“7 Haziran ve 1 Kasım tarihleri arasında ne oldu da dört milyon oy yer değiştirerek gücün sahiplerini tekrar iktidara getirdi?” sorusunun yanıtı, herhalde demokratik hakların tam işlerlik kazanması olmayacaktır.
Rotasını kaybeden olaylar
Haziran seçimlerinin hayal kırıklığının ardından iktidar uğruna dinciliğin yanına katı bir milliyetçilik de konuldu; takibinde PKK terörü ve genç ölümleri başladı. IŞİD ile mücadele uğruna emperyalistlerin Türkiye’de tüm askeri üsleri kullanmasına izin verildi. Rusya Esad’la anlaşıp, askeri anlamda sınırımızda muhalif karşıtı operasyonlara başladı. Suruç, Ankara ve Paris bombaları patlatıldı. G20’de Putin’in IŞİD desteğinden ötürü bazı üye ülkeleri suçlamasını Rus uçağının düşürülmesi takip etti. Muhaliflere karşı en son oluşturulan baskı; Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün MİT TIR’ları haberinden dolayı casuslukla suçlanarak tutuklanmalarını ise Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin tek kurşunla katledilmesi izledi.
İlk cephe Çin
Öncelikle iktidarın Çin ısrarının bittiğini unutmayalım: Kasım 2015 ortalarında Türkiye, iki yıl önce Çin ile kurduğu füze savunma sistemi ihale masasından kalktı. İptal kararının Çin’in teknoloji transferini reddetmesinden kaynaklandığı, Türkiye’nin de Çin’den alınacak füzelerin NATO sistemine entegre edilememesi nedeniyle ve yaşadığı Batılı müttefik baskısı kaygısıyla masayı devireceği tahmin edilebiliyordu. Türkiye’nin hava savunma sistemi, Rusya krizi gibi bir gündemin karşısında F-16’lara ve 1960 model modernize edilmiş hava savunma sistemine kalmış oldu.
Rus uçağının vurulması ve tampon bölge gerçeği
Rus uçağının vurulması, siyasi bakımdan tartışmalara neden olabilecek boyutlar taşıyor. Hükümetin bu kararı, Türkiye – Rusya arasındaki ilişkileri, ekonomik boyutları, siyasi sonuçları, Rusların muhtemel karşılıklarını ve Rusya’nın Suriye’de Türkiye’ye karşı politikalarını incelemeden, vur kararı sonrası olabilecekleri görmeden aldığını iddia etmek zordur.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkmen Dağı ve bölgeye yakın sınırlarımız için söylediklerinin doğru olduğu, o bölgede IŞİD olmadığı bilinmektedir. Ama Türkmen Dağı çevresinde Fetih Ordusu gibi, ABD’nin de terörist listesindeki El Nusra gibi köktendinci örgütlerin mevzilendiği basında yer almaktadır. Ankara bu örgütlerin arkasında; destekçi, her türlü yardımı yapıyor görülüyor ki iktidarın açıklamalarından da bu anlaşılmaktadır. İktidarın durmadan talep ettiği 100 km’lik tampon bölgenin savunmasında da “bölgedeki güç” olarak bunlara güvenilmektedir.
Tampon bölgenin PKK / PYD kontrolüne girmesi ve üç Kürt kantonunun birleşmesi, Kürt koridorunun Akdeniz’e açılması, Ankara’nın şiddetle karşı çıktığı bir durumdur. Rus uçakları da güneyden operasyonlarla, Ankara’nın desteklediği bu “silahlı güçleri” vurup, geri püskürtmektedir. Bu operasyon Şam’ın ordusunun ilerlemesine neden olmaktadır. Ankara’nın önem verdiği koridorun, büyük olasılıkla Suriye’nin denetimine geçmesinin ortamı hazırlanmaktadır. Operasyonların başarısı, Türkmen bölgesinin “bağımsızlaşması” yolunda hayal ötesi olacaktır. Ankara’nın Rus uçağını bu bölgede vurmasının temel nedeni de budur.
Emperyalizmin değişen stratejisi
Batı, “IŞİD temizlensin” öncelikli politikasına döndü. Rusya’nın savaşa karışmasının memnuniyet yarattığı söylenmese de aksi de dile getirilmemektedir. Fransa IŞİD’e karşı Şam’ın savaşını destekleyebileceklerini belirterek kartını açık oynamıştır. Esad’ın ülkesine egemen olması, Batı’nın bugün geldiği noktadır.
