Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (4)

İnsanlar birbirlerini Protestan ahlakıyla sevmeli Safinaz, çünkü Katolikler yalan söylüyor. Cennete gitmenin tek yolunun dua etmek ve cinselliğine ket vurulmuş papazların merhametine sığınmak olduğunu sanıyorlar.

esli sevgili safinaz

Yazının 1. bölümünü okumak için tıklayınız

 

Eski sevgilim Safinaz,

Sana olan duygularımın ters şeride girip tehlike saçtığını anlamam zor oldu. Beynim zincirleme trafik kazası yaşamış bir otoban gibi. Geçmişe döndüğümde zihnimdeki ölçü birimlerinin bile senden oluştuğunu fark ettim. Söz gelimi yoldan geçen bir kadını tarif ederken, “Safinaz’dan bir karış uzun” diyorum. Ya da birisi yaşını söylediğinde “Safinaz’dan dört yaş büyük” diye iç geçiriyorum. Bunları sesli söylersem deli sanacaklarını biliyorum ama mühim değil. İstesem de deliremem ben. Zil zurna sarhoşken bile katıksız bir kontrol manyağıyımdır. Rutinimden asla vazgeçmem. Hayatımda yaptığım en büyük çılgınlık Zekeriya Beyaz’la fotoğraf çekilmekti, onu da Zekeriya Bey teklif etti. Delirmek özgürleşmektir derler, bense lüzumsuz düşünce balonlarıyla kuşatılmış hayali zindanlara hapsolmaya bayılırım.


İnsanlar birbirlerini Protestan ahlakıyla sevmeli, çünkü Katolikler yalan söylüyor. Cennete gitmenin tek yolunun dua etmek ve cinselliğine ket vurulmuş papazların merhametine sığınmak olduğunu sanıyorlar. Emin ol ki ortada bir cennet vaadi olmasa dua bile etmezler. Oysa Protestanlar cennete çalışarak, üreterek, kazanıp harcayarak, severek ve sevişerek gidileceğine inanıyor. Gerçi kapitalizmin de politikası böyle ama derin mevzulara girmeyelim şimdi. Sadece şunu bil, ben seni gerçek bir mümin gibi sevmiş, İslami koşullarda çıkmıştım karşına. Sense paralel yapı gibi bertaraf ettin hislerimi. Ne istedin de vermedim sevgili Safinaz? Kırmızı bültenle seni aradığım vakit, telefonlarımı engellemenin manası da neydi?

Ülke yine karıştı, herhalde gündemi takip ediyorsundur. Katoliklerle Ortodokslar dahi karşılıklı aforozları kaldırırken, bizim laiklerle dindarlar bir türlü anlaşamadı. Ve tüm değerler eşit hızda kirlenirken birinciliği cinselliğe verdiler. Önce küfürlü ağızlarıyla kirlettiler masumane sevişmeleri. Ardından kuytu bir parkta sevdiği adamla öpüşen kızı, sırf kafasında türban olduğu için duble linç ettiler. Oysa günah onundu ve kimseyi ilgilendirmezdi. Sonra geçici imam nikahı diye bir saçmalık başlattılar. Libidosuna hakim olamayan ‘mümin’ adamların maskarası oldu koskoca imamlar. Çocuk yaştaki kızlar evlendirildi ve senin de tahmin edebileceğin nice çirkinlikler yaşandı. Cinselliği ya doğunun mahcubiyeti sandılar ya da vibratörü ampulden önce icat eden batının azgınlığı.

“Seks masumdur hakim bey ama çevresi o kadar kötü ki” diye haykırmak istiyorum dev adalet saraylarında. Ama yapamıyorum, korkağın tekiyim ben. Ezelden kısık olan sesim, terk ettiğin günden beri iyice duyulmaz oldu. Artık insanlarla konuşurken avuçlarım terliyor. Sorumluluk aldığımda başım dönüyor. Liderlik vasfımı, beynimin köhne zindanlarında kaybettim. Bir cumartesi gecesi kokunu alsam doğru zindanı bulabilirim ama aramızda asla hızlanmayacak hızlı trenler ve ebediyen havalanmayacak uçaklar var.


