Bedri Ruhselman, İlahi Nizam ve Kainat için, “Bu eser benim değil, yukarının eseridir” demiştir ve o bilgiler kavranılamaz bir düzenin bilgileridir. İnsan zihnini zorlayan, çizginin dışına taşıyan, alışıldık sol beyin kavramlarıyla, hele hele standart fikirlerle açıklanamaz bilgilerdir. Bu bilgiler ‘kıyam’ bilgileridir. Ve işin en ilginç tarafı, hazır olmayana hiçbir şey ifade etmezler.
Onun varlığından yansıyan enerji ve bilgi ile 1977-1978 yıllarında tanıştım. Evimize bırakılan eski eşyaların arasında bulduğum “Ruh ve Madde” dergisinin hem de ilk sayıları benim başka bir dünyaya açılan kapım olmuştu.
Öyle bir kapı ki, geçtikten sonra içinde yürüdüğüm yol beni asla bırakmadı. Dünyasal hikayelerimin tüm ağırlığına ve hayatta kalma mücadelelerime rağmen girdiğim o kapıdan hiç ayrılamadığımı fark ettiren enteresan olaylar yaşadım sürekli.
1977 yılında annemin amcası ölmüştü. Çocukları yoktu ve onun arkada bıraktığı tüm eşyalar plansız bir zorunlulukla bizim eve indirilmişti. Amca; tüm yaşamını sıhhiyecilik ve okumayla geçiren bir adamdı.
Çok küçükken onu birkaç kez görmüş, konuştuklarını içsel bir algılama ile hissederek, gözlerimi kocaman açarak dinlemiştim. Zaman içinde onun kitaplarının arasında Bedri Ruhselman’a ulaşmak kısmet oldu böylece…
Hiç bir şeyin tesadüf olmadığını anlayalı o kadar çok oldu ki, ifade etmek için bir çabam olmuyor genellikle. Ama bu “tesadüf” o kadar değerli ki benim için, epey çaba harcayabilirim tesadüfün tesadüf olmadığını anlatmak için…
Ve yıl 2013 Nisanı… 1 Nisan’da “Mutlak Sıfır Noktası” konusu ile ilgili bir yazım yayınlanmış İndigo Dergisi’nde. Yazı kendini doğurana kadar adeta kalp krizi geçirdim, o kadar ağır bir yükü vardı. Benim için dönüm noktam dediğim bir yazı bu.
Ve tesadüf bu ya ruh ve madde kavramları ile ilgili ilginç farkındalıklar yaşamış ve paylaşmışım yazımda. O gece sabaha karşı yine tesadüfle Bedri Ruhselman‘ın kitabının ertesi gün çıkacağını öğreniyorum facebook sayfamda. Ve alnıma vuruyorum; ” Tabii ya, ben bu kitabı duyup peşine çok düşmüştüm de nasıl unutmuşum da çıkışından son gün haberim oluyor?” Ertesi gün eğitimim var, kitabın peşine düşmem imkansız.
