Depresyon, günümüzün kronik bir hastalığı olarak kendini göstermektedir. Depresyonda, kişinin hayattan zevk almaması, bir amacının kalmaması söz konusudur.
Depresyonda olan kişi tam bir bunalım yaşar. Yaşamın hiç bir anlamı kalmamış ve bireyin enerjisi düşmüştür. Hatta girilen çöküntü kişiyi çepeçevre sararak intiharlara bile neden olabilmektedir.
Bireylerin depresyon yaşamasının hemen herkesin bildiği bir hastalık olduğunu söyleyen Dr. Mehmet Yavuz, “Depresyon kişinin özellikle duygusal mod açısından tam bir çöküntü tablosu” diyerek konu hakkında önemli açıklamalarda bulunuyor.
Toplumsal depresyon, paranoya ve yabancılaşan bireyler… ve depresyon
Toplumu oluşturan en küçük birimler olan bireyler, elbette ki yaşanan toplumsal açmazlar ve bunalımlarla etkileşim halindedir. Nasıl ki bireylerin yaşamış olduğunu buhranlar, toplum içinde salgın gibi yayılabiliyorsa, aynı şekilde toplumsal buhranlar da bireylerinin yaşam kalitesini ve her şeyden önemlisi psikolojisini etkilemektedir. Bu noktada “düşüncelerimizi” hafife almamak gerekiyor. Çoğu kişinin dilinde olan enerji konusuna açıklık getirmek, bireyler için durumu daha da somut hale getirecektir.
Bilimsel yönü ile düşünceler
Düşünceler de aynı maddesel nesneler gibi atomlardan ve onların da daha küçük bölümleri kuant taneciklerinden oluşmaktadır. Neticede düşünce de atomlardan oluşmuş enerjisel bir maddedir. Bu yüzden; toplumu oluşturan fertler, olumlu düşünürlerse evrene pozitif enerji yayarlar; olumsuz düşünürlerinde ise negatif enerji yayarlar. Toplumun geneli olumsuz düşünmeye başladığında, mevcut kitlesel çöküntü hali tüm fertlere yayılır ve toplumsal alanı karamsarlık ve kötümserlik duyguları kaplar.
Toplumsal depresyonun nedenleri
Malesef, toplumsal depresyon, bireysel çöküntü hallerinden çok daha tehlikelidir ve tam bir pandemik yayılım gösterir. Günümüzün Türkiye’sinde yaşanan çalkantılı değişimler, siyasi açmazlar ve buhranlar bir salgın hastalık gibi hızla memleketin tüm fertlerini etkileyebilir. Yaşam kalitesi düşen ve güvenlik ihtiyacı zedelenen bireyler, yazılı ve görüntülü medya, sosyal paylaşım siteleri gibi iletişim kanallarının da etkisi ile kötümser bir yaklaşım ve karamsar bir bakış açısı sergilemeye başlar.
Korku, insan hayatını sürdürebilmesi için doğal bir duygu olsa da fazlası zararlıdır. Çünkü korkusuz insanlar psikopatça ve sosyapatça hareketler yapabilirler. Yasalardan ve cezalandırılmaktan korkmadıkları için şiddete dayalı davranışlardan çekinmezler. Böyle antisosyal sosyopat kişileri zaman zaman her yerde görmek mümkündür. Korkunun fazlası durumunda ise kişiler gereğinden fazla savunma içgüdüsü ile hareket ederler.
Bu da insanların kitlesel olarak bir depresif moda girmelerine neden olur. İlişkiler ve sosyal münasebetler bir anda asgariye iner
İnsanlar savunma ve korunma içgüdüsü ile alışveriş merkezlerinden uzak durmaya başlarlar, restoranlar boşalır. Eğlence merkezleri iflasın eşiğine gelebilir. İnsanlar ancak zaruri ihtiyaçları için para harcamayı düşünürler.
Toplumsal depresyon, ekonomiyi yok ediyor
Mevcut karamsar tablo nedeniyle onlar için gelecek belirsizdir ve özgüvenleri yok denecek kadar azalmıştır. Bu yüzden tüm parasal aktiviteler askıya alınır. Ekonomi, hayatın her noktasında geriye doğru gitmeye başlar.
Bireylerin, yaşanan olumsuzluklardan dolayı bir anda rutin para trafigini kesmeleri nedeniyle kademe kademe her işletme zarar görür. Özellikle tam gelişmemiş ülkelerde, insanların kendi para birimlerine güvenleri sarsılır. Kendi ulusal şirketlerine, finans kurumlarına olan itimatları azalır ve borsa kan kaybeder. Böylece bireyler, yabancı para ya da altın gibi daha güvenli gördükleri yatırımlara kaymaya başlar. Böylece altın ve döviz değerlenir.
Sonuç itibariyle toplumsal depresyona ve bunun daha da kötüsü olan toplumsal panik atağa girilmemesi için; yaşanan yönetimsel veya afetsel krizler, olabildiğince sakin ve soğukkanlı karşılanmalı, toplumu gerecek, karamsarlığa sevk edecek açıklamalardan uzak durulmalıdır. Bu anlamda medyanın yaklaşımı da çok önemlidir
Tüm organları ile medya, yatıştırıcı ve sakinleştirici bir konum üstlenmeli, krizin aşıldığına dair telkinler verilmeli ve özellikle yöneticiler tarafından toplumu rahatlatan ikna edici açıklamalar yapılmalıdır. Toplumsal depresyonun en hızlı yayılan bir salgın hastalık olduğunun bilincinde olmalıdır. Toplumu bir kaos ortamına sokmamak için “kol kırılır yen içinde” misali gerekirse büyük yönetimsel olumsuzlukları ötelemelidir. Ülke genel itibarla sakin ve mantıklı düşünmeli, gerekirse mevcut olumsuzlukları daha sakin ve uygun ortamlarda çözmek için ertelemeli ve geleceğe bakmalıdır.
Bu yüzden mevcut kriz ortamını abartarak ve ajite ederek halka vermek çok daha vahim sonuçlara neden olabilir.