Samimiyet, Can Dündar ve Mustafa Kemal

Can Dündar’ın büyük tartışmalara yol açan “Mustafa” belgeseliyle ilgili kafalardaki soru işaretleri halen yerini koruyor… 2008 yılında yaptığı “Mustafa” belgeseli ve aynı dönemdeki bazı yazılarıyla Can Dündar, AKP’yi desteklediği izlenimi vermişti.

mustafa filmi can dündar

Samimiyet meselesi

İnsanlar zaman içinde fikirlerini, dolayısıyla taraflarını değiştirebilirler. Politikacı ve gazeteciler de insan oldukları için söylemlerini farklılaştırmaları gayet normaldir. Bu durum politik ortamda oldukça kanıksanmıştır mesela. Bir politikacı 90, 180 hatta 360 derece dönüş yapabilir, ama gündem değişince halk bu dönüşleri unutur, liderleri ne derse inanır. Hakim iktidarın uygulamalarından dolayı son yıllarda bu trafik yazar, sanatçı ve akademisyenler arasında da görülmeye başladı. Ne var ki basın ve akademi ortamı bu konuda politika kadar şanslı değil.

Fikirlerini beğendiği yazarın ya da akademisyenin zamanla kendisinden beklenmeyecek kişileri övmesi ya da sublimal (bilinçaltına) mesajlar vermeye çalışması bilinçli bir okuyucunun gözünden kaçmaz. Fikrini değiştirenlerin de nedenlerini açıklaması beklenir. Bu yüzden de’ “yetmez ama evetçi” ya da “akil insanlar” gibi adlarla anılabilecek bazı üniversite ve basın çalışanının taraf değiştirdikten sonra yaptığı çalışmalar güvenilir bulunmadığı için desteklenmeyebilirler. Bu kişiler ayrıca daha önce yanında oldukları politikacıların da hışmına uğrarlar. Özellikle Cumhurbaşkanımız bu konuda oldukça katıdır.


Bu bağlamda günümüzde bazı eski görüşlerinin tam tersini savunan ama yazıları ve medya açıklamalarıyla halkı samimiyetine inandırabilmiş iki örnek isim: AKP’nin kurucularından Abdullatif Şener ve Diken yazarı Levent Gültekin’dir. Bu iki kişi hariç diğer birçok aydın, samimi bir açıklama yapmadıkları için, isimlerinin önüne yapıştırılmış o malum sıfatlardan hala kurtulamamıştır.

Her ne kadar günümüzün en cesur yazılarına imza atsa da 2008 yılında Milliyet’te yazdığı bazı yazılar, aynı yıl çektiği “Mustafa” belgeseli ve Cumhuriyet Gazetesi’nde yaptığı radikal değişiklikler sebebiyle ve tüm bunlara tatmin edici bir açıklama getirmediği için Can Dündar’ın da samimiyetinden şüphe edenler var.

Türkiye’de en çok seyredilen ve tartışılan belgesel

mustafa kemal çocuk can dündarCan Dündar’ın büyük tartışmalara vesile olan “Mustafa” belgeseli 29 Ekim 2008’de de vizyona girdiğinde 1 milyon 100 binin üzerinde seyirci tarafından izlenmiş, televizyonda yayınladığında oldukça yüksek reyting yapmış, ayrıca filmin DVD’si Atina’da yayımlanan Elefterotipiya Gazetesi tarafından okuyucularına hediye edilmişti. “Mustafa” bu yüzden en fazla seyirciye ulaşan Türk Belgeseli unvanına sahiptir. Türkiye’nin her yerinde aynı anda 193 kopya ile sunulan film ayrıca ülkemizde sinemada gösterilmiş Türkiye yapımı ender belgesellerden biridir.

Oldukça yüksek bir bütçeyle çekilen filmde hiç bir masraftan kaçınılmamıştı: Film müziğini dünyaca ünlü Bosnalı müzisyen Goran Bregovic yaptı, kurgulamada en son teknoloji bilgisayar programları kullanıldı, otantikliği sağlamak için canlandırma bölümlerinde dekor olarak gerçek mekanlar kullanıldı. Örneğin ünlü karga kovalama sahnesi Mustafa Kemal’in gerçekte karga kovaladığı Langaza’da çekildi. Ve neredeyse 70 yıldır tarihçi ve araştırmacıların bile erişemediği, Atatürk’ün Not Defterleri gibi, birçok orijinal belgeden yararlanıldı.

