Yüksek dozda korunma güdüsünün getirdiği kolonileşme hareketleri

Açız. Hem gözümüz aç, hem kesemiz! Açlıktan gözümüz kör olmuş; gönlümüz nasırlaşmış; ne bulursak, nereyi bulursak saldırıyoruz. Bize! Bize! Bize!

Yüksek dozda korunma güdüsünün getirdiği kolonileşme hareketleri

Hepsi bize… Direniyoruz… Dayatıyoruz…

Dişli rakiplerimiz varsa amansız bir savaş içine giriyoruz.


Bu öyle bir hırs ki; yenilsek bile kabullenmeyip sınırlarda geziniyoruz, yaşamsal zorunluluk olmuş damarlarımızda dolaşıyor.

Yüksek dozda korunma güdüsünün getirdiği kolonileşme hareketleri; ilk insan örneklerinde olduğu gibi ne acı ki günümüzde kıtalarda, ülkelerde, şehirlerde, oturduğumuz semtte ve işyerlerinde de mevcut.

Kendi sistemimizi getirmek, kendi koşullarımızı dayatmak içimizde…

Halen devam eden bölgesel savaşların sürdüğünü görüyoruz, acı ki hala görmekteyiz. Bakınız Güney Kore-Kuzey Kore’nin bugün geldiği durum.

Daha kendi ailemizle aramızda sürtüşmeler yaşanırken aynı halkın birbiri ile anlaşmasını beklemiyorum elbette.

Lakin saygı duymuyoruz,başkalarının yaşam haklarını yok sayıyoruz. Sonra da onları yok ediyoruz.

Bana göre genlerimizde kalan istila edip yerine geçmenin sınırları netleşen dünyamızda artık yeri olmamalı.

***

Star Wars serisini bilirsiniz. Herkesin izlediği bir klasiktir. Çok da severim. İstilacılar , Cumhuriyetçiler, Jedaylar derken kendimizi kaptırırız…

Koloni” diye nitelerler her bir grubu… Her bir istila girişimini. Ama aslında içimizdeki duyguyu yansıttığı oldukça aşikar değil mi?

Evet neticede bu sadece bir film. Ancak izlediklerimizi “film” deyip geçmeyin. Ön psikolojik hazırlık veya kendini aklama politikaları olarak biz toplumların önüne sürüldüğünü görüyorum. Tıpkı ileride yaşayacaklarımızın kısa özeti gibi.

***

Naylon çorap misali kendi ağımızı örüyoruz uygun bulduğumuz alanlara. Bu alanlar evimiz,oturduğumuz semt, işyerimiz ve başka ülkeler olur.

Elbette arada bu ilmeklerden biri veya birkaçı kaçabilir ve kaçak büyüyebilir. Durumundan memnun olanlar için hoş olmasa gerek.

Peki ya sıkışıp kalanlarımız için de aynı durum geçerli mi? Üzerlerinde baskı oluşturur,kaçacak yerleri de yoktur. Sıkıntıyı çeker direnirler fakat sonraki nesilleri asimile olduğundan daha rahat yaşarlar.

Özgürlük duygularımız kabardığı,kabul etmediğimiz düşünce ve yaşama karşı koyduğumuz yerlerden kendimize uygun başka kolonilere geçiş yaparız. Özgürleştiğimizi düşünerek.

Onun bir parçası olur öyle hareket etmeye başlarız zaman içinde.

Sonra da burası bana daha uygun,yaşam standardı yüksek,insanları iyi deriz.


Doğduğumuz yer değil doyduğumuz yer!

Kimimiz ise mevcut durumu kabullenmişizdir.

Önce kaçar sonra yapamaz geri döneriz kürkçü dükkanına. Hem memnun değil, hem de kendimizi mecbur sayarız. Orada doğup büyümüşüzdür,çevremiz vardır.

Kendimize yaptığımız psikolojik dayatmayı anlamış değilim. Özellikle de bireysel olarak kimseye muhtaç olmadığımız halde!

Alışkanlık diye düşünüyorum.

***

Çoğu iş yerlerinde de farklı versiyonu görünür.

Bana göre adı Mobbing’in yan koludur.

Şirkette üst yönetime biri gelir, mutlaka mevcut sistemden birkaç değişiklik yapar. Bir müddet olası durumda gidilir sonra birkaç hız düşüren değişiklikten sonra tekrar geriye dönülür.

Bir zaman sonra da yeğenim, kuzenim, staja gelen torunum gibi söylentiler duyarız fısıltı gazetesinden…

Gel zaman git zaman bir de bakmışsınız ki firma sahibi bile fark etmeden nitelikli eleman mantığı ile değişik pozisyonlara atanan genç arkadaşlardan ufak bir “harekat birliği” olmuş.

Bildiğiniz sinir uçları gelişmiş, kuşları hızlı uçan kendi içinde organize birlik var şirkette. Diğerleri istedikleri kadar çalışa dursun, en kremalısından pastaları onlar yerken siz seyredersiniz. Ne yazık! . . .

Bunlar hemen her şirkette mevcut.

Asla kötü bir amaca hizmet ettiğini düşünmüyorum. Tabi iş için geçerli bu düşüncem.

Herkes iş bulma derdinde elbet…

Lakin kurumsal şirket olma yolundan oldukça sapmış olunur bu durumda!

Hele aile ağırlıklı kurulan şirketlerin çokça olduğu Türkiye gibi ülkelerde!

Hepimiz ister istemez bu tip şeylerin içinde bulunabiliyoruz.


Kurtulamazsak bile en azından iyi bir amaca hizmet eden grupta bulunmak bizim için en iyisi değil mi?

Özgürlüklerin katlediliş hikayesi