Ülkemizde Birlik ve Kurtuluş Savaşı mücadelesi

Gün, milli birlik ve beraberliğimizin günü olmazsa yarın çok geç olabilir. Tüm aydınların, tüm alimlerin – bilginlerin, tüm medyanın, kurum ve kuruluşların acil çözüm ve çalışmalar içinde olmaları gerekiyor. Çünkü ülkemizde her gün yaşadığımız acı haberler ve bitmek bilmeyen sorunlar karşısında mutlu bir yaşam mümkün olamayacak noktaya geldi. Çok geç olmadan kolları sıvamalıyız.

Bir insan olarak, gülümserken bile vicdan azabıyla dolduğumuz günleri yaşıyoruz. Yıllardır devam eden terör olaylarının birbiri üzerine binmesi, bir acımız bitmeden, diğeriyle karşılaşmak, her yeni terör olayında yaşadığımız şok, acılarımızı sineye çekmeye çalışmak, bitecek umuduyla bitmek bilmeyen bir sabırla bekleyiş… Ermiş olsan isyan edersin. Neye isyan edersin? Öncelikle teröre, sonra seni ülkende koruyamayanlara, sonra “insan hakları” masalı anlatıp seni uyutanlara, sonrasında dünyaya, daha sonra da insan olduğuna ve bu böyle devam eder gider…

Peki isyan etmek bize ne kazandırır?

Ülkemizde yaşadığımız sıkıntılardan geleceğe, hatta bir an sonrasına umutla bakamamak noktasına geldik en sonunda. Ölüm, kimi nerede ve ne zaman yakalayacak belli değil. Bu günler geçeceğe de benzemiyor. Birbiri ardına eklenen acı haberler, kara haberler artarak devam edecek görünüyor. Türk insanı çaresiz, umutsuz, mutsuz, öfkeli…


Sanki “ne düşünsek boş, ne yazsak, ne yapsak boş!” düşüncesi hakim. Peki öyle mi?

Herkes acıya alıştı sanki ya da acı bizim kaderimiz demek noktasında. Bu çok önemli bir konu. Neden acıya alışalım? Acı çeke çeke öğrenemedi mi, bir üst basamağa çıkamadı mı bu millet?

Her gün kaç canımız daha alınacak, kaç canımız daha koparılacak yaşamdan? Analar, babalar, kardeşler kaç şehit daha verecek toprağa; gözü yaşlı, gönlü kırık, yaşamı bitik?

Bir evlat daha ölüyor, vatanımız sağ olsun diyor bu milletin insanı. Bu nasıl bir milliyetçilik duygusu ve kabulleniştir ki Türk insanı vatanını canından, kendinden üstün tutuyor? Böyle yüce bir duyguyu taşıyan kaç ulus vardır yeryüzünde? Bütün bunlara yaşandı ve geçti gözüyle bakamayız! Bakmamalıyız! Ulusça ve devletçe önce kendimize sahip çıkmalıyız. Yeniden yeniden yapılanmalıyız her gün. Nerelerde sorunlarımız varsa üzerinde çalışmalı, bu milletin hoşgörüsüne, gözünün yaşına saygı duymalıyız gerçek anlamda. O zaman şehitlerimiz boşuna ölmüş olmaz, o zaman şehitlerimizin gözü açık gitmez, ancak o zaman vatan için ölen bütün o gencecik fidanlar bize haklarını helal edebilirler. O zaman gözü yaşlı, yüreği yaralı bu vatanın ana -babaları bir nebze rahat uyur yataklarında.

Ülkemiz için oynanan tüm oyunların farkındaysak eğer, birlik içinde mücadele kaçınılmaz olmalı! Milletiyle, devletiyle bir bütün olmalı ülkemiz. Yoksa üzerimizde asırlardır süren bu oyun bir gün bizi vatansız, bölünmüş, parçalanmış, işgal edilmiş bir hale getirebilir. O halde Türk milleti acilen uyanmalı! Düşünmeli, harekete geçmeli!..

Şimdi uyanma vakti!