Atatürk’ü sevdiğini pek söyleyemeyeceğimiz, hatta O’nu “ayyaş” olarak tanımlayan bir partinin iktidarında rahatlıkla çekilebilmiş bu film, filmi seyretmemiş olsa bile, hemen hemen tüm köşe yazarları tarafından kaleme alındı. Mevcut hükümeti destekleyen yazarlar filmi çok beğendi, CHP anlayışına yakın olanlar beğenmedi.

Film aslında Atatürk’le ilgili yeni ya da hiç bilinmedik bir şey söylemiyordu. Hepsi daha önce Atatürk hakkında yazılan kitaplarda olan şeylerdi. Ama ülkemizde pek okuma ve araştırma merakı gelişmediği için birçok insanın ilk defa karşılaştığı, öğrenince şaşırdığı gerçekleri anlattı Mustafa: Bir kadının Atatürk yüzünden intihar etmesi, sol gözünün köre yakın derecede kötü görmesi, “Dağ başını duman almış” marşının ilk ne zaman öğrenildiği, kıyafet yarışmasında birinci olduğu, Yunan lider tarafından Nobel’e aday gösterildiği, Türkiye’de kadınlı erkekli yapılan ilk düğünün damadı olduğu ya da tarihe geçen ünlü sözlerini hangi vesilelerle söylemiş olduğu gibi…

Filmin reyting başarısı çok iyi bir yapım olmasından değil, tanıtımın çok iyi yapılmış olması, daha yayınlanmadan şaibe yaratması ve herkesin filmde kendi Atatürk’ünü bulacağını ümit etmesinden kaynaklanıyordu. Sarı Zeybek (1993) gibi belgesellerin yapımcısı ve Yükselen Bir Deniz (2002) gibi kitapların yazarı Can Dündar bu filmle birçok insanın kafasını karıştırdı, suçlama ve tehditlere maruz kaldı, hatta Atatürk’e hakaret ettiği iddiasıyla kendisine dava açıldı.

Herkesin bir Atatürk’ü var

Eğitim seviyesine göre farklılıklar gösterse de tapınma ve kendine bir lider yaratma eğilimi tüm toplumlarda mevcut. Bu sebepten birçok tarihsel figür gerçek belgeler göz ardı edilerek kutsallaştırılıyor, hatta herkes kendi kafasında bir tasavvur oluşturuyor.

Kur’an’ı okuyup anlamadan Müslüman olduğunu iddia edenler gibi Nutuk’u ya da tarafsız tarih kitaplarını okumadan, resmi tarihten öğrendiğiyle Atatürk’ü ilahlaştırmış birçok insan ve gruplar var ülkemizde. 1980 dönemindeki gibi Atatürk’e verilmiş bu tanrısal statünün arkasına saklanarak yaptığını meşru göstermeye çalışanlar, ülkede yaşanan çarpıklıklara karşı Atatürk’ü bir kalkan gibi kullananlar, hatta “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyen birinin yaşasaydı kendi faşist eylemlerini destekleyeceğini iddia edenler hiç de az değil.

Bu yüzden de Atatürk’ün hayatı ve yaptıkları tekrar gözden geçirilmeli ve yanlış algılar düzeltilmelidir. Zira Atatürk donuk bir tunç heykel değil, bir asırdan fazladır Türkiye’yi ve Dünya’yı etkileyen bir akıl adamıdır. O’nun resmi kitaplarda açığa çıkmamış insani özelliklerini gösteren, tabiri caiz ise “gökten yere indirmeye çalışan” Mustafa filminin karşılaştığı saldırıların bir kısmı, filmde kendi Atatürk’ünü görememiş seyirciden gelmişti.

