Kendi evinde kadınların hizmetçi oldukları dönemlerden tutun ki kadınların siyah kefenlere sarılı olarak gömüldükleri dönemleri yazan tarihi geçmişe sahip bir dünyada yaşamaktayız. Günümüzde kadınların toplumdaki yerini ele alacak olursak; rafa kaldırılamayan kadın cinayet dosyalarının katillerini tanımamıza, çocukların tecavüzcüleri ile evlendirilmesine sebep olan kişileri görmemize kadar sürükleyebilmektedir.
Yazım, dünya evine gözünü “kadın” kimliği ile açan insanlara yönelik olmasına rağmen bu yazı, kesinlikle feminizm dolu bir yazı değildir. Dünya gururu olan ve adını başarıları ile tarihe yazdıran, kadınlarımızı tanımanızı istiyorum. Dünya kadınlarıyla tanıştıkça tarihin en önemli noktalarında yer aldıklarını görmenize faydalı olacağına inanıyorum.
Kendi evinde kadınların hizmetçi oldukları dönemlerden tutun ki kadınların siyah kefenlere sarılı olarak gömüldükleri dönemleri yazan tarihi geçmişe sahip bir dünyada yaşamaktayız.
Zihinleri içinde hapsolmuş kadınlar, kendilerini sorgulamaya başlayarak bir kimlik oluşturmak için ilk adımı atmışlardır. Kadın haklarının ilk adımları Aydınlanma Çağında sivil özgürleşme hareketlerinin başlangıcı ile aynı döneme denk gelmektedir. Ana fikir ise “Fransız Devrimi” ile ilan edilen tüm insanlar için eşitlik ilkesi esas alınmıştır. Fakat o zamanlar insan hakları sadece erkekler için düşünülmüştür.
Amerika’da kadın hareketleri, kölelik karşıtı hareket olarak kendini göstermiş ve köleliğin kaldırılması ile kadın haklarının, erkeklerin hakları ile eşit olmadığı fark edilmiştir.
Osmanlı ise Meşrutiyet döneminde eğitimin yaygınlaştırılması, ilköğretimin zorunlu olması ile başlamıştır. Kadınlar için eğitim kurumları açılmıştır.
İkinci Meşrutiyet ile yaygınlaşan özgürlük ve eşitlikçilik düşüncelerinin bir yansıması ev içine hapsolmuş kadınların kendilerini fark etmelerine sebep olmuştur. Bu sorgulamalar zamanla dernek kuruluşlarına ve dergi yayınlarına dönüşmüştür. Amaçlanan ise kimsesiz kadınlara ve çocuklara ulaşmak olmuştur.
Kadınlar haklarını aramak için yine sadece kadınların katıldığı toplantılar düzenlenerek ilk feminist eleştirileri kendi aralarında yapmaya başlamışlardır.
Osmanlı’da kadın örgütlerinin başlamasıyla birlikte yayınlanan kadın dergileri Avrupa’daki feminist hareketler hakkında bilgi vermeye odaklanmışlardır. İlk zamanlar kurucusu erkek olan, kadın dergileri kendini göstermiştir.
Kadınların siyasetle ilgili konularla karşılaştığı ilk dergi ise ‘Demet’ olmuş ve ilk kez feminizmden burada bahsedilmiştir. Fakat kurucusu Ulviye Mevlan olan ‘Kadınlar Dünyası’ tek feminist dergi olarak tanımlanmıştır. Ulviye Mevlan’ın eşi Rıfat Bey ise Erkekler Dünyası adında bir dergi ile erkeklere, kadın haklarını anlatmayı amaç edinmiştir.
Bu dergilerde, “Kadınla erkek arasında yetenek bakımından hiç bir fark olmadığı, kadın sorunlarının temel nedeninin kadının yaşam ve yetiştirilme koşullarında aranması gerektiği” belirtilmiştir.
Bu söylemden yola çıkarak günümüzde kadınların toplumdaki yerini ele alacak olursak; rafa kaldırılamayan kadın cinayet dosyalarının katillerini tanımamıza, çocukların tecavüzcüleri ile evlendirilmesine sebep olan kişileri görmemize kadar sürükleyebilmektedir.
