyorum. Küçük kız kimdi? Kalbim hala deli gibi çarpıyor…

Yüreğin o kadar geniş mi küçük kız?

Yağmur yağıyor, her bir damla kendini bırakmış özgürce iniyor gökyüzünden toprağa. Kendi iradesiyle, kendini tamamlayarak, özgürce bırakıyor kendini, düşünmeden, nereye düşeceğini hesaplamadan. Çünkü biliyor, onu yaratan, bunu hesaplamıştır diyor, nereye inersem ineyim, tekrar döneceğim Asl’ıma. Çünkü tüm dönüşler o’nadır diyor, bir yağmur damlası biliyor bunu.

Büyüleniyorum sanki başım dönmeye başlıyor nedir bu Bütünün Tekamülü derken yine derya deniz hepsi bir çizgide birleşiyor.

Işık, boşluk, renkler alabildiğine, yağmur damlaları yüzüme çarpıyor, hissediyorum ama uçuyorum, damlalar arasında ben de bir damlayım sanki. Bırakmışım kendimi hesapsızca, nereye düşeceğimi bilmeden, iniyorum hızla. Rüzgar savuruyor beni, ne kadar şiddetli esse de hiçbir damlanın birbiriyle birleşmediğini, özgür iradelerini koruduklarını fark ediyorum. Tekrar şiddetli bir rüzgarla savruluyorum, ve deniz kıyısına iniyorum, yağmur damlası olarak.

Bir iskele görüyorum, bakıyorum ne ilginç bu sefer farklıyım, bu sefer bedenim var. Denize doğru uzanmış iskelenin ucunda bir karartı görüyorum. Birden iskeleye çekildiğimi fark ediyorum. O sırada gökyüzüne bakıyorum, yağmur dinmiş. Ne ilginç az önce bir damla olarak buluttan kopmuştum, yeryüzüne indim, bakalım bu sefer neler olacak?

“Neden bu kadar şüphelerin, sürekli hesaplaşmaların?”

Sesin nereden geldiğini anlayamıyorum, zihnimde yankılanıyor. Bakıyorum denizin içine kadar uzanmış iskelenin üstündeki karaltı bir silüete dönüşüyor. Beni bekliyor. Anlatacakları var sanırım.


Adımlarımı atıyorum yanına doğru, fakat kumda ayak izlerimin olmadığını fark ediyorum, dönüp bakıyorum bir kaç metre uzaklar sanki sonsuz mesafeye erişmiş. İskelede yürüyorum, silüet gittikçe bir insana dönüşüyor. Huzur veren o mavi gözler yine karşımda. Fakat bir farkla, bu sefer benim gibi, bir insan gibi. Ve konuşuyor.

‘Anlayışına uygun’ diyor yine huzur veren sesiyle. ‘Bak!’ diyor, denizi göstererek. Bakıyorum, güneş ışınlarının pırıltıları deniz üzerinde inanılmaz dans ediyorlar, ne harika bir görüntü diyorum, zihnimdeki tüm düşünceler dağılıyor, huzur doluyorum.

Kalbimin ısındığını, sıcacık olduğunu hissediyorum, öyle ritmik ve öyle huzur verici atmaya başlıyor ki her nefeste denizin kokusu tüm hücrelerime işliyor, hafifliyorum.

‘Bütünün tekamülü’ diyor. ‘Öğrenmek istiyorsun.’

Hiçbir şey konuşamıyorum, öyle hafifim ki neredeyse milyonlarca parçaya ayrılıp yok olacağım aniden. Konuşmadığını fark ediyorum yine, sesi ruhumda yankılanıyor.

‘Evet’ diyorum.

‘Peki yüreğin o kadar geniş mi?’ Bana bakıyor, o muhteşem mavi gözlerin içinde adeta helezon şeklinde eriyip gidiyorum.

‘Sebeplerin sonuçları, sonuçların sebepleri! Hepsi aynı hamurda yoğrulmuş. Ne fark eder ki senin için? Başlangıç ya da son, sebep ya da sonuç… Zaten her An, zaman dilimindeki varoluşta yer alan bir ruh için, sebep ya da sonuç ayrıcalığı olabilir mi? Zamanı da yaratan O, sebepleri de, sonuçları da.’

‘Atalarından kalan miras!’ diyorsun, ‘Atalar da sendin, şimdi de sen, bundan sonra gelecek nesil de sen, anlayışa uygun olan yaşam platformunda ayrı gibi görünmeliydi.’

‘Yüreğin o kadar geniş mi? Her zaman diliminde An‘da yer alan Bütün Ruh-Bedenin, kılcal damarları gibisiniz? Her biri ayrı görev yapmaz mı? Sonuçta hepsi Bir bütünde Bir olur.

Helezonlar büyüyor, gittikçe derinleşiyor, sesi artık ruhumda yankılanıyordu son huzur dolu kelimeleri duyuyorum.

Yüreğin ne kadar geniş?

Cama çarpan yağmurun şiddetiyle kendime geliyorum. Uyumuşum sanırım. ‘Artık gitmeliyim, geç kalmamalıyım’ diyorum.

Sevgili Zaman Gezgini

Yeni Yolcusu

Kayıb Zaman Yolcularıyız


Ölüm Serüveni Gassal’ın Dokunuşu


 

Kevser Yeşiltaş
1971 İzmir doğumlu. Uluslararası Flexo Baskı tesisleri bünyesinde çalışan bir fabrikada Grafik, Reproduksiyon ve Cyreel Üretim Müdürü. 23 yıldır halen Grafik Tasarım ve Renk Ayrım Uzmanlığı mesleğine devam ediyor. Eylül 2009'dan bu yana İndigo Dergisi'nde yazarlık yapıyor. Mayıs 2010'dan bu yana da sinirotesi.com'da kitap yazarlığı yapıyor. http://kevseryesiltas.com kendi sitesinden ziyaret edebilirsiniz.. Yayımlanmış kitapları: Kuantum Gizli Öğretisi (Ağustos 2010) En'el Hakk Gizli Öğretisi "Hallac-ı el Mansur" (Mayıs 2011) Batıni Mevlana (Eylül 2011) Işık Eri Haci Bektaş Veli (Ocak 2012) Arif İçin Din Yoktur Muhyiddin İbn-i Arabi (Temmuz 2012)