Aslında cüzi aşkın olmadığını tüm aşkların eninde sonunda O’na çıktığını anlatan, okurken kendi aşk hikayelerinizden bir parça bulacağınız bu aşk hikayesi gerçek yaşam öyküsünden alıntılanmıştır.
O gün. Tanıştıkları ilk gün ikisinin de ortak arkadaşı olan kişinin aşk acısını dinlemek için bir araya gelmişlerdi. İkisi de mantık ile davranıldığı sürece aşk acısının yaşanmayacağına inanıyordu. Aynı anda aşk acısıyla ilgili düşüncelerini paylaştılar. Hem aynı düşünceye sahip olmanın hem de aynı anda konuşmanın verdiği sempatiyle birbirine karşı sonradan farkına varacakları ilk kıvılcım oluşmuştu. Muhabbet uzadıkça genç kadın karşısındaki adamın hayat karşısında güçlü duruşuna hayran kalmıştı.
Zamanla arkadaş olarak buluşmalar arttıkça birbirine olan hisleri arkadaşlıktan öteye artmaya başladı fakat her ikisi de duygularını bir türlü itiraf edemiyordu birbirine. Adamın çevresine karşı samimi ve içten oluşuyla birlikte hayata olan bakış açısı, etrafındaki birçok kadını etkiliyor ve bu durum genç kadında kıskançlığa ve adama karşı güvensizliğe neden oluyordu. Bu yüzden genç kadın duygular daha da yoğunlaşmadan adamdan uzaklaşmaya karar vermiş, birbirini görmelerine sebep olacak her tür ortamdan kaçmaya başlamış. Birbirini görmedikleri zaman içerisinde adam ortak arkadaşlarına durmadan kadının nasıl olduğunu soruyor, nasıl oldukları, neler yaptıkları konusunda arkadaşları sayesinde birbirinden haber alıyorlardı. Ve bu ilk ayrılık sürecinde genç kadında aşkın ilk yangını belirdi.
Onu görmek istiyor, türlü bahanelerle ondan haber almaya çalışıyor, gidip konuşmak duygularını anlatmak istese de aldığı karardan geri dönmek istemiyordu. Sonunda içindeki yangın genç kadını aldığı kararı düşünmeye sevk etti. Ve böylece bu aşkın vereceği ilk derste belirmiş oldu. Kadın adamın çevresine karşı samimi oluşu ve birçok kadının kendisine hayran olmasından rahatsız olup bu kararı almış fakat aklıselim düşündüğünde aslında kendisinin de bu yönden adama benzediğini keşfetti. Kendisi de çevresine karşı samimi ve içten biriydi ve onun da kendisinden hoşlanan birçok arkadaşı vardı. Ama tüm bunlara rağmen kendisinin davranışlarında iyi niyetli olduğunu biliyordu. Ve bu şekilde düşünüp adamı anlamaya başladı ve yine birbirinde olan bir benzerliği daha keşfedip duyguları daha da arttı.
Bu süreçten sonra adamla kadın yeniden görüşmeye başladı ve birbirine olan duygularını itiraf ettiler. Bu sefer duyguların itiraf edilmesiyle başlayan ilişkinin niteliği aralarında sorunlar oluşturdu. Çünkü ikisi de özgürlüğüne düşkündü. Haber vermeyi, açıklama yapmayı dahi kısıtlanma olarak görüyorlardı. Bu sorunu çözmelerine kadar gelgitler yaşadılar. Bir yandan imkansız olan bir ilişkinin bitmesi gerektiği diğer yandan ne olursa olsun sevenin sevileni yanında istemesi. Ve her defasında aralarındaki sevginin artması benzerliklerinden ortaya çıkan engelleri aşmalarını sağlıyordu. İkisi de birbirini çok seviyordu.
Öyle ki birbirini gördükleri an aradaki kırgınlıklar, kızgınlıklar kendiliğinden yok oluyordu. Beden kalbin istediğini yapıyordu. Genç kadın öylesine hasret doluydu ki sevdiğine, o an neredeyse ne yapıyorsa birden aklı başından gidiyor, ayaklarını kalbi yönetiyor ve sonrasında kendisini sevdiğinin karşısında buluyordu. O an tüm kırgınlığı gidiyor, gözleri aşkla sevdiğine bakarken adam da tüm kızgınlığına rağmen sevdiği kadını karşısında görünce susuyor yalnızca birbirine sarılıyorlardı. Aralarındaki bu sorunu ise doğru zamanı geldiğinde konuşarak çözdüler ki bunda bile kadın adamdan sabrı, neyi ne zaman yapmak gerektiğini öğrenmişti.
Bu sefer aralarındaki sevgiyi daha da büyütüp birbirinden uzakta olduklarında içlerini yangına çeviren şey muhabbet oldu. Gece gündüz neredeyse 24 saat her gün her an muhabbetteydiler. Hayata dair öyle bir muhabbet ki bu içlerindeki aşk ateşini alevlendirdi, özü keşfettiler. Birbirinin hem öğrencisi hem öğretmeni oldular. Konuşamadıkları anlarda ise sözsüz muhabbette oluyorlardı. O an ne düşündüklerini ne hissettiklerini nerede ne yaptıklarını hissediyorlardı.