Can Dündar’ın Mustafa’sı

“Kışlalarda, okullarda anlatılan Atatürk, zamanla devrimci bir lideri şablonlara hapsetti, katılaştırdı. Heykeller ve rozetlerle insancıl özelliklerinden uzaklaştırılmış bir şef yaratıldı. Ben kendi Atatürk’ümü anlatmak istedim. Evini, ailesini, toprağını kaybetmiş, bunun derin acısını yaşayan ve kendisine yeni bir yurt kurmaya çalışan bir çocuğun bunu başarma öyküsünü işledik. Atatürk’ün bazı zaaflarını da ele aldık. Celallendiği, çocuksulaştığı, duygusallaştığı, yalnızlaştığı anları da anlattık.” Can Dündar

Filmde Atatürk’ün sıradan insani yönleriyle karşılaşıyoruz: Tekrar evlendiği için annesine kızgın olması, karanlıkta uyuyamaması, eğlenceyi sevmesi, çocukluk travmalarını atlatamaması, basit ve sakin bir yaşama öykünmesi vs. Öte yandan da bir liderin nasıl olması gerektiğini anlıyoruz: Kendine yapılan kötülüğü unutmaması, gerektiğinde, görüşlerini paylaşmadığı insanlarla da işbirliği yapması, yüksek egolu olması, acımasız kararlar alabilmesi ve sonuç olarak da mutsuz ve yalnız kalması gibi.

Dündar Atatürk’ün amacını gerçekleştirmek uğruna aldığı pragmatik kararları da örneklendirmiş filminde: Sofya’da düzenlenen baloya, “Hala Osmanlı’nın boyunduruğu altındasınız” mesajını vermek için yeniçeri kıyafetiyle gitmesi, kendisine “dinsiz” diyenleri susturmak için Meclis’i 22 nisan perşembe değil 23 nisan cuma günü açtırması, sahte isimle bir gazeteden hükümete mektup yazması vs. Dündar ayrıca Atatürk’ün kendisini çılgınca alkışlayanlar için “Aynı kalabalık yarın bizi linç de edebilir” ya da boşandıktan sonra “Ordular yönettim ama bir kadını yönetemedim” söylemlerini de işleyerek bir liderin aynı zamanda gerçekçi olmasını da göstermiş.

Neticede; Can Dündar, Atatürk’ü yapacağı işleri kafasında yıllar önce kuran, ‘sosyal bir darbeci’ olarak her şeyin bir gecede olabileceğine inanan ve bu inancını uygulama fırsatı da bulmuş zeki bir adam olarak resmetmiş. Filmin ana fikri olarak aklımızda kalan ise: “Yalnız ve mutsuz bir çocukluk geçiren Atatürk, yaşadığı zorlu ve çalkantılı hayattan sonra gene yalnız ve mutsuz bir şekilde ölmüştür.”

Mustafa belgeseli analizi

Metaforik anlatımların bolca kullanıldığı film, Şevket Süreyya Aydemir’in kitabında bir rivayet olarak anlatılan (Tek Adam, 1.c. s.29), Atatürk’ün kendisi doğmadan önce üç yaşındayken ölen abisinin mezarının dalgalar tarafından kumdan çıkarılması ve çakallar tarafından yenilmesini anlatan korku filmi benzeri bir sahne ile başlıyor. Bu olayın etkilerinin Mustafa Kemal’in kişiliğinin belirlenmesinde büyük rol oynadığı ifade ediliyor. Halbuki Müslüman mezarları deniz kıyısında bulunmaz.


Mustafa’daki birçok sahne Atatürk’ün rakı sofrasında geçiyor, Atatürk’ün ne kadar çok içtiğine defalarca vurgu yapılıyor. Atatürk’ün rakı ve sigara içmeyi sevdiğini herkes bilir. Hatta bazıları O’nu sırf bu yüzden sever ya da sevmez. Ayrıca bir insanın içki içmesi herhangi başka bir filmde bu kadar yer kaplamaz. Bu sunum Atatürk’ün yaptıklarının ayık kafa ile yapamayacağı algısı yaratıyor ki bu da iktidarın “ayyaş” söylemini doğrulamış oluyor.

