Kendini kurtaran insanlık

Binlerce millik bir yolculuk başlar tek bir adımla! (Lao Tzu)

Kendini kurtaran insanlık
Kendini kurtaran insanlık

İnsan mutlu olmak ister! Acaba gerçekten öyle midir? Mutlu olmayı istemek de neyin nesidir? Evet! İnsan mutlu olmak ister ve yepyeni bir hayatım olsun der. Rahat ve tasasız! Daima iyi şeyler olmalıdır. Kötülükler insana asla bulaşmamalıdır. Kendisinin değişmesine gerek yoktur. Dışarısı değişmelidir ve başarılar insanın hep yanında filizlenmelidir. Emeksiz yeryüzü cenneti hayalleri. Oysa insanların istediği mutlu olmak değildir. Çünkü bedelini bilirler ve yaklaşmazlar. Bedeli çalışmayla ilgilidir ve bu bedel disiplinin ta kendisidir ve insanoğlu çalışma ve disiplinle pek ilgili değildir.

İnsanlar mutluluğu istediklerini zannederler ve her zanda olduğu gibi çoğu yanlıştır. Zanlara göre hareket etmeye ise insanlar alıştırılmıştır. Yapılan şey, ısrarla mutlu olmaya çalışmaktır. Oysa ısrar etmek emretmektir. Karşılığında bir şey yapmadan almak istemektir ve bu isteğinde “diretmektir”. Diğer insanlara onların özgür iradelerini hiçe sayarak “dayatmaktır”. Onları “zorlamaktır”. Zorlamak ise “emirdir”.İnsanlar emrederek mutluluğa “sahip olmaya” çalışırlar. Mutlu “olmak”istemezler. Değişerek ve dönüşerek mutlu olunur. Her değişim ve dönüşüm mutluluk verir. Daimi değişim hali ise mutluluğu daimi hale getirir.


Güçlülerin mizanseninde bizlerde araya birkaç dize katalım ve büyük sorulara basit yanıtlar bulalım. Bir insanın bir sorunu varsa eğer bütün bir insanlığın bir sorunu vardır. Dünyanın bir sorunu varsa eğer her insan bu konuda sorumludur. Her şey her şeyle ilgilidir ve bağlantılıdır. Ortaya çözüm koyamıyorsak eğer en azından sorunun parçası olmaktan kurtulalım. Sorunlardan kurtularak çözümün yanında olduğumuzu ispatlayalım. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da görecelik hakim. Bir insanın ya da bir ülkenin sorunu, başka bir insanın yada ülkenin çözümü olabiliyor. Bir taraftan çözdüğünüzde diğer taraftan sorun beliriverebiliyor.

Görüyoruz ki: İnsanoğlunun bireysel ve küresel yapılanmaları yaşadığı gezegeni yok etme noktasına kadar getirdi. Küresel çapta; toplantılar üstüne toplantılar, alınan kararlar üstüne kararlar ve saatler süren, aylar süren konuşmalar ve her geçen gün yenisi çıkan felaket senaryoları!

Kendini kurtarma felsefesiyle yaşamış olan insanlık kendini top yekün yok etmeden önce sorumluluğuna sahip çıkmak zorundadır ve artık bu konuda seçim hakkımız yoktur. Bundan böyle küre menfaati tek seçenektir. Olası sorunlara baştan olası çözümler üretilmelidir ve sorun daha ortaya çıkmadan yok edilmelidir. Olasılıklar konusunu insan iyi bilmelidir.

Her şey olası olduğuna göre her şeye baştan çözüm gerekir.

Baştan sağlam kurulan alt yapı, tepeye dikilen üst yapıyı daha da sağlamlaştırır. Olası depremlerden dolayı yapı çökmelerine engel olmak için sağlam olasılık temelleri atalım. Temel sağlam olmalı ki muhtemel sorunlar hiç başımızı ağrıtmasın.

Unutmayalım yapılar kurulduğu gibidir. Temelinden kolonuna, betonundan harcına kadar birbiriyle tam uyum içinde sağlamlık arz etmelidir. Sağlamlığa karşı verilen her bir taviz yıkılmanın garantisidir! Sorunsuz bir yapı için aklı özgürleştirmek ve özgürce yaşayabilmek! Akıl gerçeğe ulaştırır ve gerçekler insanı özgür kılar. Özgür ruhlarda sonsuza uzanan yolculukta tebessümle seyre dalar!

Zaman, olaylar ve bilgiler koşmayanın yetişemeyeceği kadar hızlı akıyor günümüzde. Bu hızlı akışta, bireysel değişim ve gelişimi seçim olmaktan çıkarıp mecburi hale getiriyor. Toplumsal ilişkilerde ve etkileşimlerde sorumluluk sahibi bireyler olarak yapılanmamız gerekiyor.

