Kadim Uygarlıklar Serisi: Kayıp Kıta Mu (3)

Putperestlik tahtadan ve taştan yapılmış putlara tapmaya denmektedir. Tanrı’ya ibadet etmek veya tapmak putperestlik değildir. Taş ve tahta Tanrı’nın birer parçası olduğu için taşa ve tahtaya ibadet etmek Tanrı’nın parçalarına ibadet etmek anlamına gelebilir; dolayısıyla aslında putperestlik diye bir şey yoktur.

İnsanlık tarihinin çeşitli dönemlerinde insanların müdahalesiyle dinin içine icatlar, aşırılıklar ve sapkınlıklar sokulduğu görülmüştür. Tüm dinlerin ana kaynağı olan Mu’nun vahye dayalı kutsal dininden birçok kısımların devre dışı kalması ve hatalı çeviriler dinin düşüşüne yol açmıştır. Bu sistemler insanların kalbine batıl inanç tarzı korkular sokarak onları din adamlarına esir etmek istemişlerdir. Bunu başardıkları zamanda hızla zenginleşip iktidarı ele geçirmişleridir. Yalnızca ülkenin zenginlik kaynaklarına değil, aynı zamanda yönetimine de el koyan Mısır’ın Ammon Rahipleri bunun çok canlı bir örneğidir. Günümüze kadar geçen süreçte hala benzerleri görülmekte ya da buna benzer oluşumlar uygulanmaya çalışılmaktadır!

Dindeki en büyük dejenerasyon 22.000 yıl önce Atlantis’te görülmüştür.


Mu yok olmaya doğru giderken, anavatan’ın kralı ve Baş rahibi Ra Mu, çaresizlik içinde yakaran kalabalığa şöyle seslenmiştir:

“Bütün o hizmetkarlarınız ve şatafatınızla birlikte öleceksiniz ve sizin küllerinizden yeni uluslar can bulacak. Eğer onlar da üstünlüğün bir şeyler edinmekle değil, vermekle kazanıldığını unuturlarsa, aynı şey onların da başına gelecek.”

Bu da bu kişilerin mabet öğretilerinden ayrıldığına, materyalist olduklarına ve Tanrı’yı unuttuklarına işaret etmektedir; onların sapma nedenleri rahiplerin yozlaştırmaları değildi. Anlaşıldığı kadarıyla, servetlerini biriktirerek ve Tanrı’yı unutarak madde uğruna ruhsal yönü ayağa düşürmüşlerdi. Ra Mu’nun diğer bir beyanı da bunu destekler niteliktedir:

“Bütün bunların olacağını size önceden haber vermemiş miydim?”

mu_continent_kita_atlantis_temple_tapinak_03

Mısır’da ise tüm ülkeyi silip süpüren sahte tanrılar, putperestlik ve ruhsal düşüş dalgasının nedeni rahiplik kurumuydu. Bayağı tasarımlarıyla öyle bir etki yaratmışlardır ki,  bu anlayış her yana yayılmış ve tüm dünyayı dindeki manevi çöküşle sonuçlanan manevi bir girdabın içine fırlatmıştır. Aşırılıkların ve eklemelerin birçoğu günümüze kadar yaşamıştır ve bizlerin dinsel kavramlarında da etkilerini göstermektedir. Sembollere tapmayı ilk öğreten Mısırlılardır ki, bu kadim dinlerde sıkı sıkıya yasaklanmış bir şeydir. Böylece putperestlik başladı. Bir sonraki adım “Set” adını verdikleri bir şeytan yaratmalarıydı. Bu habis varlık içinde bir nüfus bölgesi hayal ettiler ve buna da “Cehennem” dediler. Bu öğretiye göre orası hiç sönmeyen kükürtlü bir alevle dolu bir yerdi. Oraya atılan ruh ebediyen yanardı.  İddialarına göre şeytan bir baş melekti ve erdemlerini kaybettiği için cennetten cehenneme düşmüştü. Mısırlılar tarafından icat edilene kadar Şeytan diye bir şey bilinmiyordu. Kadim Mu dininde ise insana bu dünyadaki yaşamı sırasında maruz kaldığı iki tip tesir öğretiliyordu; fiziksel bedeninden kaynaklanan maddi tesir ve ruhundan gelen ruhsal tesir. Ruhsal tesir maddeye üstün gelme gücüne sahipti ve zaten hedefi ya da kaderi nihayetinde ona egemen olmaktı.

Kendilerine maddi anlamda bir avantaj sağlayan her şeyi çabucak benimseyen Hindu rahipleri de dinin çarpıtılmasında Mısır’lı rahipleri izlemişlerdir. İşe önlerinde engeli kaldırarak başlamışlardır. Yani öğretmenleri olan Naakalleri bertaraf etmek için ellerinden geleni yaptılar. Naakaller dinin ilk öğretisine büyük bir sadakatle bağlıydılar. Bunun üzerine Brahman rahipleri onlara eziyet etmeye başladılar ve sonunda onları Kuzey bölgelerinin karla kaplı dağlarına sürmeyi başardılar. Bu kutsal rahipler ortalıktan temizlendikten sonra dinde sapmalar başladı.


Şeytanlarını Mısır’dan almayı uygun görmeyen Brahman rahipleri Şiva adını verdikleri kendilerine özgü bir tanrı icat ettiler. Anavatan zamanından beri uygarlığın zirvesinde olan Hindular, Şiva’nın Hindu dinine girmesiyle beraber bu zirveden aşağıya doğru kaymaya başladılar.

