Gezgin olmayı seçtiğinizde aslında hiçbir dil, din, ırk, mezhebe ait olmadığınızı sadece “dünya vatandaşı” olduğunuzu kabul ediyorsunuz. Tüm kalıplarınızdan, kimliklerinizden sıyrılıp çevrenizde gördüğünüz her kişiye sadece “insan” olarak bakmaya başlıyorsunuz…
Seyyahlık, gezginlik bizlere atalarımızdan kalma en eski miraslardan birisidir. On binlerce yıldır olduğu yerden yola çıkıp başka yerleri diyarları da bulabilme isteği, merak etme ve keşfetme dürtüsü, insanoğlunun çeşitlenerek çoğalmasına sebebiyet vermiştir.
Son dönemde gezgin ya da seyyah ruhlarda bir artış olduğunu görmekteyiz. Dünyadaki hızlı devinim biz insanlara da fazlasıyla yansımış durumda. Korunaklı alanlarından çıkıp bir bilinmeyene yol alma heyecanı bir çok kişiyi yolda olmaya davet ediyor. Şehir hayatından bunalanlar, isyan bayrağını çektikten sonra; işinden, eşinden, kariyerinden, güvenli sakin hayatından vazgeçip küçük bir çanta ile birlikte kendini yollara vuruyor.
Bir kere yola çıktı mı insan geri döndüğünde asla ilk yola çıktığındaki insan olamıyor. Yol terbiye ediyor yola çıkan insanı. Yolda olmak; eğitici, öğretici, sakinleştirici biraz meditasyon biraz da ibadet tadında bir eylem oluyor.
Gezgin olmayı seçtiğinizde aslında hiçbir dil, din, ırk, mezhebe ait olmadığınızı sadece “dünyalı” “dünya vatandaşı” olduğunuzu kabul ediyorsunuz. Tüm kalıplarınızdan, kimliklerinizden sıyrılıp çevrenizde gördüğünüz her kişiye sadece “insan” olarak bakmaya başlıyorsunuz. Kendinizden olmayanı, size benzemeyeni ötekileştirmek yerine, farklı ve yeni olanı keşfetmeye, bu keşifle ile birlikte de çoğalmayı başarıyorsunuz.
Sadece insanları değil, yeni yerler görüp keşfettikçe, doğanın herhangi bir parçası olduğunuzu, evren ile bir bütün olduğunuzu fark ediyorsunuz. Seyahat etmek tam bir doğal eğitim-öğretim yuvası oluyor birçok insan için. Seyahat ederken kişinin duyarlılığını, farkındalığını, hoşgörüsünü ve karşılaştığı her duruma karşı toleransını arttırdığını görebiliyorsunuz. Korkulardan, önyargılardan sıyrılırken, başka durumları keşfederken kendinizi de keşfettiğinizi farkına varıyorsunuz.
Zaman kavramı herhangi bir anlam ifade etmiyor seyyahlar için. Geçmişte takılı kalmayıp, geleceğin merakı içinde de olmazlar. An da olmayı anın keyfini çıkarmayı bilirler. Varılacak yerden ziyade yolda olmak onlar için anlam taşır. Albert Einstain’ da “yolculuk etmeyi seviyorum ama varmaktan nefret ederim.” Diyerek çok güzel açıklamıştır bu durumu.
Diğer bir yandan Murathan Mungan’ın, “Uzak dediğin önce içinde birikir insanın sonrası yalnızca yoldur” sözü tüm gezginlerin bildiği bir haldir çünkü gezginlere uzakları yakın etmek düşer ve gezginler haritaları severler, bilirler ki kaderlerindekini hayat hiçbir zaman kapı komşusu olarak çıkarmaz karşılarına. Uzakları yakın etmek ise amaç, haritaları yolda olmayı ve yol almayı sevmemiz gerekir çünkü her gidilen yol kendi içimize yaptığımız bir yolculuktur.
**