Drogba ve Adanmışlık… Fildişi Sahili’nde ufacık ayaklarıyla düşlerinin peşinden koşmaya başlayan Afrikalı yoksul bir çocuğun futbol dünyasının şanlı semalarında dev kanatlarıyla süzülen bir efsaneye dönüşmesini anlatan, gurur ve duygu dolu bir başarı öyküsü…
‘Her şeyi futbol aşkıyla, hissettiğim tutkuyla yapıyordum. Çünkü ben yaşadığımı yalnızca sahadayken hissediyordum. Futbolu yaşıyor, aldığım her nefesle içime futbol çekiyordum.’
Didier Drogba, 1978 yılında Fildişi Sahili’nde doğdu. Birçok Fildişili gibi, yoksul bir ailenin çocuğuydu. Geçim sıkıntısı nedeniyle ailesi tarafından Fransa’da profesyonel futbolcu olarak yaşamını kazanan dayısının yanına gönderildi. Ülkesini ve ailesini gözyaşları içinde terkederken dünya futbol tarihinin en büyük futbolcularından birisi olacağını bilmiyordu. Bir tek ilgi alanı vardı. Futbol ve futbol ile ilgili olan her şey…
‘Önceliğim her zaman futboldu. Kaybetmekten nefret ederdim ve özellikle daha gençken kaybettiğimiz her maçtan sonra öfkeyle gözyaşlarına boğulurdum… Futbol benim için çok şeydi; tutkumdu, hayatımdı.’
Genç Drogba; futbola Fransa’da, küçük yaşlardayken başladı. Antrenman programı, yaşam tarzı ve beslenme alışkınlıklarına kadar her konuda dikkatle hareket ediyor, insanüstü bir çaba ile çalışıyor, hatta bu nedenle arkadaşlarının alay konusu oluyordu. ‘Didier, Şampiyonlar Ligi’nde finale mi çıkacaksın? Kendini fazla ciddiye alıyorsun!’ gibi şakalarla kendisine gülen akranlarına tebessüm ile yanıt vererek kararlılıkla çalışmayı sürdürdü. Genç Afrikalı, Levallois’in 17 yaş altı takımında oynadığı dönemde eski Fenerbahçeli futbolcu Srebrenco Repcic ve Christian Pornin tarafından keşfedildi. Bugün, ilk hocalarını minnet ve saygıyla anıyor.
“Srebrenco Repcic ve Christian Pornin’i yaşamımın o evresinde tanıdığım için çok şanslıyım çünkü Onlar bana inandılar ve beni cesaretlendirdiler. Repcic, bana karşı çok nazikti. Hayatta tek bir şans yakaladığınız ve o şansı en iyi şekilde değerlendirmek zorunda olduğunuz fikrini aşıladı.”
Didier Drogba, 2010 yılının Ekim ayında açılışı yapılan Levallois’ın yeni stadyumuna kendi adının verilmesini ‘müthiş bir onur’ olarak değerlendiriyor.
‘Stadyumun açılışını yapmak ve orada oynayan çocuklar ile futbol oynamak için duygusal bir ziyaret yaptım. Bu amatör kulüplerin ayakta kalmaları son derece önemlidir. Çünkü buralar futbolda ve hayatta önemli dersler öğrendiğimiz yerlerdir. Paylaşmayı, bir takımın parçası olmayı, başkalarına güvenip onlara saygı duymayı öğrenirseniz ve bu değerler bazen profesyonellikte kaybolup gidebilir.’
Afrikalı futbolcu Drogba’nın yıldızı Olympique Marseille’de parladı
1998 yılında Le Mans’ta profesyonel kariyerine başlayan Drogba, dört yıl boyunca kendini göstermek için deli gibi çalıştı, profesyonel yaşamın gereklerini öğrendi. Kendisine takımda yer vermek istemeyen teknik direktörü bile kendisini yıldıramadı, Guingamp’a transfer olarak kariyerinde yeni bir sayfa açtı. 2002-03 sezonunda Guingamp’ta parladıktan sonra Fransa’nın en büyük takımlarından birisi olan Olympique Marseille’ye transfer oldu.
Hayran olduğu büyük yıldız Eric Cantona’nın 11 numaralı formasını kendisine uğur yaparak arka arkaya gollerini sıralamaya başladı. Rüyalarına ulaştığını hissediyor, her attığı golü Fildişililer’in geleneksel dansı coupé-decalé ile kutluyordu. Şampiyonlar Ligi’nde oynamış, tüm dünyaya adını duyurmayı başarmıştı. O dönemde yaşadığı Şampiyonlar Ligi deneyimini özgün ifadelerle anlatıyor.
