Zengin olmak: Nasıl zengin oluruz?

Nedense bazı insanlar çok çalışıyor, didiniyor ama bir türlü zengin olamıyor. Peki bu insanlar nerede yanlış yapıyor?

nasıl zengin olurum?

Söz konusu  zenginlik olduğunda insanlar, “Neden” sorusuyla daha çok ilgilenselerdi eğer, bu yazının başlığı “neden zengin olmak isteriz?” olabilirdi ama sanırım bu konuda nasıl sorusu bizleri daha çok ilgilendiriyor. Elbette günümüzde insanların zengin olmayı istemelerinin nedenleri ortada ama nasıla cevap bulabilen çok az sayıda insan var.

Nedense bazı insanlar çok çalışıyor, didiniyor ama bir türlü zengin olamıyor.

Bu noktada Hz. Ali’nin “Allah, ilmi isteyene, parayı istediğine verir.” sözü aklıma geliyor. Olayın metafizik boyutunu bir kenara bıraktığımızda, maddi anlamda zenginliği anlamak istiyorsak eğer, öncelikle kapitalizmi doğru anlamalıyız. Kapitalizmin çarkları arasında ezilen milyarlarca insan ve o çarkı kendisi için çalıştırmayı başaran bir grup azınlık…


Bu çarkı kendi lehine çalıştırmayı başaranlardan biri olan Amerikalı para babası ve yazar Robert Kiyosaki, “Zengin Baba, Yoksul Baba” isimli kitabında bu bir grup azınlığın nasıl zengin olduklarını açıklamış. Kitap bizlere zengin olmanın şifrelerini veriyor.

Günümüz kapitalist sistemi çalış – kazan – harca döngüsü üzerine kurulmuştur. Kiyosaki kitapta, fakirler ve zenginler arasındaki en temel dinamik farkın bu olduğunu söylüyor. Fakir ve orta gelir düzeyindeki insanlar para kazanmak için çalışırlar, zenginlerin ise kendileri için çalışacak paraları vardır. Peki parayı kendimiz için nasıl çalıştırırız?

Paranın bizim için çalışması demek, bizim varlığımızı gerektirmeyecek işler yapmamız demektir. Yani çalış – kazan – harca döngüsünden çıkmamız demektir. İstediğiniz kadar iyi para kazanın, hangi işi yapıyor olursanız olun, yaptığınız kendi işiniz bile olsa işe gitmediğinizde o iş batıyorsa, siz kapitalizm için çalışıyorsunuz demektir. Bir CEO bile üç gün sebepsiz yere işe gitmese işten kovulur. CEO’nun aylık geliri herhangi bir çalışandan 20 kat daha fazladır belki ama o CEO bile aslında yükümlülükleri için çalışmak zorundadır. Pozisyonu yükseldikçe standartları yükselmiş ve yükümlülükleri artmıştır çünkü.

Peki bu insanlar nerede yanlış yapıyor?

Herhangi bir şeyin varlık mı yoksa yükümlülük mü olduğunu anlamak çok kolaydır. O şey eğer size para kazandırıyorsa varlık, para harcattırıyorsa da yükümlülüktür. Sahip olduğumuzu sandığımız pek çok şey aslında bizler için bir varlık değil yükümlülüktür. Kullandığınız araba size para kazandırmıyorsa, tam tersine onun giderleri için siz para harcıyorsanız o araba sizin için bir varlık değil yükümlülüktür.

Güney sahillerindeki yazlığınıza yılda sadece iki ay gidiyorsunuz ama 12 ay boyunca aidat ödüyorsanız o yazlık sizin varlığınız değil yükümlülüğünüzdür. Size para kazandıran şeylerse sizin varlığınızdır. Ne zaman ki sahip olduğunuz şeyler size para kazandırır işte o zaman onlar varlığa dönüşür. Mesela yazlığınızı kiraya verseniz ya da yazlık almak yerine tüm yıl kiraya verebileceğiniz bir hatta iki daireye sahip olsanız o daireler sizin için bir varlığa dönüşecektir ve oradan kazandığınız parayla yazları istediğiniz herhangi bir yerde tatil yapabilirsiniz.