İlk İranlılar gibi onlar da cinleri (Geni) kabul ederler. Müritlere, sembollerin yalnızca kişinin dikkatini odaklamak amacına dönük olarak tasarlandığı ve Tanrı’nın farklı rumuzları olduğu anlatılır. Fakat bu sağlıklı bilgiyi kara dönüştürmek mümkün olmadığı için halktan saklanır. Onlara korku temelli, batıl inançlarla karışık bir huşu öğretilir. Bunun sonucunda, Hindistan ilk Grek filozofların eğitim aldığı bir yer iken bu özelliğini yitirmiştir. M.Ö. 500’e kadar Grekler eğitim almak için Hindistan’a gidiyordu. Bunun ne zaman başladığı net olarak bilinmemekle birlikte M.Ö. 1500 sıralarında olduğu düşünülmektedir.

1.Robetson, “Hindistan Tarihi Üzerine Bir İnceleme” (Basımı 1794, Sf . 274) isimli kitabında Brahmanların dinlerini ve uygarlıklarını bütün ilimlerde yüksek düzeyde uygarlaşmış ancak ileriki dönemlerde acımasızca zulmedilen Nagalardan almış oldukları belirtilmektedir.

Hindu rahiplerin uydurmalarından birisi de insanın ilk olarak bir ot, sonra bir balık olarak yaratıldığı, balıktan hem karada hem de suda yaşayabilen bir yaratığa geçtiği, sonra bir sürüngen olduğu, sürüngenden memeliye geçtiği ve sonra da insan olduğudur. Ayrıca her şeyin Tanrı’nın bir parçası olduğu ve tüm bunların hep birlikte Tanrı’yı teşkil ettiği öğretiliyordu. Öte yandan aynı rahiplik düzeni putperestliğin günah olduğunu söyler. Putperestlik günahtır. Putperestlik tahtadan ve taştan yapılmış putlara tapmaya denmektedir. Tanrı’ya ibadet etmek veya tapmak putperestlik değildir. Taş ve tahta Tanrı’nın birer parçası olduğu için taşa ve tahtaya ibadet etmek Tanrı’nın parçalarına ibadet etmek anlamına gelebilir; dolayısıyla aslında putperestlik diye bir şey yoktur. Çünkü ibadet edilen her neyse zaten Tanrı’nın bir parçasıdır. Bundan daha aşırı bir fantezi düşünülmez sanırım. Buna rağmen günümüzde dahi bazı dinlerde benzer kavramları görmek mümkündür.

mu_continent_kita_atlantis_temple_tapinak_02

Brahman rahipleri işlerini iyi yürütmüşler ve halkın özgürlüğünü kısıtlayarak beyinlerini bu inançlarla doldurmuşlardır. Fakat Hindistan da günümüzde uyanmaya başlamıştır. Rahipler ve din adamları tarafından oluşturulmuş bu prangalardan bütün insanlık şu dönemde sıyrılmaya başlamış, kendi özgür iradesiyle batıl saçma inançlardan kendilerini kurtarıp bilinçlenmeye başlamışlardır.

Dinlere eklenen en dehşet verici uygulama, insan kurban etmedir. Dine getirilen bu uygulama, her yerde bir dehşet ve korku dalgası yarattı. Hoşgörüsüzlük ve bu vahşilikle kurban ayinlerinin yerini farklı görüşteki insanları katletmeye vardırdılar. Hıristiyan kiliselerinin cadı yakma, sadece sevgiyi işleyen bir peygamber olarak İsa’nın getirdiği öğretiyle tamamen ters düşen bir uygulamadır. Aynı durum İslamiyet için Alevilerin katledilmesi, Yahudiler için de hala süren bir Müslüman katliamı olarak sürmektedir. İnsan kurban etmek biçimi değişmiş olarak hala aramızda sürmektedir. İnsan öldürmeyi yasaklayan bu üç büyük dinin, sevgi temelli uygulamaları tamamen göz ardı edilmiş gibi görünmektedir. Bu da din adamlarının güç ve para için yüzyıllardır aynı yolu izlediklerinin en büyük göstergesidir.

mu_continent_kita_atlantis_temple_tapinak_01

Ünlü araştırmacı Churchward, Musa ve İsa’nın yeni bir din öğretmediğini yalnızca Mu’nun vahye dayalı dininin orijinal halini öğrettiğini savunmaktadır. İslamiyet kendisine daha uzak bir alan olduğu için bu bölüme değinmemiştir. Mu’nun kutsal metinlerinin eşi olan ve Hz. Musa tarafından  Sina’daki mabedin baş rahibi olduğu sırada tefsir edilerek Anavatan’ın üslubu ve harfleriyle yazılan metinlerin hatalı tercümelerden dolayı vazifelerini yerine getirememişlerdir. Mısır’ın ezoterik mabet yazıları, Tufan’ın nedenini açıklamakta ve bu fenomenin gerçekliğini ortaya koymaktaydı. Ancak daha sonra bu metinleri anlayamayan kişiler tarafından değiştirilmiştir. Musa’nın devrettiği Tevrat, günümüz insanının kavramlarının üstünde bir ilim anlayışını içeren ve dünya tarihinin gelmiş geçmiş en muazzam ve en engin eseri olan Kutsal ve Vahye dayalı metinlerinin ta kendisiydi.


yazı devam edecek…

Kadim Uygarlıklar Serisi: Kayıp Kıta Mu (1)

Kadim Uygarlıklar Serisi: Kayıp Kıta Mu (2)