‘Aslında aralıksız devam eden fiziksel yıpranmayla 2.Lig’de oynamak daha zordu. Şampiyonlar Ligi’nde önemli olan teknikti, zamanlamaydı, doğru zamanda hücum yapmak, iyi bir futbol beynine sahip olmak, diğer takımın ne zaman düştüğünü bilmek ve güç dengesini ele geçirmekti. Her şey maçı iyi okumaktan ibaretti ve o sırada ben bunları anlamaya başlamıştım. Bana tüm bunlar çok doğal ve dolayısıyla kolay geliyordu.’
2003-04 sezonunda ‘Onze Mondial’ dergisi tarafından ‘Avrupa Yılın Futbolcusu’ ödülüyle taçlandırıldı, Fransa’da ‘yılın futbolcusu’ ve ‘yılın golü’ ödüllerini kazandı. Olympique Marseille taraftarlarının göz bebeği haline gelmişti. Sezon sonunda büyük bir sevgiyle bağlandığı kulübü tarafından Chelsea’ya satılmasıyla yaşadığı düş kırıklığının kendisinde derin izler bıraktığı kitabında sarf ettiği dokunaklı sözlerden rahatlıkla anlaşılıyor.
‘Taptığım kulüpten gözyaşları içerisinde ayrıldım… Futbolun bir ticaret olduğunu anladım. Kaçınılmaz olanı kabul etmek zorundaydım.’
Didier Drogba’nın futbol stilinde ilk dikkati çeken yönü güçlü fiziğidir. Omuz omuza mücadelerde rakibi yere yıkıp ayakta kalmasıyla bilinir. Uzun boyludur ve havadan gelen toplara kanatlanıp vurur, gol yüzdesi çok yüksektir. Bilekleri yumuşak olmamakla birlikte çok şık hareketlerle rakiplerini geçtiği görülür. İkili paslaşmalarda ve topsuz oyunda çok başarılıdır, süratini kullanarak adam eksilttiğine çok sık rastlanır. Bir teknik direktör için vazgeçilmez bir oyuncudur, bir futbolsever seyir zevki adına aradığı herşeyi Drogba’da bulabilir.
2004 yılında mavi oldu
2004 yılının Temmuz ayında 24 milyon sterlin bonservis bedeliyle Londra’nın mavi-beyazlı takımına transfer olan siyahi yıldız, Chelsea formasıyla çok az futbolcuya nasip olan altın kadar parlak bir dönem yaşadı, dünya futbolunun en renkli futbolcularından birisi oldu. Futbol hayatının her döneminde güven ve sadakat duygularını itici bir güç olarak kullanan siyahi yıldız Chelsea’ya gönülden bağlandı, dokuz sezon forma giydi. Kazandığı başarılar ve yaşadığı unutulmaz maçlar ile çocukluk düşlerinde bile ulaşamayacağı noktalara erişti. Bir UEFA Şampiyonlar Ligi, dört Premier Lig, dört Federasyon Kupası, üç Lig Kupası şampiyonluğu kazanmasının yanında iki kere Altın Ayakkabı ödülüne layık görüldü; Afrika’da iki kere Yılın Futbolcusu seçildi.
Didier Drogba’nın motivasyon kaynağı para değil, manevi değerlerdi.
nlü teknik direktör José Mourinho’nun yönetiminde 2004-05 ve 2005-06 sezonlarında kazanılan iki Premier Lig şampiyonluğundan sonra takımda kalıp kalmayacağı konusunda yaşadığı kararsızlığı takımın lideri Frank Lampard’dan aldığı ‘Takımda kalacağını umuyorum, çünkü Şampiyonlar Ligi’ni birlikte kazanmalıyız’ şeklindeki mesaj sonrasında hissettikleri büyük yıldızların da tıpkı sıradan insanlar gibi moral ve motivasyona ne kadar çok ihtiyaç duyduklarını gösteren ilginç bir örnek olarak göze çarpıyor.
‘Birinin bunu bana söylemesine ihtiyacım vardı… Sırf o mesajı saklayabilmek için uzun süre telefonumu değiştirmedim… Sevildiğini, istendiğini ve değer verildiğini hissetme ihtiyacı benim için her zaman hayati bir motivasyon unsuru olmuştur ve o mesaj Chelsea’daki kariyerimin uçusa geçmesi için ihtiyacım olan tek şeydi… Futbol, bir duygu sporudur. Biz, insanız. Kendimizi duygularımızdan, yaşamlarımızda olup bitenden, sahada yaptıklarımızdan ayrı tutamayız.’
