Müzik ruhun gıdasıdır: Büyük bir piyanist olacaktım

Oldum olası sevmişimdir “müzik ruhun gıdasıdır” lafını ve oldum olası sevmişimdir müziğin kendisini. Bu yüzden de hep dinlemekten öteye geçip üretmek istedim, çok denedim gerçekten. İlk önce orgla başladım çünkü büyük bir piyanist olacaktım.

Müzik ruhun gıdasıdır: Büyük bir piyanist olacaktım

Büyük kuzenime büyük heveslerle alınmış ama aynı hızla bir kenara terk edilmiş bir org vardı anneannemde şu anda benim evimde olan anneannemin misafir odasındaki şifoniyerin üzerinde dururdu, dantel işlemeleri olan beyaz bir örtünün altında. Küçük bir şeydi ve arkadaşlarıma aileleri direkt malum müzik mağazasına (isim vermeyeceğim ama herkes bir ara oradan almıştır müzik aletini) gidip en üst model orgları almıştı.

Ben o zamanlar olgunum tabi hiçbir sıkıntı yaratmadan içimde küçük bir imrenmeyle gidiyorum okuldaki müzik hocamızın açtığı kursa. İlk hafta ilk akordumuzu öğrendik. Ben nasıl seviniyorum, evde yedi gün hep onu çalıştım zaten o yüzden herhalde hala bir piyano görünce içim buruk bir şekilde onu çalabiliyorum. İşte bu bir haftada oturdum nasıl da yaptıysam baya baya duygulu olduğuna inandığım bir şarkı besteledim.


Görüyorsunuz sanatçı olacak çocuk kendini belli ediyor

Hayır, madem besteliyorsun git salonda annene babana çal neyi zorluyorsun acaba? Ama yok olur mu? Gittim kursa dersin sonunu nasıl zor bekliyorum var ya, geldi dersin sonu herkes “doğru mu yapıyoruz hocam” falan diyor ve birden bire bir gözlüklü kıvır kalkıp hocam ben beste yaptım diyor. Yapma yapma! Otur işte. Ama yok bir de sahneye çıkıp çalıyım diyor…

İşte öz güven ne kadar zararlı bir şey! Tabi arkadaşlar dalga geçmek için siper almışlar ve bu baskıyı asla umursamadan çıkıp çalıyorum, hatasız. Derin sessizlik hocanın kahkahalarıyla son buluyor. İnanın anım burada kesiliyor keşke daha önce bir yerlerde mesela son notada kesilse ama değil işte ne kadar çocuk da olsanız unutulmuyor, anımı kesen kahkaha benim piyanist olma yolumu da sonlandırmış oluyor anının kesilmiş noktasında.

Bu darbeden sonra kendimi bir süre Metallica’ya vuruyorum

Gelsin Nothing Else Matters gitsin Master Of Puppets. Sonra piyano kursundaki aynı müzisyen adayı küçük grubumuzun velileri bir keman hocası buluyorlar. Amanın bende bir korku…

Sonra diyorum ki bu sefer beste filan yok. Gidip hocayla tanıştık, bize derslerin nasıl olacağından bahsetti ve kemanlar için kollarımızı uzatmamızı istedi. Ben tabi sulak yerde büyümüşüm herkes yarım keman alacakken ben ¾.

Annem diyor hocam zaten büyüyecek tam alsın olmaz mı?

Hoca da anladı mı benim maymun iştahlı olduğumu ne olduysa dedi ki bir bununla öğrensin devam etmek isterse geçersiniz tama daha iyi bir modelle. Devam da etmedim tam kemana da geçmedim. O aralar televizyonda Alişan döktürüyor Cennet Mahallesi’nde anneannem izleyip izleyip diyor bak onun gibi çal, deniyorum deniyorum olmuyor.


Sonra da diyor ki “hiçbir torunum çalamadı bir şey!” Annem diyor ki “hayır anne çok iyi müzik kulağı var Bilge’nin.” Ben bu gazları alıp alp gidiyorum her hafta kursa, derken bana bir soğuma geldi. Neden derseniz olmuyordu. Annemin dediğine göre olan müzik kulağım neredeydi acaba? Hayır, vardı ama neredeydi? Galiba beste yaparken olanı olmayanı harcamıştım.

Kemanla olan bahtsız birlikteliğim yine araya yıllar soktu

Bu arada da Şebnem Ferah dinleyip dolaşıyorum “benim çakıl taşlarım var…” “Artık liseye geçtim ve bir şey çalmalıyım” fikrinden yola çıkarak hala müzik kulağıma olan inancı ve annemle mahalledeki müzik kursuna gittik. Kapıdan müdürün odasına kadar verdiğim bir karar dahilinde ben çello çalacaktım.

Odadan çıktığımda flüte yazılmıştım. Çünkü o günden itibaren beş yıl boyunca beraber çalışacağım dünya tatlısı flüt hocamla tanışmıştık müdürün odasında. Adlarımız aynı ve hatta annelerimizin adları da aynıydı. Ve benim iç dünyamdaki küçük en ufak bir uyarıyla coşan bestekâr diyordu ki aynı mesleğe sahip olacaksınız!

O kadar uzun boylu değil ama gelmiş geçmiş kimseye benzemedi Bilge Hocam her zaman benim yaratıcı olmak için kıpır kıpır olan yanımla ve yeteneksiz yanımla barışık oldu. Bu sayede şu an bir şeyler yapabiliyorum. Sayesinde müzikle ilgili bir alt yapım var ve elime aldığımda saatlerce çaldığım, kutusundan çıktığında kullanıldığı belli olan bir aletim var. Bu benim için anlatılamaz derece büyük bir şans.

Dediğim gibi “müzik ruhun gıdasıdır” lafını çok severim. O gıdamız da olmasaydı bizim halimiz neydi şimdi? Müzik iyi ki var da bazen son ses açıp bazı sesleri duymayabiliyoruz.


Müzik Terapi nedir? Müziğin sağlık üzerindeki etkileri