Feminizm, aile düşmanlığı ya da ahlaksızlık değildir. Feminizm var olan ahlaksızları ve adaletsizlikleri ortadan kaldıran bir harekettir.
Kadınların kurtuluşunun mümkün olabilmesi adına dünyada yükselen sosyalizm ile feminizmin bu topraklarda daha fazla taraftar bulması ile sefil hatta rezil bir hayattan çıkarak bir sulh ortamı yaratılması ise Atatürk dönemine kadar uzamıştır.
Atatürk, İsmet İnönü, Abdülhak Hamid, Ahmet Haşim, Bedia Muvahhit gibi tarihimizin dev isimlerinin heykellerini yapan Sabiha Bengütaş, ilk kadın heykeltıraşımızdır.
1938 yılında Atatürk ve İnönü için yapılan heykel yarışmasında birinci olur. Atatürk Heykeli, Çankaya Köşkü’nün bahçesinde; İnönü heykeli ise Mudanya’da bulunuyor.
1928 yılında Türkiye İş Bankası’nda muhasebeci olarak göreve başlayan İclal Ersin, İş Bankası’nın kurucusu Celal Bayar tarafından Atatürk’e ilk kadın muhasebeci olarak tanıtılır. Atatürk’ün ilgisini fazlasıyla çekmiştir ve böylece en büyük arzusu olan yurtdışı eğitimine gönderilmiştir.
1912 yılında Türkiye’nin ilk uçağını kullanan kadın Sabiha Gökçen oldu. Atatürk’ün manevi kızı olan Sabiha Hanım, Türkiye’nin ilk kadın askeri pilotudur. Atatürk’ün, Türk kadınının her alanda başarılı olabileceğine inandığını göstermek için kendisini yetiştirdiği bilinmektedir.
Seçilme hakkını ilk kullanan kadın, Benal Arıman‘dır. 1935 yılında Atatürk’ün meclisinde milletvekilliğini hakkıyla kazanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın bakanı, Türkan Akyol‘dur. 1971 yılında kurulan partiler üstü Nihat Erim Hükümeti’nde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı olarak görev yapar.
İlk kadın büyükelçi, Filiz Dinçmen’dir. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olmuştur ve 1961 yılında Dışişleri Bakanlığı BM Dairesi 3. Katibi olur. 1982 yılında Hollanda Lahey Büyükelçisi olur ve 1984 yılında Strasburg’da Avrupa Konseyi Türkiye Daimi Temsilcisi unvanını alır.
Türkiye’de tarihinde kadınların hak sahibi olması bir doğal hak olarak hiç bir dönemde görülmemiştir. Atatürk’ün ölümüne dek süren bu süreçte kadınların seçme ve seçilme haklarının olduğunu göstermek için vermiş olduğu çaba tek başına yeterli gelmemiştir.
Türkiye’de çağdaşlaşma süreci ile birlikte tanınan hakların inadına ülke içinde homojen bir yapı olmadığını kanıtlamak için varlığını korumak adına sesini yükselten kadınlara çeşitli taciz hatta şiddete başvurarak sindirmeye çalışan cahil takımın arkasında bahanelere ayak uydurmamak her kadının asli görevidir.
Kadınların sessiz kalarak korkuların arkasında kalması kendisinden sonra gelecek torunlarının dahi kaderi ile oynamak dışında her hangi bir faydası olmadığını kanıtlamaktadır.
İstenilen ne genetik mirastır ne varlık mirasıdır. Hayal edilen kültürel zenginliklere sahip gelişmiş homojen bir ülke içinde varlığını ileriye taşımak için emek sarfıdır.
Osmanlı büyükannelerimiz, 1870’lerden başlayarak, söz söyleme hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı ve aile içinde saygın bir yer edinme hakkı – poligaminin ilgası, tek taraflı bir erkek hakkı olan boşanmanın kısıtlanması – için mücadeleye başladılar. Dönemsel olarak değerlendirmek zorunda olduğumuz bu durumu nereye kadar taşımış olduğumuzu düşünmeye davet etmek isterim.
İlgili yazılar
Kadın hakları için Meclis’e 1,5 milyon imza
Kadın kadınlığını yaşayamazsa ne olur?
Kadın cinayetleri ve tecavüze ceza indirimi yapılmayacak