Sevişmelerimizi elbette bu mektuba yazmayacağım. Ama şunu söylemek zorundayım: Biz onun daima masum olduğunu savunduk, öfkeden birbirimize küfrettiğimiz günlerin gecesinde bile.

Kayıp kadınların arandığı, esrarengiz olayları çözen televizyon programlarını izliyorum bazen. Stüdyodakiler kayıpları ararken nedensizce umutlanıyorum. Belki sessiz sedasız ülkeyi terk etmişlerdir, diyorum. Köhne töreleri ve ucube hayatları geride bırakıp Kuzey Avrupa uçağına binmişlerdir, olamaz mı? Sonra kadınların akrabaları sorguya çekiliyor. Nihayet dayı veya abi cinayeti itiraf ediyor. Sunucu faili bulduğu için gururlanıyor, program nice katilleri yakalayacağının müjdesini vererek bitiyor. Neredeyse her hafta belli saatlerde bunlar yaşanıyor ve hiç kimse şaşırmıyor. Şaşırma duygusu, uyum sağlama güdüsü karşısında yenilgiye uğradı. Ben de artık şaşırmıyorum, cinselliğin ve aşkın hunharca kirletilmesini kanıksadım, özellikle de ihanetinden sonra.

 eski sevgilim safinaz aşk mektup loveHatırlar mısın, zeki olduğumu belirttiğinde hoşuma giderdi. Heyecanla paylaştığın anılarını bilgiç bir tavırla dinler, sesimi kalınlaştırarak seni doğruya yönlendirmeye çalışırdım. Karşında soğukkanlı durabilmek yegane amacımdı. Oysa “zeka gösterileriyle bir kadını elde edebileceğini sanmak kadar budalaca bir şey yoktur” der İtalyan yazar Pavese: “Güzellik ve zenginlik cinsel heyecan uyandırırken, zekanın böyle bir etkisi yoktur.” Alman filozoflardan nefret ettiğini bildiğimden bu kez İtalya’dan argüman getirdim, ne diyeceksin Safinaz? Yoksa her zaman yaptığın gibi suçlamaları reddedip sapyoseksüel olduğunu mu iddia edeceksin? Tamam, sakinim. Yine sebepsizce öfkelendiğimin farkındayım, galiba ülkede yaşananlardan dolayı canım sıkkın. Neyse ki Norveç Konsolosluğu’na vatandaşlık talebimi aktaran bir dilekçe yazdım, birkaç hafta içinde cevap gelir.

Mektubumu sonlandırmadan, yaşamımdaki son gelişmeyi bildirmek isterim. Bir kadınla tanıştım! Senden beş santim uzun, iki yaş küçük; saç rengi seninkinin iki ton açığı, göz rengi seninkilerin aynısı. Henüz birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. Eğer ilişkimize bir isim koyabilirsek sana haber vermekten memnun olurum. Mektuplarımın ulaştığından bile emin değilim ama olsun. Ayrıca ölçü birimlerimde adının geçmesi seni yanıltmasın, benim için sadece metafizikten ibaretsin.


Hoşça kal.

Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (1)

Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (2)

Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (3)

Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (4)

Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (5)

Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (6)


İsmail Pişer
İzmir’de doğdum, Denizli ve Eskişehir’de büyüdüm, Mersin ve Ankara’da okudum, Konya’da ve birçok şehirde yıllarımı geçirdim. Belki biraz göçebe ruhlu olduğumdan, kendimi hiçbir vilayete ait hissetmedim. Hepinizin aşina olduğu o boşluk duygusu, bana yazma tutkusu olarak sirayet etti. Bolca öykü ve deneme yazdım. Yazmak para kazandırmıyor çoğu zaman ama akıl sağlığı için gerçekten hayati olabiliyor.