“Teknik olarak hayallerimin kadını oldukça büyük göğüslere ve farklı saç stiline sahip, muhtemelen de spora daha düşkün. Ancak işin doğrusu, Robin hayallerimin kadınından daha iyi. Çünkü o gerçek.” – Paul
Yazının 1. bölümünü okumak için tıklayınız
Eski sevgilim Safinaz,
Yeryüzüne indirilmiş bütün dinlerde Tanrılar bizden kanıt ister. Camiler, kiliseler, sinagoglar bunun içindir. İnanıyorsan gösterecek ve ibadet edeceksin, aksi halde zebanilere anlatırsın derdini. Aynı şekilde siz kadınlar da kanıt istemez misiniz? Çiçekçiler, kuyumcular ve mobilyacılar bunun içindir. Seviyorsan ispatla mükellefsin, yoksa mumla ararsın zebanileri… Peki söylesene Safinaz; aşkımı ifşa eden sayısız teşebbüste bulunmama rağmen “benim için ne yaptın ki?” demen, daha vahimi bunu inanarak söylemen hangi din felsefesiyle açıklanabilir? Yahut sizin kütüphanede nankörlüğün el kitabı var mıdır?
Teknolojinin gelişmesi ve gözlerin iyice açılmasıyla, en sık güncellenen uygulama nankörlük oldu. Her sene farklı formlarda ortaya çıkıp bizi ters köşeye yatırmayı başarıyor. Hatta senin kurucusu olduğun Sınır Tanımayan Nankörler adında gizli bir örgüt de mevcut. Örgütün birinci kuralı üyelerden kimseye bahsetmemek. İkinci kuralıysa yapılan iyilikleri, yaşanan mutlu günleri ve tutkulu geceleri unutarak ilk fırsatta defolup gitmek. Aslında bu örgütü uzun uzun eleştirebilirim ama susuyorum. Çünkü bana acımanı istemiyorum. Öte yandan aradan geçen üç yıldan sonra yeni bir ilişkiye hazır hissettiğimden, hayalimdeki kadını anlatacağım bu mektupta. Ama lütfen yanlış anlama, maksadım seni kıskandırmak değil.
Her erkeğin hayalinde farklı bir kadın vardır. Kimisi muhafazakar ve mülayim bir bakirenin hayalini kurarken; kimisi daha dışa dönük, dövmeleri olan rahat bir kadın tahayyül eder. Bazıları kafasındaki tipi senelerce ararken; bazıları da Ruby Sparks filmindeki zavallı adam gibi onu yazmaya kalkar, yazdıkları mucize sonucu gerçeğe dönüşünce de filmin sonunda kendi yarattığı kadın tarafından terk edilir. Kısacası hepimizin zihninde ideal tipler vardır ve Weber’e göre bu tipler ahlaki değerlerden bile yoksun olabilir. Söz gelimi ideal savaş, maksimum menfaat sağlayandır ve o savaşta her yol mübahtır. Tıpkı senin, ideal erkeğine ulaşmak için beni hançerlediğin gibi.
“Gençlik güzellikten daima üstündür” der zalim Schopenhauer, belli ki aşk hayatında tercih yapmak zorunda kalmıştır. Hayalimdeki kadınsa ikisine de sahip, eğitimini tabiattan almış bir geyşadır. Hanımefendiliği ve zarafetiyle girdiği her ortamı renklendirebilir. Nerede ne söyleyeceğini oldukça iyi bilir. Bireyliğinden taviz vermeksizin erkeğini yüceltmekten, hatta erkeğinden daha zeki olduğunu sır gibi saklamaktan tarifsiz bir feyz alır. Pislik içindeki dünyaya karışır ama ruhunun kirlenmemesi için sert bir kalkana sahiptir. Müstehcen içerikli filmler izlemez ama yatakta partnerini adeta Priapos’a dönüştürebilir. Gezmeyi sever lakin şartlar gerektirdiğinde benimle dört duvar arasında oturmaktan keyif alır. Göz göze geldiğimizde sosyal medya hesaplarını düşünmez. Dünyayı benimle dolaşmak ister. İşte hayalimdeki kadın aşağı yukarı böyledir. “Resmen beni anlatıyorsun” dediğini duyar gibiyim! Evet seni anlatıyorum Safinaz, fakat tek bir farkla. Benim ideal kadınım nankör değildir.
Bana kurduğun son cümleyi hatırlıyor musun? Ayrılık talebini tebliğ etmen için buluştuğumuz kafede, dudaklarından dökülen son sözcükler “kusura bakma” olmuştu. Ve ben hayatımın kalanında o cümleden nefret ettim. Kusura bakma diyen dostlarımın böbreklerini tekmeledim, öğrencilerimi dersten attım, gerektiğinde aileme bile ifrit oldum. Çünkü “kusura bakma” semantik açıdan özür içermiyordu. İşlenen kusurun görmezden gelinmesine yönelik temenniydi sadece. Ve son dönemde insanların diline pelesenk olmuştu çünkü söyleyeni ne alçaltıyor ne yüceltiyordu. Ayağına bastım, kusura bakma. Sözünü kestim, kusura bakma. Ayrılmak istiyorum, kusura bakma… Sana bir sırrımı vereyim mi Safinaz, benim ideal kadınım asla “kusura bakma” demez, gerekirse özür dilemesini de bilir.
Önceki mektupta yazdığım gibi, artık seni düşünmüyorum. İş güçten kalan vakitte hayalimdeki kadın üzerine kafa yoruyorum. Şanslıysam ona en yakın insanla bir gün tanışırım, fakat bunun da önemi yok. Çünkü vasatın üzerinde bir gerçek, mükemmel kurgulanmış hayallerden daha iyidir. Aşkı tartışmasız en yalın anlatan 500 Days Of Summer filmindeki Paul karakterinin söylediği gibi: “Teknik olarak hayallerimin kadını oldukça büyük göğüslere ve farklı saç stiline sahip, muhtemelen de spora daha düşkün. Ancak işin doğrusu, Robin hayallerimin kadınından daha iyi. Çünkü o gerçek.” Anlatmaya çalıştığım tam olarak bu. Hayalimdekiyle bağdaşmasa da karşılaşacağım kadının zihnimdeki Safinaz heyulasını yok edeceğine eminim. Zira hakikatlere saygı duymayı uzun zaman önce öğrendim.
Cevap almayacağım ve almak da istemeyeceğim bir mektubun daha sonuna geldik. Umarım hayalimdeki kadını sen de sevmişsindir. Tekrar ediyorum ki amacım seni kıskandırmak değildi. Fakat anılarımızı biraz anımsadıysan, özlüyorsan; Kızılay sokaklarında gözlerin buğulanıyor, Kuğulu Park’tan geçerken adımların yavaşlıyorsa, yakası karanfilli ibne seni mutlu edemiyorsa, cevap yazmaya yeltenip vazgeçiyorsan, yapabileceğim pek bir şey yok.
Kusura bakma Safinaz.
Hoşça kal.