Hep aynı yere gitmek zorunda da değilsiniz üstelik. Çünkü atıl vaziyette olan ve size devamlı para harcattıran bir yazlığa değil, para gibi likit bir varlığa sahipsinizdir artık. Her sene başka bir tatil mekanına gidebilirsiniz. Yani zengin olmanın sırrı varlıkları arttırmaktan geçiyor. Hele bir de bu varlıkları pasif gelire yani sizin varlığınızı gerektirmeden para kazandıracak hale dönüştürürseniz kapitalizmi artık tamamen kendiniz için çalıştırmaya başlamış olursunuz. Siz dünyayı gezerken varlıklarınız sizin için para kazanmaya devam eder.


Televizyonlardaki magazin programlarında yatırım yapan sanatçılardan bahsedildiğini görürüz bazen. Bazı sanatçılar taksi plakası, ev, arsa gibi pasif gelirlere yönelmişlerdir.  Sanatçıların bazılarıysa restaurant işletmeciliği, fabrikatörlük gibi aktif olarak başında durmaları gereken işlere girerler ve bir süre sonra yapamadıkları o işleri ya devrederler ya da batırırlar. Hatta bazılarının ödenmemiş çeklerden dolayı hapse bile girdiklerini görürüz. Onlar hapiste yatarken kazancını pasif gelir getiren varlıklarda değerlendiren sanatçılar ise zenginliklerine zenginlik katmaya devam etmektedirler. Üstelik hiç çalışmadan!

Nasıl zengin oluruz?

CEO örneğimize geri dönelim… CEO’muz yükümlülükleri için çalışmaya devam ettiği sürece sistemin kölesi olmaktan kurtulamayacaktır. Çocukların okul taksidi, evin ve yazlığın aidatı, üye olunan spor salonunun aidatı, alınan kredi borçları vs. bunların hepsi çarkın içinde koşmamız için yeterince güçlü sebeplerdir. Ne kadar kazanırsak kazanalım sistem otomatik olarak yükümlülükleri arttırmakta ve biz daha çok koşmak zorunda kalmaktayız. Her yeni gelir düzeyi beraberinde yeni bir yaşam standartını getirmekte. Üstelik o gelir düzeyine uygun yaşamadığınızda toplum sizi sistemin dışına itmektedir.

Mesela bugün bir genel müdürün gecekonduda yaşamasını hiçbir patron ve hatta çalışanları kabul edemez ve buna devam ettiği müddetçe bir şekilde o kişi toplumdan soyutlanır ve en sonunda o geliri haketmediği düşünülerek mevcut işinden bile olabilir.

Aslında durum hepimiz için böyledir. Gelir düzeyimiz azıcık artar artmaz ilk iş yeni bir cep telefonu taksidine gireriz ve bu süreç, gelirimiz arttıkça araba yenilemeye, yat almaya hatta uzaya çıkmaya kadar varabilir.

Yükümlülüklerimiz için yaşamaya devam ettiğimiz müddetçe maalesef çarkta koşmaktan kurtulamayacağız. Varlıkları arttırmanın yolu en başta çok çalışmak ve yükümlülükleri varlığa çevirmekten geçiyor. İşte o zaman çark tersine dönmeye başlayacak ve biz kapitalizm için değil, kapitalizm bizim için çalışıyor olacak.

Tabi bütün bunların yanında gerçek zenginliğin kişinin mutluluğundan ve sağlığından geçtiğini de unutmayalım. Unutulmaması gereken bir gerçek daha var ki; entelektüel birikiminiz sizin zihinsel mülkünüzdür ve bilgi en büyük zenginliğinizdir.


Bir söz daha: İnsanın yaptığı en iyi yatırım kendisine yaptığı yatırımdır. O yüzden kiraya verebileceğiniz bir ev daha almadan önce çocuğunuza iyi bir eğitim aldırmanız onun geleceğini kurtarmanızdır. Bütün bunların dengesini en iyi şekilde kuracağınız bol varlıklı günler dilerim…

Kapitalizm: Özgür Kölelik


Cem Özüak
1978, İstanbul doğumlu. 1998'de Kocaeli Üniversitesi Fotoğraf bölümünden, 2002'de Anadolu Üniversitesi İktisat bölümünden mezun oldu. 2011'de Marmara Üniversitesi Halkla İlişkiler Anabilim Dalı Kişilerarası İletişim bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Uzun yıllar bankacı olarak çalıştı. Kişilerarası İletişim Uzmanı, Mentör, Yaşam ve Yönetici Koçu, Stratejik Pazarlama ve Yönetim Danışmanı olarak çalışmalarına devam ediyor. Kişi ve kurumlara iletişim eğitimleri veriyor.