Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (1)

İlişkiler başlar ve biter. Kimileri ruh ikizini arar, kimileri Yin Yang’ini… Kimisi evleneceği kişiyi seçebilirken, kimisi üç beş kuruşa satılır. Fakat sen bu istatistiklere kafa yoramazsın Safinaz. Çünkü şu an ziyadesiyle mutlusun.

loneliness-a-deadly-disease-1920x1080

Pek kıymetli eski sevgilim Safinaz,

Senin için kurduğum proleter sofrasında kapitalist bir hain olduğunu öğreneli epey oldu. Miladi takvime göre üç yıl, on iki hayvanlı takvime göre üç hayvan. Bu zaman diliminde seni özlemedim ya da beklemedim diyemem. İktidarlar bile değişirken ülkede, sadece senin ismini sayıkladım. En az siyasi partiler kadar riyakar olduğundan adını ağaca değil, oy pusulasına kazıdım. Sabah ezanının diğerlerinden yavaş okunmasına şaşırırken, uykusuzluğumdan ötürü tabi ki seni suçladım.


Senin için kurduğum proleter sofrasını hatırlıyor musun? Mum koymuştum masanın ortasına. Gözlerimi gözlerinden ayıramıyor, uygun sözcükleri bulamıyordum. Ilık bir sessizliğin ardından “çok çirkinsin” demiştim. Kafamızdan geçenlerin tersini söylemek en sevdiğimiz oyundu. “Üzerindeki bluz yakışmamış, saçların da yağmurdan dolayı kabarmış” dedim. Sen gülümsedin. Tam bir aptal olduğumu belirterek boynuma atladığında, aslında zeki olduğumu kastettiğinden gıkımı çıkarmadım tabii. Yüzünü öpücüklere boğdum ve bilmukabele şerbetli tükürüğünde boğuldum.

Küfürleşmeye varıncaya kadar oynadık başkalarının aptalca bulacağı oyunumuzu. Üçüncü şahıslar her şeyi aptalca bulur zaten. Zira ben de üçüncü şahıslar ligine bonservis bedelsiz transfer olduğum için, müstakbel kocanla sohbetinizi aptalca bulabilirim. Evet, hakikaten aptal görünüyorsunuz ve umarım balayında cehennemin dibine gidersiniz. Şimdi mazimize geri dönelim.

12092775_572257259588895_704155384_nHatırlarsın, yüzünü iyice öptükten sonra ansızın ciddileşmiştim. Ciddileşmem seni korkutmuştu. Oysa ara sıra ciddileşmezsen, şakaların ve arsız oynaşmaların manası kalmaz. Her duygu varlığını zıddına borçludur. Bu yüzden ağlayan bir palyaço etkiler hepimizi. Eğer o palyaço günün her saati gülücük saçsaydı, kuytu bir sokakta kurşunlanırdı. Sonra emniyet güçlerinin ihmalkarlığı konuşulur, vali başka şehre kaydırılır, cinayetin üstü örtülürdü. Unutma ki palyaçolardan sadece çocuklar hoşlanır. Biz onlardan nefret ederiz, özellikle de mesai saatlerinde.

“Hüzün ki, en çok yakışandır bize” der şair ama hüznü de abartmamak gerekir. Komünistler dahi sürekli ağlamaklı olan biriyle yoldaşlık etmek istemez. Bazen gülmek gerekir, bazen ağlamak. Hassastır terazinin kefeleri, küçücük sallantıda en ağır kayalar dökülüverir. Terazi demişken, Themis ne şanslıdır ki gözleri bağlıdır. Gözleri açık olsaydı şüphesiz canına kıyardı. Bizimse gözümüz açıktır ama kör gibi davranmamız beklenir.


Ciddileşmemin nedeni evlenme teklifi edecek olmamdı. Ah siz kadınlar! Ne kadar şaşırırsınız o teklifi duyduğunuzda. Oysa ilişkinin ciddiyet düzeyini, taraflar arası müzakerelerin gidişatını ve koalisyon ihtimalini hepimizden iyi bilirsiniz. O teklifi duymak için soğuk savaş dönemindeki asimetrik psikolojik harekata girişen siz değilmişsiniz gibi, hayretler içinde kalırsınız. Hayır, yanlış anlama beni, kadın düşmanı değilim. Kadınları seviyorum ve onlarla iyi anlaşıyorum. Ama sen egolarına düşkün aşk faşisti, seninle ben Lenin’le Stalin kadar farklıyız.

