Bilinç, toplum ve insan ilişkisinin neresinde yer almaktayız? Bilincimizin ne kadarı bize, ne kadarı çevre, toplum, sistem, inanç, gelenek ve göreneklere aittir?Kararlarımızı alırken ve seçimlerimizi yaparken bizler bunun neresinde durmaktayız? Acaba sahip olduğumuz bilinç kim ya da kimlere aittir? Başka bir açıdan, bizi kim ya da kimler nasıl yönetmektedir?
Toplumsal bilincin oluşumunda dingin ve sağlıklı olabilmek ve beraberinde huzura erebilmek için, her birimizin harekete geçme vaktidir. Zira bir toplumu oluşturan bireyler ne kadar bilinçli iseler, o oranda bilinçli bir toplum oluştururlar. Düşüncelerimiz ve bu düşüncelerimizin bilinç düzeyiyle, sağlıklı ya da hastalıklı bir toplum oluşturabileceği gerçeğini göz ardı etmemek gerektiğini hatırlatmak isterim. Çünkü gerçekte “Bilincimiz neredeyse, onu yaşar ve yaşatırız”.
“Kendini bilmek, ‘Ben’i tanımakla başlar!”
İşte kendimizi tanımak, bilincimizin nerede ve nasıl olduğunu anlamayı da içermektedir. Toplum, bireylerden oluşmaktadır demiştik. Şayet kendimize bakarak toplumu, topluma bakarak kim ve nerede olduğumuzu ilişkilendirebilirsek; bilgi, irade, deneyim, sentez ve birikimler eşliğinde, bilincimizin hangi düzeyde olduğunu görerek oluşturup, geliştirebiliriz.
Bilinç, soyut anlamda bir kavrayış halidir.
Somut olarak bakıldığında ise, beynimize yüklediğimiz yalan yanlış, eksik, iyi, kötü, olumlu, olumsuz, sıra dışı tüm verilerin, anıların, duyguların, kapladığı alandır. Bu alanın bulunduğu yer ise beynin korteks bölümüdür. Bir başka deyişle bilinç; dış ve iç uyaranlar eşliğinde, beş duyu ve üzeri, ruhsal ve fiziksel, tüm duyu merkezleri tarafından elde edilen duyusal ve duygusal verilerin toplandığı somut ve soyut anlamda tüm varlığımızdır.
Bilinci oluşturan diğer önemli faktörler ise: Bireysel, toplumsal, kolektif ve genetik kod hafızalardır. Devamında ise bu kodların nesilden nesle genetik yolla aktarımlarıdır. Aslında bu kodlar kullanabildiğimiz oranda avantaj sağlarken, kullanamadığımız takdirde dezavantaj oluşturabilir. İşte kullanıcısı tarafından işletilebildiği oranda açığa çıkarılan bu kavrayış yetisi, kişiden kişiye değişiklik, aynı zamanda bu değişiklikten kaynaklı farklılıklar göstermektedir. O nedenle her insanda farklılık gösteren bilinç; anlama ve kavrayışla sınırlı olarak o kişinin seviyesini de tayin etmektedir.
Bilincin altı, üstü, aşağısı, yukarısı diye bir şey yoktur. Bilinç bir bütündür ve holografiktir.
Ancak kişi “bilinç” ine ayırarak baktığında, bütünlüğünü de idrak edemez. Bu şuna benzer: Evinizin birçok odası vardır, ancak siz; bir ya da belli sayıda odaları kullanırken diğer odaların
varlığını unutmuşsunuzdur. Oysa ev, tüm odaları ve alanlarıyla kullanım için öylece durmaktadır.
Başka bir örneği bedenimiz üzerinden verecek olursak; yüzümüzün güzel görünmesi pek çoğumuz için önemlidir. Ancak unutmayalım ki, diğer organlarımız da bize aittir. Diğer organları yok sayarak görmezden gelmişsek ve onu ihmal ederek deformasyonuna sebep olmuşsak, bu bilinç seviyesinden kaynaklanan bakış açısı, bütünselde göz estetiğini etkileyecek ve güzellik anlayışında değer kaybettirecektir.
Aynı zamanda görmezden geldiklerimiz, dışa yansıttıklarımız ve içeride gizlediklerimiz arasındaki fark ve buna bağlı düşünceleri oluşturan bilinç seviyemiz; bütünselliğini koruyamadığı için, yaşam kalitemize de değer kaybettirecektir.
Peki bilincimiz nasıl işlemektedir?
