Antisosyaller aklı başında toplumlarda önemli mevkilere gelemezler, toplum içindeki yerleri parya sınıfıdır. Ama bir de kazayla gelirlerse… İşte o zaman vay o memleketin haline!
Antisosyaller neden önemli mevkilere gelmezler?
Askerlik yapanlar bilir: Askerde jilet atan tipler vardır. Argodaki karşılığı “faça atmak”tır. Bunların tamamı antisosyaldir. “Oğlum niye böyle yaptın? Kendine niye zarar verdin?” dediğinizde, “Ben hagzızlığa gelemiyom gomtanım” diye lafa başlarlar. Sanki tüm dünya tırsık, cümle alem aciz, herkes haksızlığa boyun eğmiş; bir bizimki cengaver, hakkını yedirmiyor.
Bu antisosyallerin ortak özellikleri; öfke nöbetlerine kapılmaları, yer – ortam – durum değerlendirmesi yapmadan tepkilerini her zeminde ortaya koymalarıdır. Bu tavırları nedeniyle sıklıkla yanlış olarak; içi dışında, delikanlı, karizmatik olarak nitelendirilirler. Aslında ne delikanlıdırlar ne de karizmatik. Sadece yıllardır kendilerini ezmiş topluma düşmandırlar.
Genellikle ayrıştırıcı tavır sergilerler. Böylece toplumdan intikam aldıklarına inanırlar. Sürekli yalan söylemeleri, verdiği acı ve zarardan dolayı pişmanlık duymamaları, ağzı bozuk olmaları, lanlı manlı küfürlü konuşmaları, otoritenin aldığı kararlara uymamaları ve saygı da duymamaları diğer dikkat çekici özellikleridir.
Otoritenin kim olduğu önemli değildir. Bu, bir kişi de olabilir bir kurum da… Önemli olan onun kendisi üzerinde hükümran olmasıdır. Bu tipler, askerlik gibi baskıya karşı direnç gösteremedikleri bir ortama girdiklerinde kendilerine zarar verirler, sıklıkla da jiletle kendilerini doğrarlar. Bu aslında, ben hagzızlığa gelemiyom gomtanımın ulaştığı son noktadır. Jiletleme eyleminde işin püf noktası; kesilerin seri halde, peşpeşe ve tek vuruşta atılmasıdır. Bu sayede yaralar yüzeysel kalır, çıkan kanın dehşeti korku salmaya yeter. Amaç zaten, en az zararla maksimum kazancı sağlamaktır. Profesyonelliğin gereği de budur.
Gerçek antisosyaller ile yalancısını, attığı jiletin derinliğinden ayırt edersiniz. Revire getirildiklerinde hemen tanırsınız bunları. Gerçek antisosyaller jileti tutuşları ile yaranın derinliğini kendileri belirlerler. Öyle ustalaşmışlardır ki kan çıkar, deri açılmaz. Karşısına geçip bakar durursun yaraya; dikiş atayım mı, atmayayım mı diye. İki arada bir derede kalırsın. Aslında peşinde olduğu manzaranın dehşetinin sağladığı sekonder kazançtır. Bu sayede ya nöbetten yırtmak ya da ek işlerden sıvışmak niyetindedir. Üzerine daha sert gitmediğiniz takdirde sizi de hakimiyeti altına almaya çalışır. Hırçınlık yapar, kendini yerlere atar, bağırır, çağırır.
Bunun sekonder kazançlarını bir yerlerden duymuş ama jilet konusunda ustalaşamamış çıraklar ise kesiyi derin atar. İşte o zaman onu dikmek zorunda kalırsınız. Allah artık ne verdiyse, 40 – 50 dikiş.
Kullandığınız anestezik maddelerden kafayı bulanlar olur. İplikler tükenir, dikiş atmaktan parmaklarınız uyuşur. Bir taburenin üzerinde, saatlerce bilgisayar ekranına bakar gibi bir noktaya odaklanmak sizi bir tuhaf yapar. Yeni mezunsanız, sizin için iyi bir pratik olur. Eski mezunsanız, dökersiniz üstüne oksijenli suyu, yara köpürür de köpürür. İşte o an antisosyalliklerinden eser kalmaz. Sivil hayatta yaylanarak yürüyen o hacıyatmaz, yaralarının köpürdüğünü görünce dehşete kapılır ve korkuyla “Ne oluyo bana gomtanım?” diyerek sana sığınır.
Bu adamlar aklı başında toplumlarda önemli mevkilere gelemezler, toplum içindeki yerleri parya sınıfıdır. Ama bir de kazayla getirilirlerse… İşte o zaman vay o memleketin haline!..
İlgili yazılar