Kısıtlı bir zaman içinde hiç bir konu her yönü anlatılamaz, yani yönetmen bir seçki yapmak zorundadır. Filmin yönetmeni Dündar seyirciye göstermek istediği bir seçki yapmış. Atatürk’ün olumsuz yanları filmde uzun uzun anlatılırken, kişiliğini belirleyen birçok nokta görmezden gelinmiş. Mesela anti-emperyalist olması sadece ‘bağımsızlığına düşündür’e indirgenmiş. Lozan kelimesi filmde bir kere bile geçmiyor ama Atatürk’ün fikri olduğu rivayetine dayanarak güzellik yarışmalarından bahsediliyor. Ayrıca günümüz toplumu tarafından olumlu algılanmayacak diğer bazı noktalar defalarca tekrar ediliyor; Sabahlara kadar eğlenmesi, kimsenin Onunla görüşmek istememesi, dogmalara karşı çıkması, yaşarken heykellerini diktirmesi, en yakın arkadaşlarının idamını istemesi gibi. Özellikle dikta rejimi uygulamasının üzerine basılıyor. Bir Fransız gazetesinin Atatürk’ü diktatör olarak tanımlayan haberi okunuyor. Ama filmde o dönemde dünyada diktatörlükle yönetilmeyen pek fazla ülke olmadığı ifade edilmiyor.

Mustafa filminin alt başlığı Atatürk’ün el yazısıyla yazılmış “Beni Hatırlayınız”. Bu alt başlık, filmi izlemeden önce Atatürk’ün kendisinin yaptıklarını, devrimlerini unutmamamızı, devamını getirmemizi isteyen bir mesajı gibi algılanmakta. Ama filmi seyrettikten sonra yönetmenin filmin ana düşüncesini de temellendirdiği yalnızlık temasına uygun olarak aslında Atatürk bu sözlerle; unutulmaktan hep korkmuş olduğu, özellikle cumhurbaşkanlığı döneminde halk ve arkadaşları tarafından unutulduğu için söylediği düşünülebilir.

Mustafa filmi, neden “belgesel” değil?

mustafa belgeseli

Belgeselin neden yapıldığı sorusunun cevabı açık olmalıdır. Konu her açıdan araştırmalı, her yönüyle kavranmalı ve bu seyirciye net olarak yansıtılabilmelidir. Belgeselci siyasal ve toplumsal bilince sahip olmalı ama politik olmamalı, tarafsız olmalıdır. “Mustafa” tarihimizin ve 20. yüzyılın en büyük insanlarından biri anlatılıyor, yani “tarihi bir belgesel” olarak arşivlerde yer alacak. Dolayısıyla bu kadar çok şaibe yaratması ve eleştiri alması filmin bir “belgesel” olamayacağını ifade ediyor.

Algı oyunları örnekleri de çok bu filmde: Atatürk isminin Mussolini gibi diktatörlerle beraber anılması, Atatürk ün elini Hitler selamı veriyormuşçasına kaldırdığı fotoğrafın bir süre dondurulması, Savanora yatında yürürken ya da Çankaya Köşkü’nün terası ve Dolmabahçe Sarayı’ndan denize bakarken kamera hilesiyle olduğundan daha kısa gösterilmesi gibi. 1930’lardaki fotoğraflarında Atatürk zayıf hatta cılız görünürken, aynı dönemdeki canlandırmada oynayan oyuncu tıknaz boylu ve küt parmaklı. Halbuki Can Dündar’ın Sarı Zeybek kitabında bir fotoğraf altında Atatürk’ün ellerinin ince ve kemikli olduğu yazılıydı (sayfa 142).

ataturk yanlis

Yemek tarifi okusa insanı duygulandıracak ses tonuna sahip olan Can Dündar, tüm belgesellerinde olduğu gibi bu filmin de anlatıcısı. Bu belgeselle kendi Atatürk’ünü anlattığını söyleyen Dündar, belgelere dayanmayan bölümlerde sesiyle duygu yaratmaktan ve yorum yapmaktan kaçınmamış. Atatürk’ün kendi sözleri Yetkin Dikinciler tarafından seslendirilen filmde, Can Dündar’ın konuştuğu sahnelerin kendi yorumu olduğu zaten aşikar. Örneğin; Atatürk’ün, “Bir rüya gördüm. Annemle yeşil kırlardayım, bir fırtına çıktı, annemi alıp götürdü”, “Hükumetin O’na aldığı Savanora yatını bir çocuğun oyuncağını beklediği gibi bekledi”, “medreseler ve tekkeler kapatıldı, eğitim laikleşti, böylelikle küçükken dayak yediği Kuran hocası Kaymak Hafız’dan intikamını almış oldu.” ya da “arkadaşlarını gözünü kırpmadan idama yolladı” cümleleri bir belgeselde kullanılmayacak kadar özneldir.

