Gazze’de bir çocuğum ben

Bir gün çok oyuncağım olursa, masal perisiyle paylaşacağıma dair sözler veriyordum kendi kendime. Ben tüm oyuncaklarımı masal perisiyle paylaşabilirdim de, onlar benimle bu dünyayı paylaşamadı işte!

Gazzede bir çocuğum ben-indigodergisi

Size, bulutların rengine göre bir selamlama yapmak isterdim… Açık maviyse “İyi günler” eğer güneş ufuktan yeni doğuyorsa “İyi sabahlarrr” demek isterdim. Yahut güneş batmak üzereyse ve hava ağırdan kararıyorsa “İyi akşamlar efendim”…

Lakin benim bulutlarım çalındı! Mavisi, siyahla renk değiştirdi. Evet, ben Gazze’li çocuğum. Televizyonlarınızda, önünüzde çerezler, ayaklarınız koltuğa uzanmış bir şekilde seyrettiğiniz o çocuğum. Burkulma oluyordur belki gönlünüzde biraz da olsa, ‘ah’larınızı buradan duymamı beklemeyin, bomba seslerinden kardeşimin ağlama seslerini duymuyorum ki…


Uçurtmalarımı da vurdular, biliyor musunuz?

Rengarenk yapmıştık, kardeşimle. Bir gün ona binip ta gökyüzüne çıkmaktı en büyük hayalimiz. Ha bir de sarı uzun saçları olan bebeği alabilmek. Hiçbir zaman çok oyuncağımız olmadı. Özenirdik özenmesine de, babama alalım diyemezdik… Diyemezdik işte… Hep, bir gün çok paramız olacağını düşünürdük kardeşimle.

O doktor olacaktı, çocuk doktoru. Bizim buralarda çocuklar, bombalardan öldüğü kadar olmasa da hastalıktan da ölüyor arada. Onlara kıyamazdı hiç, doktor olacağım derdi. Ben de mühendis. Hani gelişmiş ülkelerde olan kat kat binalar var ya, işte onlardan yapacağım derdim hep bizim buralara. Annem ve babamı da en üst kata yerleştirmek, sanırım hep kalacak hayallerde.

Evcilik oynarken bombalar evimizi yıkmasın diye, ağabeyime kollarını açtırıp durdururduk evimizin önünde. Sahi, ağabeyim dedim de… Onu da dün esir aldılar, kollarından sürükleyerek çıkarttılar. Bunu niye yapıyorlar diye düşünüp durdum hep.

Oysa biz onlara hiçbir şey yapmamıştık ki… Sadece biraz daha fazla oyuncağımız olsun isterdik, işte tüm isteğimiz buydu. Gökyüzündeki kuşları seyrederdik ağabeyimle, o mu rahatsız etti dersiniz? Onlar gibi uçmak isterdi ağabeyim de… Özgür ve rahat bir şekilde dolaşmak…


Rengimiz yoktu bizim. Hayallerimizde kanlar yoktu.

Rüyalarımızda kimseyi vurmuyor, birkaç masal perisini görüyorduk sadece. Ve hatta bir gün çok oyuncağım olursa, masal perisiyle paylaşacağıma dair sözler veriyordum kendi kendime. Ben tüm oyuncaklarımı masal perisiyle paylaşabilirdim de, onlar benimle bu dünyayı paylaşamadı işte! Bak, bir bomba daha havayı kana buladı önümde…

Birkaç dakika sonra öleceğinizi bilmek nasıl bir duygudur, bilir misiniz? Peki çocuğunu korumak elinde olmayan anne ve babanın yerine koyabilir misiniz kendinizi? O çaresizlik, o korku, endişe; işkence! Tüm arkadaşlarınız öldürüldü mü sizin, oyuncağını dahi kırmaya kıyamayan? Ağabeyiniz sürüklenerek götürüldü mü önünüzde, karıncayı bile ezemeyen? Ve siz bunlara bakıp anlam veremiyorsunuz.

Büyümek mi gerekiyor acaba bütün bu olanları anlamak için, o zaman kanın rengi insana keyif mi veriyor dersiniz? Masum insanlara silah doğrultmak, olmayan gururunu okşuyor mu dersin?

Neyse, bir bomba patlayıp yazdığım kağıt ve ben ayrı yerlere uçmadan satırlarımı sonlandırsam iyi olacak… Uçurtmamı oralardan görürseniz eğer, beni anımsayıp tebessüm etmenizi istiyorum. Çocuklarınıza iyi bakın ve onlara pembe kıyafetler alın, sarı eteklerle süsleyin; onlara kırmızının yakışmadığını görüyorum burada. Ve eğer ağabeyiniz varsa ona sıkıca sarılın…


Gerçi, sizin oralarda ağabeyleri kollarından tutup sürükleyerek çıkartmıyorlar değil mi? Bu mu acaba tüm dünyanın üç maymun oynamasının ana nedeni, bilemiyorum… Ancak şunu söylemek isterim ki ölen sadece Gazze’de çocuklar değil, ölen dünyada insanlık. Sizler hala üç maymuna devam edip, alıcılarınızı dünyaya kapatacak mısınız? Unutmayın, çocuklar uyurken sessiz olunur, ölürken değil!

Ah Gazze!