Bilincin işleyişi; beynin içinde yer alan nöron, akson ve sinapsların kimyasal ve elektriksel etkileşim sonucu, yüzlerce binlerce bilginin aynı anda birbiriyle ilişkilendirilerek başka bir bilginin kapısının açılarak ve bambaşka bir bilginin açığa çıkmasını sağlayan bütünleşik bir hareketin adıdır. Beynin bütün bölgeleri ve bu bölgelerin birbiriyle olan ilişkileri holografiktir. Bu işleyiş ve görme biçiminde oluşan yansımalar ise bizlere, bilincimizin düzeyi hakkında bir bilgi vermektedirler.
Öğrendiğimiz ve uyguladığımız her bilgi başka bir bilginin kapısını açmaktadır.
Şayet, bedenimizi yöneten beynimizi yönetebilirsek; gereksiz çöp düşüncelerden arındırarak, faydalı düşüncelere yer açmış oluruz. Bu sayede bilincimiz bu süreçlerin tekrarlarını rutinleştirerek giderek artan bir gelişim gösterecektir. Unutmayalım ki “Öğrenme ve öğrenim yaşam boyudur!”
Sistem, bütünlük oluşturmamızdan hiç hoşlanmaz!
Bırakın holografik düşünmeyi, bizi ısrarla tek boyutlu düşünme bilincinde tutmak ister! Tek boyutlu düşüncenin, derinliği de mümkün değildir. Yüzeysel ve pragmatiktir. Sistem; geçmiş, gelecek ve şimdiyi bir arada görmemizi istemez. O nedenle bizi ya geçmişte, ya şimdide, ya da yalnızca gelecekte tutmaktadır. Sonuçta her halükarda hedef tek zamanlı, tek boyuttur.
O nedenle sistem “bölerek yönetir”. Çünkü yönetebilmesi için bölmesi ve gücü kırması gerekmektedir. Böylece toplum üzerinde hangi sonucu almak istiyorsa ona göre bir bilinç planlaması yapar.
Mesela diyelim ki o yıl ıspanağın üretim rekoltesi çok yüksek oldu. Sistem hemen harekete geçerek ıspanakla ilgili demir deposu olduğu bilgisini yükleyerek, tam istediği şekilde bir bilgi ağı oluşturur. Oluşturduğu bu verilere dayanarak yazılı ve görsel medya üzerinden etkide bulunur ve toplum üzerinde istediği tüketim bilincini oluşturur. Tüketici ise, aslında bu seçimin kendi tercihi olmadığının farkında bile değildir. İşte sistemin istediği de, bireyler üzerinde oluşturmak istediği tüketim bilincidir.
Sistem, insanların bilinçlerini nerede isterse orada tutar ve ona göre bir gündem yaratır. Bazen dikkatinizi dağıtır, bazen dikkatinizi çeker, bazen sizi eğlendirir, bazen merak duygunuzu tatmin eder, bazen sizi geçmişte tutar, bazen de hayallerinize götürür. Bazen milli duygularınız üzerinden ayağınızı yerden kesen başarılı skorlar sunar.
Sistem bütün bunları; reklamlar, moda, özel günler, diziler, kitaplar, spor, sinema, tiyatro, müzik, siyaset, din, inanç, sağlık, vb. gibi unsurlar üzerinden gerçekleştirir. Bizi bizimle vurur. Zaaflarımız, özlemlerimiz, istek ve arzularımız, korkularımızla vurur.
Sistem kullanmak istemediğimiz bilincimizi ele geçirerek onu bize karşı kullanır. Böylelikle kendisinin yüklediği bilinciyle bizi teslim almıştır.
Artık kim ne derse ona inanır, onlar gibi davranır onlar gibi düşünür ve onlar gibi algılarız ve bunu da gerçeklik sayarız.
Bizim sandığımız bilincimizi bir kez daha gözden geçirdiğimizde, aslında ne kadarının bize ait olup olmadığı da görülecektir. İster içeriden, ister dışarıdan olsun gelen bu uyaranları değerlendirirken, olduğu gibi kabul etmek yerine; enine boyuna ve derinlemesine düşünerek ve kendi benlik değerlerimizi aktive ederek, kendi bilinç düzeyimizi oluşturabiliriz.
Sonuçta gelişen bilincimiz sayesinde; kimliğimiz ve değerlerimiz giderek sağlamlaşacak ve bunu işletim şekli olan bilinçlenme eylemi; bizi yaşam karşısında dirençli, dingin ve dengeli kılacak en önemli hususlardan biridir. Aynı zamanda bunlara bağlı olarak bireylerin bilinçlenmeleri, toplumsal bilinç ve aydınlanmayı da mümkün kılacaktır.
Bir sonraki ayda yeni bir konu başlığıyla buluşmak dileğiyle…