Gün içinde hatır sormak için bir arkadaşımı arıyorum ve bingo! Arkadaşım o kitabı dernekten almaya gidiyor az sonra, bunu öğreniyorum… Sonrası o kitap akşama aynı arkadaşım tarafından elime hediye olarak veriliyor. Bak sen tesadüfe…
Bitmedi, kitabı açıyorum ve ilk sayfa… Bedri Hocanın, madde ve amorf madde kavramları ile maddenin tesirler ile şekillendiğini anlattığı konu; tamamen benim bir gece önce yayınlanan yazımla örtüşüyor. Birbirini içeren konu ve kavramlar içinde birlikte bir yolculuğa çıkıyoruz. Üç gün… Takvimden kayıp olan üç gün benim için. Hem tek bir an gibi, hem tüm zamanlar gibi. Adeta bir dehr yaşıyorum ve tavşan deliğine düşüyorum…
Uyanışım 5/4/2 0 1 3 günüdür… Mukadderat ve Mürselat ile baş başa… Mukadderat Yolcusu Bedri Hoca, benim için Mürselat’tır… Mürselat kelimesi; önden gönderilen kuvvetler demektir. Hem de kıyam içindir bu gönderme…(Dergideki yazımın içeriği de Mürselat Suresidir)
“Andolsun ard arda bilgiyle öncü gönderilenlere ve de kuvvetle esenlere. Andolsun hakikatı açıklayıp yaydıkça yayanlara, yaydıkça duyuranlara. Ve farkına varıp ayırt edip ayıranlara, andolsun özür ve uyarı olarak sözü bırakanlara, algıya çevirenlere. Mürselat 1-2-3-4-5″
Benim için hem tesadüfün hem de bu kitabın ne olduğunu anlatmaya çalışıyorum deminden beri ama nafile… Yetmez… Yine de denedim…
Tüm bunları neden anlattım?
Kendime ne pay çıkarmaya çalışıyorum? Anlatmayı deneyeyim. O gün itibariyle izliyorum, basını, arkadaşlarımı, kitabı okuyanları ve tüm söylenenleri… Soranlar oluyor; ne anladınız, anlaşılabiliyor mu, dili çok mu ağır, hoca ne demek istedi, fiyasko mu, muhteşem mi, yeni dille yazılanı ne zaman çıkacak, yeni dille yazılan aslını aktarabilecek mi, kıyamet gerçekten kopacak mı?
Anlaşılmaz olduğuna dair çok fazla eleştiri var bu kitap hakkında. Aslında aşağıda yazacaklarım bu tür eleştiriler içindir daha çoğunlukla, lütfen dikkatinizden kaçmaya… Payıma düşen de sadece budur kanımca… Bedri Ruhselman’ın ardından vasiyeti gereği aktarılanlara göre, “Bu kitabın yazdıkları hakkında lütfen yorumda bulunmayınız” deniliyor… Evet, bulunmayalım… Ama onun Türkiye’de açtığı o kapı konuşulmalı ve anlaşılabilmeli bence. O bir öncüdür.
Bedri Ruhselman, İlahi Nizam ve Kainat için, “Bu eser benim değil, yukarının eseridir” demiştir ve o bilgiler kavranılamaz bir düzenin bilgileridir. İnsan zihnini zorlayan, çizginin dışına taşıyan, alışıldık sol beyin kavramlarıyla, hele hele standart fikirlerle açıklanamaz bilgilerdir. Bu bilgiler ‘kıyam’ bilgileridir. Ve işin en ilginç tarafı, hazır olmayana hiçbir şey ifade etmezler.
Hazır olmak! Bu da ne demek şimdi?
Bu hazırlık, bir kıyama hazır olmaktır…
Bu nasıl bir ukalalıktır ki benimkisi, bir kitap var ortada ve bildiğimiz harflerle yazılmış işte. Kelimeler bugünün nesline yabancı da gelse de alırsın eline sözlüğü, okursun işte, hazırlığı da nedir bu kitabı okumanın, değil mi? Mümkün değil mi bunu yapmak? Ne yazık ki mümkün değil… Çok üzgünüm, gerçek bu. Bu kitabı kendisi için zamanı gelmeyen kimse Oku-yamaz! Okuduğunu sanır ama yanılgıdır. Neden okuyamaz.
İlahi Nizam’ı okumak isteyenlerin, birtakım bilimlerin ve bilgilerin senteziyle oluşmuş bir zihin haritasına ve belirli bir ruh tekâmülü seviyesine ihtiyacı vardır. Böyle bir zihin haritasına sahip olabilmenin ve tekâmül seviyesinin şartları vardır.