Ankara’nın stratejik planlarını bozan Rusya’ya karşı uçak düşürerek tepki vermesinin ardında yatan gerçeğin emperyalizmin istekleri olduğunu görüyoruz değil mi?
Bundan sonra, Rusya’nın Türkmen bölgesine, buradaki El Nusra ve diğer radikal İslamcı güçlere, özellikle Çeçenistan’dan gelen mücahit topluluklarına yönelik hava saldırıları sınır ihlali olmadan gerçekleştiğinde, Türkiye’nin seyretmekten ve protesto etmekten başka silahı kalmayacaktır.
Rusya ticari, askeri ve diplomatik ilişkileri dondurmayı tamamlamaktadır. Enerji işbirliği, meyve/sebze satışı sona erdi!.. Ekonomik yükün faturasının tarıma, turizme ve vatandaşa çıkması kaçınılmazdır. Rusya, Suriye’den yıllardır şaibeli biçimde süren petrol ticareti ve silah sevkiyatını vurarak, zengin Kuzey dünyasının dikkatlerini bu noktaya çekmeyi başardı. Ankara sınırın ötesinde “tampon bölge” tesis etme hevesini de Rus uçağı ile birlikte düşürdü. Suriye’de sözde korunacak Türkmen grupları için çözüm çok uzaklarda kaldı.
Suriyeli mülteci pazarlığı
Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasının hemen ardından yapılan Avrupa Birliği zirvesinden çıkan sonuç: Brüksel, şu zamana kadar Türkiye ile ilişkilerini belirleyen Kopenhag Kriterleri’ni unutarak, insan hakları ve ifade özgürlüğü meselesini görmezden geldi. Gazetecilerin liderlere yazdığı, insan hak ve hürriyetlerini hatırlatan mektupları vicdan azabı gibi ceketlerin ceplerinde unutuldu. Mültecileri Avrupa’dan uzak tutması karşılığında Ankara’ya bir de 3 milyar Avro vaadinde bulundu. Özgürlüklerin değer yitirdiği bu düzende Türkiye, “Mülteci” kampına dönüşmek üzeredir.
Büyük resme bakmak
Komplo teorilerini bir tarafa bırakarak birkaç cümle ile yapacağımız analizde, emperyalizmin kendi ekonomik sıkıntılarından ve sorumluluklarından kurtulabilmek için dünyayı nasıl ateşe atabileceği gerçeğini göreceğiz!
Askeri teknolojide Türkiye, tekrar Batılı ülkelerin güdümü altına girdi ve silah tacirlerini zenginleştirmeye devam edeceği görülmektedir. Türkiye yaptığı yanlış hamleden dolayı Suriye’de terör destekçisi durumuna gelmiştir; bölgede yapılacak pazarlıklarda söz söyleme gücü bilinçli/ bilinçsiz olarak tükenmiştir.
Ankara, Suruç ve Paris patlamaları korkunun imparatorlarını meşru kılmıştır. Uygulanacak tüm demokrasi dışı uygulamalar, insan hakları ihlalleri yeni modern zamanlarda sorgulanmayacaktır.
Bölge barışını bozmaya yönelik gizli siyasi ihtirasların haberini yapan gazeteciler tutuklanarak, tüm muhalif kesimlerin üzerinde baskı oluşturulması devam etmektedir. Demokratik haklar, hapishanelere ve can güvenliğine yenik düşmektedir. Olumsuz her söz, hakaret olarak algılanmakta ve sayısız davalar açılmaktadır.
Tahir Elçi suikastının aydınlatılmasının olanaksızlığı bölgedeki kaosu tırmandıracak, derin güçler efsanesini canlandıracaktır ve fay hattında dolaşan gerçek casusların her türlü ajitasyonu, kışkırtması, suikastları, karşılığını şiddet ve ayrılıkçı hareket olarak bulacaktır.
Sonuç olarak: Hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı ve tüm demokratik hakların uygulanması ile Türkiye, gücüne ve onuruna tekrar kavuşmalıdır!
İlgili yazılar
- Bayır Bucak Türkmenleri Kimdir? Türkmen Dağı Nerede?
- Biz Türkmenleri Çok Severiz (?)Türkiye IŞİD / DAEŞ’e Destek Verdi mi?
- Tahir Elçi suikaste mi kurban gitti?
- Can Dündar ve Erdem Gül Neden Tutuklandı?