Ayrıca bazı olaylar neden sonuç ilişkisi içinde işlenmemiş. Film Atatürk’ün anayasada Kürtlere özerklik verdiğini söylüyor ama bu gerçekleşmiyor. Ayrıca Atatürk’ün muhalefeti kaldırmasının sebebinin ülkenin demokrasiye hazır olmadığını gördüğü için değil, kendi hırsından dolayı alınmış bir karar olarak gösteriliyor. Tarihi belgesel sıfatını taşıyan filmin bu tür önemli soruları açığa kavuşturması ya da hiç ele almaması gerekir.

Sonuç olarak filmde gerçek olmayan bir belge ya da yargı yok ama çarptırmalar, olumsuzlukların abartılması ve eksik ya da yorumlu anlatım tarzından kaynaklanan ve yanlış anlaşılmalara mahal verecek sunumlar var. Kurgu ve anlatım olarak güzel ve başarılı bir film olsa da “Mustafa”, bu sebeplerden dolayı belgesel film kategorisinde değerlendirilemez. Dolayısıyla filmin amacının “Atatürk’ün Türk halkının beynindeki yüceltilmiş imajını değiştirip, saygınlığını azaltmak ve dolayısıyla ülkede yeni bir Atatürk gerçekliği yaratmak” olduğunu iddia edenler haklı olabilirler.

Son Söz

Yazar, sanatçı ya da aydınlarımız anlam veremediğimiz dönüşler ya da beyanlarda bulunuyor sıkça. İktidar korkusuyla susma ya da biat etme durumlarıyla artık empati bile yapabiliyoruz yargılamadan önce, hatta onların günah keçisi olmalarına üzülüyoruz. Ama gene de prensiplerine sahip ve konformizme köle olmamış aydınlar ve sanatçılar görmek istiyoruz ülkemizde.

Tarihi kişilikleri, gerçek bir “kişilik” yapan şey sıra dışı özellikleridir, fakat bu sıra dışı özellikleri başarılarından daha önemli değildir. Muhtemel ki; ülkemizin bugün geldiği durumun sebebi Atatürk’ü doğru anlayamamış olmamız ve O’nun ilkelerine sahip çıkamadığımızdır. Bu yüzden Atatürk’ün özel hayatından ziyade, düşünce yapısı ve idealleri irdelenmelidir.

Türkiye uzmanı Rus asıllı İngiliz tarihçi yazar Andrew Mango’nun “Atatürk” (1999) kitabı birçok yerde referans gösterilen ve Atatürk’ü ve dönemini en tarafsız şekilde anlatan kaynak olarak bilinir. Bunun yanında Can Dündar’ın da amacı olan “insan olan Atatürk”ü en iyi anlatan sunum ise genç öğretmen Ahmet Naç’a aittir.

Öğretmen Ahmet Naç ‘in Atatürk sunumu

Mustafa Filmi

Kaynakça:
Gündeş, Simten. 1998. “Belgesel filmin yapısal gelişimi “Alfa Yayınları. İstanbul
Dündar, Can 1994 Sarι Zeybek Milliyet Yayın A.S. İstanbul
Turgut Özakman’ιn film ile ilgili 30 Ekim 2008 tarihli eleştiri yazısı
Vakur Kayador, “Mustafa’da iç karatan üç nokta”. Aydınlık sayı:1115 30. Kasım 2008

İlgili yazılar

Mustafa Filmi ve Can Dündar

Bir Kemal Kılıçdaroğlu Belgeseli


Atatürk’ü Anlamak

Can Dündar samimi bir aydınlık savaşçısıdır


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.