İnsan hakları, barış, demokratik özerklik kavramlarını sürekli dile getirip çocukların en temel hakkı olan ‘Yaşama Hakkı’nı hiçe sayarsanız bir de üstüne “Doğudakiler ölüyor Batıdakiler nerede?” diye feryat ederseniz, sizin samimiyetiniz ‘Batıdakiler’ tarafından elbette ki sorgulanacaktır.
Savaşın yıkıcı etkisi yitip giden nesillerdir
Hiçbir savaşta etik kurallar yoktur. Hatta tarihimizde anlatılan destansı savaşlarımızdaki etik kurallara uyan hikayelerimizdeki kahramanlarımız da emin olun, savaşın içindeki insani boyutları bizlere göstermek için bu savaşa girmemiştir. Çünkü hiçbir savaşın tarafı, kurallara uymak ya da insani davranışlarda bulunmak maksadıyla savaşa girmez. Tam aksine düşmanı yok etmek, savaşın tek amacıdır. Bunun toprakları savunma ya da yeni topraklar almak için saldırı amaçlı olması da savaşın içindeki haklılık payına sığınmanın ‘uygunluğunu’ bizlere göstermez. Uzun cümlelerin arkasına sığınarak acziyetini gizlemeye çalışmanın en nefret edilesi bir durum olduğunu da bilerek özetlemek gerekirse: Savaş yıkımdır, savaş gözyaşıdır, savaş ölümdür, savaş: kandır, savaş: yitip giden bir nesildir…
Fotoğrafı görmek: Çocuklar propaganda amacıyla nasıl kullanılıyor?
Savaşın yıkıcı etkileri ile ilgili verilere bakmak maksadıyla sosyal medyada gezinirken bir fotoğrafa rastladım ve insanlık adına duyduğum utançlarıma bir yenisini daha ekledim.
Fotoğrafta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki demokratik özerklik isteme maksatlı kurulan barikatı inşa eden 3-4 çocuk, oyun oynuyor gibi objektiflere poz vermişti ve bu fotoğrafı paylaşanlar da o çok şanlı (!) direnişlerine yeni bir utanma vesilesi eklediklerinden habersiz, çocukların kahramanlığından dem vurmuştu. Fotoğraf aynen aşağıdaki gibidir:
Bu fotoğrafın arkasında yatan gerçeği görebilmemiz için öncelikle ‘çocukların askeri kullanımı’ tanımını iyi bilmemiz gerekiyor. Çocukların askeri kullanımı birbirinden bağımsız üç şekilde görülmektedir:
Birincisi: Çocuklar doğrudan saldırılarda yer alabilir (terör örgütlerine katılan ve yaşı 15’ten küçük olan çocuklar araştırıldığında bu konu hakkında daha detaylı bilgi bulunabilir).
İkincisi: Yardımcı eleman, casus, haberci, gözcü ya da seks kölesi olarak (günümüz terör örgütleri çocukları, bunların hepsinde kullanmaktadır).
Üçüncüsü ve fotoğrafımıza konu olan kısmı ise çocukların politik çıkarlar için canlı kalkan ya da propaganda malzemesi olarak kullanılmasıdır ki bu tanımlama fotoğrafın arkasındaki gerçek amaca tam manası ile ışık tutmaktadır.
Çocukları politikleştirmeyin!
Herhangi bir yerde herhangi bir otoriteye direnen aileler bilmelidir ki çocukları politikleştirmenin ne kendilerine ne bu dünyaya ne de inandıkları davaya hiçbir katkısı yoktur. Onları büyüklerin savaşının en önüne atmak sadece bir şeye katkı sağlayabilir ki o da sadece ölümdür. Ölüme katkı sağlamanın ise günümüz dünyasında pek geçerli ve saygınlık kazandırıcı bir kavram olmadığını bilmemiz hepimizin faydasınadır. Günümüz savaşları artık kazanılamıyor. Kazanılması için de makul bir sebep yok çünkü devletler silahlarını kısa sürede kazanılacak bir savaşa satma niyetinde değiller. Yani çocuklar bir hiç uğruna ölüyor. Buna sadece çocuklar açısından da bakmak da doğru değil çünkü büyükler de boşuna ölüyor ama ölümlerin arkasından gelen büyük siyasetçilerinizin büyük lafları bizi, gençlerinizin boşuna ölmediğine inandırıyor.
Konumuzun çocuklarla ilgili kısmına tekrar döndüğümüzde İnsan Hakları İzleme Örgütü‘ne göre: Temmuz 2007’den itibaren: Dünya çapında yirmiyi aşkın ülkede, çocuklar savaşın doğrudan katılımcıları olmuşlardır. Tahminlere göre sayıları 200.000 ve 300.000 arası olan bu çocuklar, çocukluklarından mahrum edilerek ve çoğu kez dehşet verici şiddetle karşı karşıya getirilerek isyancı grupların ve devlet güçlerinin bünyesinde, güncel silahlı çatışmalarda asker olarak hizmet vermektedirler.
Çocuklarını elde etmek istedikleri politik kazanım için barikatın en önüne yollayan ve onların canlarını hiçe sayan aileler bilmelidir ki: İnsan Hakları, Barış, Demokratik Özerklik kavramlarını sürekli dile getirip çocukların en temel hakkı olan Yaşama Hakkı‘nı hiçe sayarsanız bir de üstüne “Doğudakiler ölüyor Batıdakiler Nerede?” diye feryat ederseniz, sizin samimiyetiniz ‘Batıdakiler’ tarafından elbette ki sorgulanacaktır.
Bugün demokrasinin beşiği dediğimiz ABD’de bundan 50 sene önce düşünülmesi bile imkansız olan “Siyahi Başkan” kavramının mümkün hale gelmesinin sürecine bir bakın. Küçük Obama barikatlara taş dizerek mi, insanların yollarını hendeklerle tıkayarak mı, yaşamış olduğu dönemin kolluk kuvvetlerine molotof vb. atarak mı siyahiler hakkındaki yıkılması zor önyargılarının aşılmasına katkıda bulunmuştur?
Tüm bu örneklemeler artırılabilir. Ancak bizim yapmamız gereken, çocukların ‘barikat istismarı’ndan bir an evvel çekilmesini sağlamaktır. Eğer buna engel olunmazsa yeni acıların önüne geçmek elbette ki mümkün olmayacaktır. Kurşun’un yaş sormadığını biliyoruz ve bundan sonra da bilmeliyiz.
Sözlerime son olarak Aram Tigran‘ın o meşhur lafı ile son vermek istiyorum.
Dünyaya bir daha gelirsem, ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş ve zurna yapacağım.
İlgili yazılar
“Savaşma Seviş” Sloganı Neden Türkiye’de Tutmaz?
Ahlaksız dünyada yolculuk: Savaş olmadan 26 gün geçirmek