Biz öldük çocuk! Hani çıkıp bağırıyorsun ya sokaklarda “şehitler ölmez” diye. Biz senin sayende öldük! Sen haine ses çıkarmadığın her gün öldük! Ama en çok yanımıza yolladıklarına alıştığın için öldük!
Merhaba çocuk, tanıdın mı beni? Tanıdık gelmez mi yüzüm, buruşmuş elim, toprak kokan bedenim? Aldın mı üzerimdeki toprak kokusunu? Dile kolay neredeyse 100 senedir üzerimde o toprak. Şişşt korkma! Henüz ne delirdin ne de gördüğün bir kâbus…
İsmim Ayşe. Senle yaşıt bile değildim harbe katıldığımda. Düşman girince cepheye koştu herkes. “Kadınsın, olmaz.” dediler. Bu topraklara babamı verdim, ağabeylerimi verdim. Anamı verdim. Komşularımı verdim ve anladım ki ya ölecektim ya savaşıp kazanacaktım. Unuttum kadınlığımı, silah tuttu elim. O günden sonra da hiç korkmadım. Çünkü biz inandık o adama. Gözleri sonsuza bakan o yiğide her şeyden çok inandık. İlk babamdı bizden yola koyulan. “Mustafa Kemal Paşa, kurtaracak bu ülkeyi” derken gözlerinin içi parlıyordu. Babam da biz de yanılmadık. Ant içtik, kalırsak hür yaşayacaktık, ölürsek onurluca ölecektik. Bizden sonrakiler başı dik yaşayacaktı.
Peki şimdi senin yüzün neden yere dönük çocuk?
Yüzün yok değil mi yüzümüze bakmaya? Sahip çıkamadın değil mi emanete? Yoldan şaştın, benliğini yitirdin. Önce düşünmeyi bıraktın, ardından sorgulamayı. Birileri gelip ne düşünmen gerektiğini neyi sorgulaman gerektiğini söyledi, sen de uydun.
Yetmedi birileri törpüledi seni; birilerinin adamı olmak için bölmeyi bölüştürmeyi normalleştirdin. Önce sağ – sol diyerek ayırdılar. Sen öldürürken hunharca kardeşini, onlar almak istediğini aldı. Sonrası işkence odaları, rutubetli koğuşlar dolusu insan… Bir bir yaftalandı insanlar. Koğuşlar yetişmedi. Seneler sonra o dönemi anlatan, dönemin ressamı “bir sağdan götürdüm bir de soldan” diyerek özetledi. Doğruydu bir sağdan bir soldan. Peki ya aynı dönemde oluşan PKK? Onlara elbette ki dokunulmadı. Ardından bastılar yaygarayı: Siyaset kötüdür, bulaşan yanar.
Sen tüm bunları düşünüp rahat rahat apolitikleşirken bizler toprağın altında ne zaman akıllanacağını bekledik. Lakin sen, tam da kıvama gelip, düşünmemenin büyük bir meziyet olduğuna inandığında bu kez yüreğinden vurdular. Anlamadın bile! Sen anlamayadur onlar bölecekleri yeri çok iyi biliyorlardı. Önce mezhepleri sivrilttiler, sonra cemaatler hortladı. Ve faili meçhullerin dönemi olan 90’ları yaşadık. Siz toprak üstünde, biz toprak altında… Unutmadan 90’lı yıllar PKK’nın en büyük ayaklanmasını yaptığı dönemdi.
Biz öldük çocuk!
Ne oldu çocuk; yüzün sürekli düşer oldu? Düşmesin çocuk! Gözümün içine baka baka cevap ver: Ben boşuna mı öldüm? Ben sen düşmana el aç, hainin sırtını sıvazla, atanı unut diye mi öldüm? Hani çıkıp bağırıyorsun ya sokaklarda “Şehitler ölmez” diye. Biz öldük çocuk! Biz senin sayende öldük. Sen haine ses çıkarmadığın her gün öldük! Haine sarıldığın gün bir kez daha öldük! Ama en çok yanımıza yolladıklarına alıştığın için öldük! Onlarla aramızdaki fark ne biliyor musun çocuk? Biz savaşarak öldük, onlar siz sustuğunuz için ölüyor! Ne o ağır mı geldi sözlerim?
Tamam çocuk bitiyorum. Hiç katıldın mı bir şehit cenazesine? Katılmadıysan bile elbet araya sıkıştırılmış haberlerde görürsün; imam cemaate sorar: “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye. Orada “Evet” diye bağırmak ne kadar da kolaydır değil mi? Peki ya o musalladaki şehide sorsalar, bize sorsalar, Gazi Paşa‘ya sorsalar? Düşündün mü hiç?
Pardon sen düşünmeyi bırakalı baya olmuştu değil mi? O vakit önce oradan başla çocuk. Düşün bizi, sahip çık bize ve ne olur çıkar başını, toprağın altından. Sahip çık vatanına! Eğer konuşmak istersen ben buradayım çocuk. Dokun toprağa, hissedersin beni. Ben toprağın altında olan lâkin sayende uyuyamayan binlerce şehitten biri. Artık uyan çocuk, uyan ki biz uyuyabilelim!
Salâlar ülkesi: Ruhun şâd olsun şehidim!
Biz şehit torunlarıyız, var mı ötesi?!..