Nelerdir bu bilimler, bilgiler ve şartlar; maddelemeye çalışmalıyım şimdi…
1- Harfler seslerdir. Seslerin titreşimleri vardır. Kelimeler, cümleler ve yazılı bilgiler, seslerin titreşimlerinin bütününü içeren birer özgün eserdir. Böylesi bir eseri algılayabilmek için eş titreşimler halkasına girmek gerekir. Yani frekans uyumunu yakalamak gerekir, bu birinci şart.
2- Bu kitabı okumak isteyenlerin öncelikle, Kur’an-ı Kerim’i ve diğer kutsal kitapları çok iyi bilmesi gereklidir. Özellikle Kıyamet hakkında kitabımızın içinde yazanları hem de özgün arapça dilinden okumuş olması gerekir. Kur’an’ı mealden okumak, onun bir boyut altına düşmeyi getirmektedir zira. Arapçadan okumayı ise sadece seslerin tekrarı olarak değil, etimolojik- linguistik- filolojik olarak o dile hâkimiyetli ve belirli bir boyut frekansında yapmalıdır. Bu ikinci şart.
3- İlahi Nizam ve Kainat kitabını okumak isteyenlerin, madde, antimadde, atom ve parçacık bilimini, kuantum mekaniğini epeyce anlamış olması gereklidir. Özellikle CERN deneyini takip ediyor olması gerekir. Bu üçüncü şart.
4- Bu kitabı okumak isteyenlerin, zaman ve onun göreliliği hakkında bilimsel bilgilere, uzay ve fizik bilimine çok aşina olması gerekir. Ayrıca, Birleşik Alan Teorisini, Sicim Teorisini, Paralel Evrenler Teorisini, Herşeyin Teorisini, Doublement Teorisini, dört temel kuvvet olan; Kütle çekimini, Manyetik Kuvvetleri, Elektromanyetik Kuvveti, Elektriksel Kuvveti ve Işığın Dinamiklerini bilmesi gerekir. Bu dördüncü şart.
5- Bu kitabı okumak isteyenlerin beynin yapısını, nöronları, ayna nöronları, insanın sinir sistemini, bilinç, bilinçdışı, bilinçaltı ve ortak bilinç kavramlarını özellikle de Rüya Bilimini, Rüya katmanlarını bilimsel açıklamaları ile bilmesi gerekir. Bu beşinci şart.
6- Bu kitabı okumak isteyenlerin Reenkarnasyon, astroloji ve ruhsal astroloji, kabala, karma bilgilerini, kadim uygarlıkların tarihini, ayrıca medyumik çalışmaların gerçeklerini, uygulamalarını ve durugörünün bilimsel zeminlerini bilmesi gerekir. Bu altıncı şart.
7- Bu kitabı okumak isteyenlerin, dünyanın arkeolojik, antropolojik ve teolojik yani dinsel ve inançsal tarihini çok iyi biliyor olması gerekir. Yedinci şart.
8- Bu kitabı okumak isteyenlerin Rezonans gerçeklerini çok iyi bildiği gibi, kendi varlığının düalitik rezonansını da yönetebiliyor olması gerekir. Sekizinci şart.
9- Ve sonuncu ve en zor şart da şudur ki, tüm bu bilimsel ve ruhsal bilgilere sahip olmaya rağmen, hiçbir şekilde bu bilgilerin esiri olmayacak kadar özgür ve zincirlenemez bir zihin, düşünce ve karakter yapısı olmalıdır. Dokuzuncu şart. Çok mu abarttım? Sanmıyorum…
Bedri Ruhselman gibi hem bilim insanı, hem de yüksel ruhsal seviyeye sahip bir üstadı eleştirebilmek için önce onun zihin, kalp ve ruh seviyesinde olmaya ve anlamaya ihtiyaç vardır, benim yazdıklarım da dahil gerisi laf-ü güzaftır…
Kalpleri mühürlülerden olmayıp, İkra’yı yani Oku-mayı, anlamayı ve arkasından gitmeyi, gereğini yapabilmeyi, o yolda akarak yaşayabilmeyi diliyorum tüm nefslere…