Neden aynı döngü tekrarlanıyor, neden aynı rolün oyuncularıyız hala? Yoksa acılarla uyuştuk da uyumayı mı tercih ediyoruz? Her büyük acıda tekrarlayan acılar sonrası acıdan uyuşma ve tekrar uyku ağır mı basıyor?

Bir uyanalım bakalım ve düşünelim biraz…

Komşusunun sevinciyle sevinen, üzüntüsünde yasta olan bir millet iken nasıl bu hale geldik? Ve “sen – ben kavgasından kim galip çıkacak” mutluluğunu yaşar olduk? Milli duyguları çok yüksek bir milletiz biz. Komşu ülkede yaşanan kötü bir olayla bile milli birlik duygusuyla tek yürek, tek yumruk olabilen, komşuya destek olabilen bir ülkeyiz. Kimsenin toprağında gözümüz yok. Barış, dostluk ve kardeşlik bizim vicdanlarımıza kazınmış, türkülerimize geçmiş, dantellerimizi motiflendirmiş… Biz ırk, din, dil ayrımı yapmadan kol kola, omuz omuza danslar etmiş, halaylar çekmiş bir ülkeyiz. Farklılıkların çeşitliliklerin zenginliğimize zenginlik katmasıyla övünen bir ülkeyiz. Değil ki birbirimizi itelim, düşürelim, bir tekme de biz atalım.

Türk milletinin atalarından, dedelerinden aldığı genleri mi değişti? Pekala değişmediğini düşünmek isteriz. Değişmediyse eğer, bugün artık tek tek vicdanlarımızı kontrol etme zamanı, türkülerimizi hatırlama, çeşitli motiflerimizle zenginliğimizi yaşama vakti. Gün, Türkiye Cumhuriyeti cüzdanı taşıyan her insanın, insan olan her bireyin çok geç olmadan sorumluluğunu alma vakti. Birlik olma vakti. Kendi içimizde bölünmelerden uzak durma vakti. Birbirimizden keyif alma, yaşamı özgürce yaşama, düşüncelerimizi özgürce ifade etme, fikirlerimizin çeşitliliğiyle nasıl güzel bir yol alabiliriz, bütün bunları düşünme, uygulama vakti.


Gün birlik ve beraberlik ile harekete geçme vakti

Bugün, bu ülkeye daha iyi günler için söz vermiş; umut, ışık, özgürlük, demokrasi, kardeşlik vaatleri yapan tüm siyasi partilerin birleşme vakti.

Bütün meslek örgütlerinin bir arada çözüm üretme ve birlikte olma vakti.

Bütün sivil toplum örgütleri ve kuruluşlarının birlikte hareket ederek halkı eğitme ve birleştirme vakti.

Ülkemizdeki bütün medya kuruluşlarının kolları gerçek manada sıvama vakti.

Bütün büyük holdinglerin, kobilerin, kurum ve kuruluşların milli birlik ve beraberliğimiz için çalışmalar başlatmalarının vakti.

Gerçek demokrasinin işlerliğini kazanma vakti.

Ben ne yapabilirim tek başıma dememek için kolları sıvama ve kendi kurtuluşumuz için “birlikte” bir destan daha yazma vakti! Ülkemin insanının uyanma vakti! Ülkemizde halkın ve devletin el ele verip Birlik ve Kurtuluş Savaşı mücadelesini acil başlatma vakti…

İlgili yazılar

Ankara’da neler oluyor? Neden YPG?

MİT 7 Ocak’ta devletin en üst kurumlarını uyarmış


Ankara’da patlama: Çok kritik noktada terör saldırısı


Hale Karaarslan
İndigo Dergisi’nde Yazı İşleri Müdürü ve Yayıncı olarak görev yapıyor. İndigo Dergisi’ni kendisi ve yazarlar için bir okul olarak görüyor. Yaşama ve insana dair pek çok şey öğrenerek, yürekleri sonsuz güzellikle çarpan bir sevgi ailesinin içinde her gün biraz daha maskelerinden arınarak, özünü, kendi olanı buluyor. İki harika çocuğunun öğretmenliğinde ve eşinin her konuda kendisini destekleyen sevgisi eşliğinde öğrenmeye devam ediyor. İstanbul ve Marmaris'te yaşıyor.