Hayatımıza katma değer olarak yeni değerler yükleyebilmemiz için bilgi şarttır. Bilgi için ise düşünmek gerek. Düşünmek önemli bir iştir ve tüm işlerin içerisinde en önemlisidir. En önemli işi en doğru şekilde yapmalıyız ki değişebilelim. Kendimize yapacağımız yatırım en akıllıca yatırımdır.


Bu sapasağlam yatırım için planlı çalışmak ve strateji üretebilmek gerekiyor. Sorunlarınızı düşünüp duruyorsanız eğer çözümleri düşünmüyorsunuz demektir. Fırsatınız hep vardır. Fırsat aklı doğru kullanmaktır.

İnsanoğlu her şeyi durağan düşünmeye alıştırılmıştır. Oysa her şey akışkandır. Değişim asıl statik yapıdır. Akışkanlık dinamizm. Sabit olan yapı “sabit olmayan yapıdır”. Hedef sahibi olmak sorumluluk sahibi olmaktır.

Sorumluluğunuz yok ise hedefinize de sorumlu davranamazsınız. Sahip çıkılmayan hedef ise hedef değildir. Her şeyden önce hayal etmeliyiz. Hayallerimiz tamamen özgür olduğumuz tek gerçeğimizdir.

İnsanoğlu alışkanlıklarına bağlıdır. Alışkanlıklarını gözden geçirmeden öz varlığına ulaşamayacaktır. Alışa geldiklerimiz bizlere engel teşkil ediyor. Değişimimizi engelliyor. Değişime engel olan alışkanlıkları değiştirmekle başlayalım gelişime. Alıştığımız için onları devam ettirmemiz gerekmez. Alıştığımız için gözden geçirmemiz gerekir. Alıştıklarımız bağlı olduklarımızdır. Bağlılıklarımız ise sabit prangalar!

Hata yapmak neden yasak?

Yasaklara karşı tepki gösteren bir toplum olduğumuzu varsayıyoruz. Bu varsayım eğer doğru ise “hata yapma yasağına” neden tepki göstermiyoruz? Hata yapmak yasaktır diye öğretildi bizlere ve bu eğitimin sonucu olarak hata yapmaktan korkuyoruz ve birçok şeyi öğrenemiyoruz. Peki hata yapmadan hatasızlığı nasıl öğreneceğiz?

İlk seferinde kim başarmış? Hatalar hatasızlığa giden yollardır. Hatalarla insan olgunlaşır. Doya doya hata yapma özgürlüğümüze sahip çıkalım. Hatalarımızla kol kola girip yol alalım. Hatalarımız eksiklik değil yukarıya çıkaran merdivenlerimizdir. Hata serbest! Bolca hata yapma lüksümüz var ama hatasız yaşamaya çalışmak lüksümüz yok. Yoksa hata yaptığımız zaman üzerimize çullanan sorumluluklardan mı kaçıyoruz? Kaçarak kim kurtulmuş ki bunu yapmaya devam ediyoruz? Çözüm her zamanki gibi gayet basit. Hatanı da seveceksin. Hatta başarından daha çok seveceksin!

Evet! Başımızı iki elimizin arasına alıp düşünüyoruz ve her şeyi analiz ediyoruz. Sonra da karşımıza çıkan ilk bulguya sımsıkı sarılarak daha fazla düşünme eyleminden kurtuluyoruz. İlk bulgunun tespit bulgusu olduğunu da nereden öğrendik? Sonuna kadar düşünmek ve hep düşünmek… İnsanoğlu doğası gereği görmek istediklerine odaklanmıştır ve bu nedenle algıları seçicidir.


İnandıklarını destekleyen bulguları daha ortaya çıkmadan bile görebilir ama inançlarının aksine ortaya çıkan ve gözlerinin karşısında güneş gibi parıldayan bulguları göremeyebilir. Algılar seçicidir! Hali hazırda alışmış olduğu ve artık hatırlamadan ezbere kullandığı eskimiş kararları varken ve yakın geleceğin planlarıyla oyalanırken nasıl yepyeni kararlar alabilir? Alışmış olduğumuz gerçekler bizlere sadece geçmişi verebilir. Geçmiş ile yaşamak ise geleceğimiz üzerine bugünden koyulan ipotektir.

Cüzi aşktan ilahi aşka


Türker Ercan
Türker Ercan, 1 Haziran 1972 doğumlu. Öğrenciliği hiç bırakmayan bir öğretmen. Uzakdoğu sporları ile uğraştı. Felsefe, psikoloji, parapsikoloji konularında ve mantık alanında uzun yıllar araştırmalar yaptı.