Falcılara neden gidilir? Gelecek hakkındaki dürtülerdir, geleceği öğrenme isteğimizdir buna sebep olan…
Gelecekte neler olacak?
Beni neler bekliyor?
Sorunum çözülecek mi?
İstediğim olacak mı?
Bunlara benzer sorular uzayıp gider. Hep bu sorulara yanıt bulmaktır maksat, keyfe keder baktırılsa bile derinlerde bir yerde bu istek vardır. GELECEK…
Hatta korka korka, heyecanla, kocaman bir umutla gidilir falcıların kapısına. “Acaba neler çıkacak?”, “Ya kötü bir şey çıkarsa, ya kötü bir şey söylerse ne yaparım ben?” “İstediğim iş olacak mı?”, “Sevdiğim insanla barışacak mıyım, onunla geleceğimiz nasıl?”gibi umut, korku ve heyecanla karışık düşünceler ve sorular, sonunda falcının kapısının tokmağına vurulur.
Hele bir de beklenen şeyler söylenirse müptelası bile olunur falların, falcıların. “Aaa bak falanca bir yere fal baktırmaya gittim, harika bakıyor, her şeyi bildi ve çıktı” denilerek tanıdıklar da yönlendirilir ve böylelikle büyük bir rağbet görür falcılar. Şayet zor bir dönemden geçiyorsak ve güzel şeyler duymaya ihtiyacımız varsa yine ver elini falcılar. Tabi haliyle rağbet arttıkça falların çeşidi de artıyor.
Eskiden beri bilinen kahve falının yanı sıra su falı, tarot falı, el falı, iskambil falı, çiçek falı, bakla falı gibi yaratıcılıkta sınır tanımayan çeşit çeşit fallar. Fal merkezleri, ‘kahve içene fal hediyemiz’ kampanyaları, fal kitapları (kitap okumayanlar bile bu kitaplara büyük ilgi gösterir, çünkü kitaba baka baka kendi kendine falını yorumlayacaktır). Falcılar – fallar, umutsuzların, kendini çaresiz hissedenlerin, karamsarların umut ışığı olarak gördükleri ama gerçekte yanılsamadan başka bir şey olmayan büyük bir aldatmacadır.
Oysa insan kendi geleceğini kendi belirler ve bunun için de falcılara, fallara değil kitaplara gitmek gerek. Kitap okumak, kendi içindeki kitabı keşfetmek, kitap olmak gerek. Kitap okumak demek; düşünmek, sorgulamak, empati kurmak, kendi içindekileri çözmek yani kendi içindeki kitabı bulmak ve uygulamak demektir.
Uygulayarak bilgeliğe doğru adım atar insan. Ve böylelikle de geleceğini istediği gibi inşa eder. İnşa etmesine bile gerek kalmadan kendi özünü keşfetmenin verdiği An‘ı yaşayarak yalnızca An‘ı değerli kılıp An‘da çözümleyerek günündeki cennetini geleceğine de taşır.
Kitap, yalnızca basılı olarak bildiğimiz kitap değildir. Bu şekilde kitabı sınırlandırmayalım. Düşündüğümüzde kainatın kendisi ve en önemlisi de kainatı içinde bulunduran insan başlı başına bir kitaptır. Şayet kendi içindeki kitabı okumakta zorlanıyorsan dışarıya bir bak. Tabiatı incele, olayları incele. Her şey bir kitaptır aslında. Ve böylelikle kendi içindeki kitabı bul. Çünkü evren bir bütündür, evreni anlarsan kendini anlarsın, kendini anlarsan evreni.
İnsanın kendisi varken, içinde böyle bir güç varken fallara ne gerek var, fallardan ne diye medet umulur?
İnsan kendini tanıdıkça, kendisi kitap oldukça öngörüsü ve sezgileri de gelişir. Yani Ol’an bir şeyin ileride nasıl şekilleneceğini, nasıl boyut değiştireceğini görebilme yetisi de gelişir. Az da olsa içimizde Yaradan’ın sıfatlarını taşıyoruz. Ne kadar kendimizi bilirsek bu güçlerimiz de o kadar ortaya çıkıyor. Ve geleceği hissetme – bilme de bu güçlerimizden biridir. Yaradan’ın bize bahşettiği güçlerden biri.
Şimdi soruyorum size hangisini tercih edersiniz? Falcılara gidip kendinizi kandırmayı mı yoksa kendi kendinizin efendisi olmayı mı?