Didier Drogba, José Mourinho ile iyi bir dostluğa sahip
Chelsea’da oynadığı yıllar boyunca çok sayıda teknik direktör ile çalışan Didier Drogba, kendisini Maviler’e kazandıran José Mourinho’nun futbolculara nazik tavırlar ile yaklaştığını ve futbolcular ile onların anadilinde konuştuğu için mesajlarını tam anlamıyla aktarmayı başardığını iletiyor. Buna ek olarak, özgün bir antrenman yöntemi olmasının da saha içindeki başarıya katkıda bulunduğunu eklemeyi de ihmal etmemiş. Öte yandan, yıldızının barışmadığı Felipe Scolari ile ilgili olarak İngiliz futbol kültürünün O’nun için uygun olmadığı gibi bir düşünceye sahip olduğu görülüyor.
Siyahi Yıldız’a göre, saha içi taşkınlıklarının nedeni sporcuların duygusal yoğunluklarıdır.
2008-09 sezonunda UEFA Şampiyonlar Ligi’nde Chelsea ile Barcelona arasında oynanan yarı final karşılaşması sonucunda Barcelona finale kalmayı başarmış ve maç sonucunda Chelsealı futbolcu ve taraftarlar hakemin haksız kararları nedeniyle elendiklerini düşünerek taşkınlık yapmışlardı. Didier Drogba da maç sonrasında saha içindeki taşkın davranışları nedeniyle üç maç ceza almıştı. Siyahi yıldız, bu olaydan yola çıkarak sporcuların yaptıkları taşkınlıkları ilginç bir başlık açısıyla açıklamış.
‘Kuşkusuz o sinir patlamasıyla ağzımdan çıkan bazı sözlerden dolayı pişmanlık duyuyorum… Ama, ben taraftarların içinden geçenleri söylüyordum. Ayrıca, insanların genelde anlamadıkları şey, sahada duygularımızın ne kadar yoğunlaştığıdır. Kendimizi takımımıza ve kulübümüze öyle çok adarız ve o büyük maçlarda kaybedilecek o kadar çok şey vardır ki evet, bazen kontrolümüzü kaybederiz. O durumda kalmadıkça anlamanın zor olduğuna eminim.’
Drogba, 1.5 sezon boyunca Galatasaray formasını terletti.
Ünlü yıldız 2012 yılında Çin Ligi’nde oynadıktan sonra 2012-13 sezonunun ortasında Galatasaray’a transfer olarak Süper Lig’e eşsiz bir renk katmıştı. Kitabında İstanbul’da geçirdiği günler ile ilgili olarak dikkat çekici ifadeler var.
‘İstanbul’da havaalanına gelişim çılgın bir karşılamaya sahne oldu. Beni bekleyen binlerce taraftar vardı. Türkler futbola duydukları aşkla ünlüdürler ve ben de uçaktan adımımı atar atmaz buna şahit oldum.’
2013-14 sezonunun başında Türkiye Süper Kupası maçında Fenerbahçe’ye attığı gole özel bir yer ayırarak İstanbul derbisinin eski bir geleneğine da atıfta bulunuyor.
‘Büyük rakibimize karşı bize kupayı getiren golü attım. Artık tam bir Galatasaray oyuncusu olmuştum! Daha önce hayatımda böyle birşey görmemiştim. Kulüpleri onlar için din gibiydi ve takıma duyulan sadakat, anlaması zor bir şevkle bir kuşaktan diğerine geçiyordu.’
Adanmışlık, başarının sırlarına ilişkin çok önemli ipuçları veriyor.
Didier Drogba, genç sporcuların gözünde büyük bir kahraman olmakla birlikte mesleğinde başarı arayan tüm gençler için de önemli bir örnektir. Ünlü futbolcu hüzün ve gurur dolu yaşam öyküsünü anlatırken başarının sırları adına son derece kritik mesajlar veriyor. Adanmışlık kitabında, yalnızca bir sporcunun anılarını anlatan basit bir özyaşam öyküsünden çok daha fazlası var. Anlatım son derece sade, dili çok kolay anlaşılıyor. Unutamadığı maçlara ayrıntılarıyla yer vermiş. Büyük maçların unutulmaz dakikaları, futbolcu olarak hissettikleri ve taktiksel bilgiler ışığında hayat adına çok yararlı dersler alabilirsiniz. Okumanızı öneririm, zaman ayırdığınız için çok memnun kalacaksınız.
**