İçimizdeki Teknolojiyi keşfettiniz mi?

Hangi teknoloji gösterebilirdi ki onun hangi saatte ne yaptığını, hissettiğimi, hangi teknoloji duyabilirdi ki onunla sözsüz ortamlarda son sözlerimizi söylemek için konuştuğumuzu, hangi teknoloji denk getirebilirdi ki binlerce km uzaktan görünmeyen bağlarımızı…Teknolojiniz sizin olsun benim içimdeki dünya bana yeter.

teknoloji-astral-içsel-içimizdeki teknolojiyi keşfettiniz mi

Japonlar, dünya devi Japonlar her şeyin en akıllısını üreten ve hayal dünyasını sınırsızlaştıran buluşların efendisi Japonlar.

Ve onları bir adım öteden ‘takip’ eden Çinliler.


Çin teknolojisini ve dünya piyasasındaki yerini de bilemeyeniniz yoktur. Kopyalamadığı taklit etmediği çözümsüz kaldığı bir örnek olduğunu duymadım görmedim okumadım henüz.

Ta ki içimdeki teknolojiyi keşfedene kadar.

On beş gün boyunca Çin saatini gösterdi kolumdaki saatim, neden demeyin gösterdi işte, ya da sorun Allah’ın bildiğini sizden mi saklayayım !

Bir Çinli miydi aşkım?

Hayır, onu da nerden çıkardınız, sadece çok uzaktaydı aklım.

Hangi teknoloji gösterebilirdi ki onun hangi saatte ne yaptığını, hissettiğimi, hangi teknoloji duyabilirdi ki onunla sözsüz ortamlarda son sözlerimizi söylemek için konuştuğumuzu, hangi teknoloji denk getirebilirdi ki binlerce km uzaktan görünmeyen bağlarımızı.

Teknolojiniz sizin olsun benim içimdeki dünya bana yeter.

Geçmişle aramda sır kalmış bir örnekle açtım size konuyu, pişman mıyım? Asla!

Dünya üzerinde onca utanılacak berbat vahşet vs. konu varken güzel duyguların ve yaşanmışlıkların paylaşımıdır doğru olan.

Ve dışarıdaki teknolojiye fena halde takık haldeyken bizler! Hatta son model şeylere son sürat sahip olmakta ve çabucak tüketmekte bir hayli marifetliyken bizler! Başka marifetlerimizi gün yüzüne çıkartmak da gerekir bazen.

Ve bu gün teknoloji adına farklı bir gözlem yapmanızı isteyeceğim sizden henüz keşfedememiş ya da farkında olmayan bedenlerin ruhları adına.

Ya da benim gibi eline yüzüne bulaştırıp kendini dinlemeyi pas geçenlere hatırlatmak adına.

Hiç emin oldunuz mu yoğun hissettiğiniz bir şeylerin gerçekliğinden?

Ya da tam da bunu düşünüyordum dediğinizi!

Ya da içinizden gün boyu evet – evet doğru tahminmiş dediğinizi!


Ya da karşınıza aniden çıkıveren, gözünüzün gördüğü kulağınızın duyduğu elinizin dokunduğu mucize adını verdiğiniz cevap olan, yol olan, çözüm olan, pek çok yaşanmışlık örneklerini!

Bu ve buna benzer örnekler o kadar çok verilebilir ki gerisini siz getirin artık.

Mutluluğu, sorunu, huzuru, çözümü ya da doğruyu ararken kendine yönelmektir doğru olan, içindeki sesi dinlemektir, güvenmektir ona doğru olan.

Teslimiyettir bir anlamda tedbirlerini alıp taktirini beklediğin…

İşte tam bunu yapmayı keşfetmişken yakaladım içimdeki bu teknolojiyi.

Bir anda çözümler sıralanıyor işte bir biri ardına zihninizde… Bir anda hangi yöne koşmanız gerektiğini biliyorsunuz işte… Bir anda görünüveriyor güçlü bağlarınızın diğer ucundaki… Özlemle andığınız telefonun ucunda oluyor sizi duymuşçasına, ya da aklınızdaki sorunun cevabı geliveriyor bir kaç cümleyle, sorudan haberi olmayan etrafınızda konuşanlardan… Bir bakıyorum rüzgarın yönü oluyor mucize, bazen bir isim, bir duygu, bir kitabın satırları ya da bir filmin en umulmadık sahnesi, bulmacadaki bir soru cümlesi oluyor mucize, bazense avaz – avaz çalan bir türkünün nağmesi oluyor mucize.

Kendinizi dinlemeye başladığınızda içinizdeki koca evreni de keşfediyorsunuz, duyuyorsunuz ve evreni dinlemeye başladığınızda hiçbir teknolojinin size sağlayamadığı bir yardımcıya sahip oluveriyorsunuz üstelik sizi çok iyi tanıyan…

Kendinizle ve evrenle bu bağları kurmaya başladığınızda karşınızdaki insanlarla; iş arkadaşı ev ahalisi eş, dost, akraba, bitkiler, hayvanlar… Kim ve ne varsa etrafınızda bir anda görünür oluyor kurduğunuz ilişki.

Ve bu adımdan sonra daha sağlıklı ilerliyorsunuz, tökezleseniz de ayağa kalkmayı başarıyorsunuz, çaresizlikten uzak…

Yazdığım konun bilimsel bir açıklaması var elbet. Makale tarzında sıkıcı bir yazı olsun istemedim her zamanki gibi ve keyifli bir yazı olsun istedim biraz senden biraz benden biraz ondan.

İlginizi çektiyse araştırdıkça içine çekileceğiniz bir girdap karşılayacak sizi soluksuz okuyacağınız her bir yazıda, inanılmaz keyif alacaksınız. Bir yerden başlayın derim… İçsel yolculuğunuza…

Ve diyorum ki;

Rengarenk düşünmektir, dolu – dolu konuşmaktır hayat, anlatmaktır nefes – nefese, bazense uzun – uzun susmaktır, kafa kafaya tokuşmaktır kimi zaman iki inatçı keçi gibi, anlamaya uğraşırken kendi haline de bırakmaktır hayat, kaybolmaktır ve salıvermektir ipin ucunu, her ne olursa olsun saygı duymaktır en başta ve var olana şükretmektir hayat, gülerken düşünmek, ağlarken iyileşmek, tüm cesaretinle direnmektir hayat yanlışlar karşısında, kabul etmektir kendini ve diğerlerini…

Ve ‘ağız dolusu gülmektir’ hayat Can Dündar’ın dediği gibi… Mücadeleni verdiğin sürece…

İlgili yazılar

Zeka mı Akıl mı? Zeki ve Akıllı Olmak İçin Ne Gerekir?

Ruhsal bilgiler ve yaşam formülleri

Engelliler için yeni bilimsel ve teknolojik gelişmeler


Noetik: Düşünce Gücünün Maddeye Etkisi


Nihal Çalışkan
1980 Nisan doğumlu. Kendini ve hayatı keşif sürecinde, hayatına giren her bir ruhta kendini buluyor. Dünün dünde kaldığını hatırlatıyor bazen kendine, bugünü, anı yaşamanın keyfini sürmek en büyük derdi. Bilinmeyen on yüz bin ihtimalli yarına umutla ve keyifle ve neşeyle ve merakla gözlerini dikmiş durumda. Bilinmeyeni öğrenmek, görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymak çabasında. Farkındalıklarını artırıyor ve şifa ve şefkat ile bazen hırçın, bazen deli dolu, bazen sakin, bazen çocuk gibi bazen çok keyifli ve bazen de uzun uzun susarak sadece sevmeyi bilen kalbi ile yaşıyor…