“Savaşta askerler ölür, krallar konuşulur” diyordu ayyaş kral Agamemnon. Şimdi bu kralların yerini, pervasızca ortalığı geren ve uzlaşmak için hiçbir şey yapmayan siyasiler aldı.
Yüzyıllar önce insanoğlu ilkeldi, barbardı, aptaldı ama savaşların bile bir onuru vardı.
Achilles, kuzenini öldüren Hector’dan intikam almak için tek başına Truva surlarına dayandığında – filmdeki bağırışları hala kulağımdadır – Hector okçulara “durun” demişti mesela. Tek bir işaretiyle Achilles delik deşik olabilirdi, lakin bu yiğitçe bir tavır olmayacaktı.
Atları ehlileştiren Prens Hector düşmanının düello teklifini kabul etti, karısı ve bebeğiyle vedalaştı, yüzlerce askerin bakışları arasında zırhını giyip aşağı indi. Rakibiyle yiğitçe ve çetince dövüştü ve Achilles’ın kalbine sapladığı kılıçla öldü.
Bu elbette bir efsane ama ben savaşın bile onurlu olabileceğini bu efsanelerden öğrendim. Ve şahsen savaşın böylesini sevdim.
Günümüzde ise savaşmanın ne onuru kaldı ne şerefi. Aşağılık gerillaların yatağında uyuyan askerlerin boğazını kestiği, servis minibüslerinin havaya uçurulduğu, halay çeken gencecik insanların demir bilyelerle parçalandığı bir dünyada yaşıyoruz artık.
“Savaşta askerler ölür, krallar konuşulur” diyordu ayyaş kral Agamemnon. Şimdi bu kralların yerini, pervasızca ortalığı geren ve uzlaşmak için hiçbir şey yapmayan siyasiler aldı. Daha bugün haberlerde birbirinden lüzumsuz milletvekillerimizi seyrettim. Yumruk yumruğa gireceklerdi neredeyse. Dört yıl sonra da birlikte hatıra fotoğrafı çekilecekler. Sayın milletvekilleri, onca maaşı dövüşüyor gibi yapmak için mi alıyorsunuz? Aksiyon filmi dublörü müsünüz siz?
Bakın, güzellik yarışması kazanan on sekizlik kızlar gibi “savaşlar olmasın” demiyorum. Çünkü insanoğlu yaşadığı sürece savaşlar olacak, bunun farkındayım.
Ama dağa çıkan teröristin bile kendince bir onuru ve haysiyeti olmalı. Bir askeri sırtından vurmamalı mesela, yol kenarlarına mayın döşememeli, servis minibüslerini patlatacak kadar aşağılık olmamalı, çocukları kendine siper etmemeli. Namlu namluya çatışamayacak kadar korkaksa da isyan bayrağını hiç açmamalı.
İsviçre ile ilgili çok sık yapılan bir geyik vardır: İsviçre Meclisi, kaldırımların ne renge boyanacağına karar veremediği için referanduma gidiyor diye. Bu doğru mu bilmiyorum ama emin olduğum tek bir konu var: Bu ülke hiçbir zaman kaldırım rengini tartışacak kadar ferahlığa kavuşamayacak. En azından ömrüm bunu görmeye yetmeyecek.
Ortadoğu bataklığına her geçen gün saplanıyoruz. Kaldı ki Avrupa da eski gücünde değil, koskoca Angela Merkel mülteci akınından korkup bize rüşvet teklif etmedi mi?
ABD ve Rusya zaten bizim ligimizde değil. Rus jetini düşürdüğümüzden beri Suriye üzerinde kağıt uçak bile uçuramıyoruz. Sınırı geçtiğimiz an Rusya indirecek, sadece sınır boyunca uçabiliyoruz.
Türk’ün Türk’ten başka dostu yok diyoruz ya işin en kötüsü artık birbirimizle bile dost değiliz. Askerleri ya da yöneticileri geçtim, sivil ölülerin bile arkasından dua edemiyoruz. Son birkaç yılda Levent Kırca, Kamer Genç, Mehmet Ali Birand, Mustafa Koç gibi birçok ünlü insan öldü, arkalarından bolca küfredildi, “cehennemde yanın” naraları atıldı, hepsini yorumlarda okudum. Ölünün arkasından küfretmek Müslümana yakışır mı?
Militarist bir kişiliğim yoktur ama savaşlar Achilles ve Hector efsanesindeki gibi olsaydı, çoktan askere gitmiş olurdum.
Şehit ailesini, sırf yönetimi eleştirdiği için milletin önünde yuhalatan siyasi liderler olmasaydı, askerliğimi aradan çıkarmıştım bile. Mevcut koşullarda hasbelkader şehit olsam, ailem tüm siyasileri eleştirecektir. Onların yuhalanmasını istemem.
Her şeye rağmen askere gideceğiz tabii ki. Türkiye’nin ekmeğini yemenin, suyunu içmenin gereğini yapacağız.
Allah, gönüllü veya gönülsüz askere giden her insanımızı korusun ve gerillaların da belasını tez zamanda versin.
İlgili yazılar
Türkiye’de yaşanan acı gerçekleri kanıksadık mı?
17 Şubat Ankara Patlaması: Ey teröristler!
Ankara’da patlama: Çok kritik noktada terör saldırısı