Çoğu zaman aynı anda aynı şeyleri düşünür ve yaparlardı. Bu süreç içerisinde de çok ayrılıp barıştılar, birbirine çok benzemeleri aralarındaki sorunların tek sebebiydi. Onları birleştiren şey ise hep aralarındaki muhabbetti. Bu sefer tamamen bitti, artık kesinlikle geri dönüş yok dedikleri her an imkansız olan tüm yollar açılıyor ve yine birleşiyorlardı. O zamanlar buna biz birbirimizin kaderiyiz gözüyle baksalar da sonradan anlayacaklardı ki birleşmelerinde asıl maksat yalnızca birbirinden öğrenmeleri gerekenleri öğrenmekti.
Sonrasında bu rüya adamın bir tek sözüyle bozuluverdi. Bu söz çıkmaz sokaklara, ikisini de geri dönüşü olmayan bir yola attı. Aralarındaki birliği görmeleri için ayrılık ateşinde yanmaları gerekiyordu. Kendilerine ait olmayan benliklerini yok edemeyen muhabbet görevini ayrılık ateşine bırakmıştı. Sevgin ne kadar büyükse ayrılık ateşi de o kadar yakıyordu insanı. Bu ayrılık ile benliklerine ait olmayan yanlarından kurtulmaya çalışıyorlar, kurtuluyorlar ve yeniden bir araya gelmek için çabalasalar da bu sefer kader yanlarında olmuyordu. Birleşmek için her adım attıklarında yollar kapanıyordu. Yüz yüze gelip yeniden büyük bir aşkla birbirine sarılsalar bile hiçbir zaman bu son ayrılık sonrasında birleşemediler.
Bu ayrılık ateşi ikisini de yaktı. İkisini de yatağa düşürüp hasta etti. Adamın aşık olmasına sebep olan kadının gözlerindeki o ışık artık sönmüştü. Çevresinden kendisini tamamen soyutlamış arkadaşlarıyla dahi hiçbir şekilde görüşmüyordu. Tek yaptığı şey dua etmekti. İçindeki yangını, sevdiğine olan hasretini yalnızca Rabbi biliyordu. Bu aşkın ateşi onu Allah’a yakınlaştırmıştı. Her dua ettiğinde Allah’tan gelen güç ile ayağa kalkıyor, bu aşktan öğrenmesi gerekenleri öğreniyordu. Kadının hayatı boyunca öğrenmesi gereken şey sabırdı ve sabrı öğrenmişti. Büyük konuşmamayı ve konuşunca başına geleceğini öğrendi. Nerede ne zaman nasıl konuşulması gerektiğini öğrendi kadın. Cesareti ve kendine güvenmeyi öğrendi. Yeni bir bilinçle yaşadıklarına bakıyor ve kendi nefsinin fenalıklarını görüyordu. Ve yine Allah’ın yardımı ile sevdiğiyle arasındaki nefsinin o kötü huylarından kurtuluyor tekrar sevdiği ile bir araya gelmek için çabalasalar da sonradan anlayacağı sebepten dolayı kader artık onların yanında olmuyordu.
Tek düşüncesi sevdiği adam iken ettiği dualar onu kendine doğru yolculuğa çıkmasına vesile oldu. Ve işte o zaman ölümsüz bir Aşk’ın varlığına tanık olmaya başladı kadın. İçindeki ateş daha da büyüdü. Yandı ve her an yanmakta. Benlik zannı her yok olduğunda O’nun güzelliğini gördü ve artık Aşk’tan sarhoştu. Ona giden yol yangınlar içindeydi ateşi kabul etmesi gerekiyordu geri dönüş yoktu bu yolda. Öyle ya da böyle insanoğlu her daim ateşler içindedir ya kibrinden ya da aşkından dolayı. Yanıyor aşk için yanıyordu.
Aşk O idi!
Aşk her yerde her şeyde Onu görmek idi,
Aşk benliğini ateşe atıp öze kavuşmaktı…
Aşk yanmayı göze almaktı.
Aşk teslimiyetti,
Aşk yalnızca Allah’a duyulandı…
Genç kadın için bir zamanlar aşık olduğu adam onun için artık bir şey ifade etmiyordu. Görmüştü ki ‘cüzi aşk’, aşk değildi. Aşk sandığı şey başka bir şeydi aslında ve öyledir de. Cüzi aşk kişinin kendisine dönmesini sağlayan ve bunu başarınca da yok olan şey idi yalnızca. Aşk sonsuzdu çünkü ve bitmezdi ve bu yüzden de sonsuz olana idi, kainatın sahibi yaratıcısı yüce Allah’a idi.
Son olarak yazımı Nazan Bekiroğlu’nun dizeleri ile bitirmek istiyorum. Aşk ile…
“Her aşk, O’na çıkar sonunda.
O’ndan başkasını sevmek imkansız gibidir.
Seven neyi sevdiğini bilse de bu böyledir,
bilmese de.
Bu yüzden değil mi ki
kendini kaybetmek gibi görünen aşk, aslında kendini bilmek.
İstese de insan O’ndan özgeyi sevme şansı yok.
Mülk gibi aşk da O’ndan.
Ruhun da O, kalbinde O, canın da O, cismin de O, aklın da O.
Sevginin yanılgısı yok.
Yanlış olan neyi sevdiğini bilmemek ve yanlış yol çizmek.”