Teklifimi duyduğunda yüzünün şeklini görmeliydin. TOKİ çekilişinden ev kazanmış bir fukara gibi zıplamanı umarken, en fazla biletine amorti vurmuş birisinin suretine büründün. Sonra ciddiyetini bozmadan “hangi parayla?” diye sordun. Haklıydın, tektaş alacak param bile yoktu. Belki seni dünya turuna çıkaramazdım ama Mcluhan’ın belirttiği gibi dünya küresel bir köye dönüşmüştü. Gezegenden herhangi bir nokta göstersen, orayla ilgili film ve belgesel arşivini önüne sererdim. Hem filmleri pür dikkat izlersek gerçek zannedebilirdik ki Baudrillard buna simülasyonlar evreni diyor. Mesela Suriye iç savaşını şampuan reklamıyla aynı duyarsızlıkla izlersin ve televizyonu kapadığında mevzu senin için biter. O topraklara gitmeden tatmin olursun. İçinde zerre kadar ukde kalmaz. İnanmıyorsan Baudrillard’le konuşturayım diyeceğim ama birkaç sene önce öldü. Beni terk etmenden beş hayvan yılı önce.

loneliness- saidaonlineGeceyi kavgasız gürültüsüz bitirdik ama ben eksildim. Sanki fuzuli bir organımı çaldılar ya da beynimin bazı anarşist nöronları mülteci teknesine atlayıp başka beyinlere göç etti. Uyuyamadım. Sabah ezanının diğerlerinden yavaş okunduğunu idrak ettiğimde, Tanrıya kızdım seni böyle yarattığı için. Detone kuşlar uyandığında, ayna karşısında her zamankinden fazla süslenişini seyrettim. Ve kapıyı kapattığında kaçınılmaz sonumuzu sindirim sistemime yolladım.

Evlenme teklifi etmemden bir hafta sonra, hoş bir mekanda oturuyorduk. Gözlerine hayranlıkla bakarak “çok çirkinsin” dedim. Tersini kastettiğimi bildiğinden “sen de çok aptalsın” diyerek gülümsedin. Boynundan öpmek istesem de yapamadım. Çünkü mühim bir mevzu konuşmak için buluşmuştuk. Uzun süre havadan sudan bahsettikten sonra ağzındaki baklayı çıkarıp “ayrılmak istiyorum” deyiverdin. Bu kadar basitti. O an nöronlarımı taşıyan mülteci teknesi açık denizde alabora oldu. Onları kurtarmaya çalışan ruhum öksürüğe boğuldu. Ve sen ilk kez, kurduğun cümlenin tersini kastetmeyerek oyunumuza ihanet ettin. Aslında bu ihanete şaşırmamalıydım Safinaz, hatta gayet doğal karşılamalıydım. Zira Dusseldorf Üniversitesi’nin çıkardığı astroloji haritasına göre yılan burcuydun sen. Hayvan takvimine göre yılan yılındaydık. Ve mitolojiden biraz anlıyorsam, Medusa’dan da hiçbir farkın yoktu.

İlişkiler başlar ve biter. Kimileri ruh ikizini arar, kimileri Yin Yang’ini… Kimisi evleneceği kişiyi seçebilirken, kimisi üç beş kuruşa satılır. Bazen ayrılık ölümden öncedir, bazense tam tersi. Fakat sen bu istatistiklere kafa yoramazsın. Savaşa, açlığa ve kapitalizme de kafa yoramazsın. Çünkü şu an ziyadesiyle mutlusun. Eğer rol yapmıyorsan, geceleri battaniyeye sarıldığında gözlerin dolmuyorsa, beni özlemiyorsan ve hakikaten mutluysan; yine de çok umutlanmamanı öneririm. Neticede hedonik adaptasyon diye bir kavram var. Brickman ve Campbell adında iki psikolog ortaya atmış. Özetle insanların yaşadıkları her yeni duruma duygusal olarak alışması ve kronik mutluluk eşiklerine geri dönmeleri anlamına geliyor. Piyangodan büyük ikramiye kazanan birinin, kısa zamanda eski ruh haline dönmesi gibi. Kısacası ‘yakası karanfilli o ibne’ seni sonsuza dek mutlu edemeyecek Safinaz. Benim edemediğim gibi.


Mektuplarımın henüz ilkini okudun. Yazdığım ve hatta yazamadığım tüm mektupların ana fikri sana nefretim olacak. Endişelenmene gerek yok aslında. Çünkü her mektubun sonunda, dediklerimin tersini kastettiğimi adın gibi bileceksin.
Hoşça kal.

Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (2)

Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (3)

Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (4)

Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (5)

Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (6)


İsmail Pişer
İzmir’de doğdum, Denizli ve Eskişehir’de büyüdüm, Mersin ve Ankara’da okudum, Konya’da ve birçok şehirde yıllarımı geçirdim. Belki biraz göçebe ruhlu olduğumdan, kendimi hiçbir vilayete ait hissetmedim. Hepinizin aşina olduğu o boşluk duygusu, bana yazma tutkusu olarak sirayet etti. Bolca öykü ve deneme yazdım. Yazmak para kazandırmıyor çoğu zaman ama akıl sağlığı için gerçekten hayati olabiliyor.