Ruhun hareketi hissetmektir, hareket yaşamdır…
Hepimizin bildiği gibi şimdilerde zaman algısının azaldığı süreçlerdeyiz. Yaptığımızın en iyisi ve fark yaratmak için tam konsantrasyon ve yaratıcılığa ihtiyacımız var… Vücudumuzun bile hareketine izin vermediğimiz yaşamlarımızda bu mümkün mü?
Hayatımızın gerçekliğinin içinde bizi gerçek mutluluğa götüren yaşamımızdaki harekettir. Pek çoğumuz bunun bilincinde bile değiliz. Yaşamlarımızın bir koşuşturma içinde olmasını harekete bağlıyor olabiliriz ama kendimiz için neler yapıyoruz? Kendi özel yaşamımızda hareket ne kadar var? Yoksa sadece zihinde düşünce boyutunda mı var olmaya çalışıyoruz?
İçinde bulunduğumuz çağ “teknoloji çağı”, bizlere o kadar çok şey sunulmakta ki. Onların büyüsüne kapılmamak pek olası gözükmüyor. Diğer taraftan da çağa ayak uydurmak için onların içinde olmak şart. Ama o alanda neler oluyor diye samimiyetle baktığımızda kendimizin ne kadar hareketsiz kaldığına şahit olabiliriz. Eylemlerimiz oturmak ve zihninde kalmak üzerine kurulu. Hayatlar kolaylaşıyor, bir şey yapmaya gerek yok, bizim için elektronik aletler yapıyor zaten her şeyi…
Evet çağın oyunları, oynayalım onları da elbette, ama nereye kadar?
Sosyal medya işin görünmeyen diğer bir yüzü. Facebook, Twitter, Instagram vs vs vs. Oturduğumuz yerden iletişim. Zihne güç katan düşünceler, sanal duygular içinde hissediş… Gerçek zannettiğimiz ama tümüyle yaşamın dışında bir oluşum. Çok arkadaşım var, 1000 kişiyi geçiyor! Ne çok takipçim var! Beğeniler bekliyoruz koyduğumuz iletilere, yorumlar duymak istiyoruz onay almak için. Sanal bir dünyanın içinde sevilmek, değer verilmek, önemli olmak… Evet çağın oyunları, oynayalım onları da elbette, ama nereye kadar? Bizi kendi özümüzden uzaklaştırıyorsa bu mudur amaç?
Dikkat çekici olan bir başka teknolojik tuzak cep telefonları.. Kiminde bir tane kimilerinde birkaç tane. Her telefon hattına bir telefon misali, görünenin ardında “ben önemliyim ” mesajları veren. Gerçekten gerekli mi? Olmazsa ne olur? Nedir kaçırdığımız? Telefonla görüşmek yerine birbirimizi görsek, dokunsak, hissetsek… Daha çok sorumluluklarımızı alsak ve bunun saygı çerçevesinde farkında olsak. Beklesek, özlesek, kucaklaşsak daha iyi değil mi? İnsan olma duygusunu kaybetmek yerine yeniden var etsek. Saatlerce konuşuyoruz telefonlarda, saatlerce zaman kaybediyoruz o ne demiş, o ne yapmış, kim ne resmi koymuş mesajlarıyla. Kim nerede, ne yapıyor ne çok ilgilenir olduk başkalarının hayatlarıyla.
Bir eğlence yerinde bile insanlar eğleneceklerine ellerindeki cep telefonu ile meşguller. Hepiniz rastlamışsınızdır bu sahnelere. O anda sanal alem dahamı eğlenceli onlar için bilemeyiz ama görünüşe göre seçim o yöndeyse ya gerçekten o alan daha eğlenceli ya da nefsimiz bizi alıp götürüyor bir bilinmeze. Onun adı yaşamak olmasa gerek..
Hepimizin bildiği gibi şimdilerde zaman algısının azaldığı süreçlerdeyiz. Yaptığımızın en iyisi ve fark yaratmak için tam konsantrasyon ve yaratıcılığa ihtiyacımız var… Vücudumuzun bile hareketine izin vermediğimiz yaşamlarımızda bu mümkün mü? Yoksa kendimizi yok etmeye mi çalışıyoruz farkında olmadan? Zihinde sanal alemin içinde “yokuz” gerçekten de. Ruh ve bedende kendimiz için neler yapıyoruz? Hayatımızdaki gerçek hareket nedir? Bize neler sağlar?
Ruhun hareketi hissetmektir…
Yaşamı zihinde kalmak yerine, hissederek anda deneyimlemektir. Hissettiğimiz her an var olduğumuzu biliriz. Hareket eden bedenimiz yeniden canlanacaktır. Spor, yoga, plates, chigong, taichi, yürüyüş gibi eylemler bedenimizin hareket etmeyen kaslarımızı çalıştıracak, esnememizi sağlayacak, böylece kendimizi daha zinde, daha güçlü ve sağlıklı hissettirecektir. İhtiyacımız olan ihtiyaçlarımıza daha bilinçli yaklaşmak ve başlamaktır. Başlamak işin yarısını gerçekleştirmektir. Atalet bizleri tembelleştirir ve “işlemeyen demir pas tutar” misali bedenimizin kireçlenerek hareket özgürlüğünü kaybetmesine neden olur. Yaşam ertelenmeyecek kadar hızlı geçmekte. An farkındalığı içinde bireysel sorumluluklarımızı yerine getirmek mutlu bir dünya için bizlerin vazgeçilmez görevlerimizdir. Yaşamak, yaşadığımızı hissetmek istiyorsak hareket bize bunu sağlayacaktır.
Bir de sorumluluklarımızı yerine getirerek, yapmamız gerekenin en iyisini eylemler ile gerçekleştirmek. Her ne kadar Sosyal Medya bizi zihinde tutsa da şüphesiz paylaşımlar konusunda, oldukça katkıları olan mecralar. Ancak yaşam değişim demektir ki değişim de hareketle başlar. Haydi hareketle can’lanalım.