Koku alma bozukluğu nedir?

Dost sohbetine eşlik eden kahvenin kokusuyla da huzur verdiğini biliyor muydunuz? Koku alma bozukluğu nedir? Belirtileri ve tedavisi nasıl?

Ya yediğiniz yemeğin lezzetini sahip olduğu aroması ve kokusundan aldığını? Mis gibi kokan bir çiçeği en son ne zaman içinize çekerek kokladınız? Sıcacık bir simit ya da sıcak bir çikolata kokusuyla huzur duydunuz mu hiç? Pek çoğumuz kokuları doğru algılamadığının farkında olmayabilir. Oysa koku alma bozukluğu toplumun 5’te 1’ini etkileyen önemli bir sorun! Peki koku ve tat alma duyusu olmayan kişiler, hayatı nasıl algılıyor, bu duyularını geri kazanmaları mümkün mü?

4-5 Mayıs 2018 tarihlerinde Acıbadem Taksim Hastanesi’nde düzenlenen 1. Uluslararası Koku ve Tat Sempozyumu’nda bu sorular cevap buldu; hastaların öyküleriyle birlikte koku ve tat alamayanların dünyasına tanık olundu. Sempozyum öncesi düzenlenen Basın Toplantısı’nda, koku ve tat alamayan kişiler için özel olarak hazırlanan Anozmik menülerden, uygulamalı koku testine kadar farklı deneyimler yaşandı. Katılımcılar koku ve tat ilişkisini öğrenirken, koku körlüğü’nün tedavi yöntemlerini, alanında isim yapmış uzmanlardan dinledi.


“Tiroit hastalıklarından diyabete birçok nedeni var!”

Yerli ve yabancı, alanında önde gelen uzmanların katılımıyla gerçekleştirilen Uluslararası Koku ve Tat Sempozyumu’nun Başkanı, Acıbadem Taksim Hastanesi KBB Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Aytuğ Altundağ, koku alamamanın önemli bir hastalık olduğunu, bu sorunla yaşayan binlerce kişi olduğunu belirtirken, hastalığın tedavisine yönelik yenilikler hakkında bilgi verdi.

Koku alma bozukluğunun birçok nedeni olduğunu belirten Doç. Dr. Aytuğ Altundağ “Koku alma bozukluğunun burun ve sinüs hastalıkları, üst solunum yolu enfeksiyonları ve kafa travmaları gibi sık bilinen nedenleri dışında, sıklıkla gözden kaçan ama klinik pratiğimizde pek çok açıdan önümüze çıkan nedenlerinden bazıları da Endokrinolojik problemler ve Toksik nedenlerdir. Diyabet, Hipotiroidi gibi hastalıkların yanı sıra hava kirliliği gibi pek çok toksik faktör de koku alma bozukluğuna yol açarak, yaşam kalitesini ciddi ölçüde düşürüyor” diye konuştu.

Doç. Dr. Aytuğ Altundağ “Daha önce pek çok koku alamayan hastaya tıpta bir çözüm olmadığı söyleniyordu, artık tanımladığımız güncel tedavi metotları ve erken teşhis sayesinde koku alma duyusunu yitiren pek çok insan tekrar koku alma yeteneğini kazanıyor” dedi.

Uzun yıllardır bu alanda önemli çalışmalar yapan ve ülkemizi de yurtdışındaki pek çok toplantıda bu alandaki çalışmaları ile temsil eden Doç. Dr. Aytuğ Altundağ “Artık sadece koku duyusunu sonradan yitirmiş kişilerin tedavisi değil, aynı zamanda doğuştan koku alamayan kişilerin destek ve rehabilitasyon süreçlerini, beslenme şekillerini, sosyal yaşamda güvenlikleri için gerekli eğitimleri de planlıyoruz.

Bu amaçla 18 ülkenin ortak olarak çalışmaya dahil olduğu proje kapsamında çocukluk çağında erken dönem koku alma bozukluğu olan çocukların tespiti için “Evrensel Koku Testi”ni geliştirdik ve bu testin çocuklara uygunluğunu da sağladık” dedi.


“Koku alma bozukluğu hastası olduğunu bilmeyenler var!”

2 gün süren sempozyum yerli ve yabancı katılımcıların ilgi odağı oldu. Koku bilimi alanında dünyadaki önemli isimlerden Almanya Dresden Üniversitesi’nden Prof. Dr. Thomas Hummel, yeni koku alma teorileri üzerine çalışan ve her molekülün farklı titreştiği ve bu titreşimlerle farklı kokular yaydığını vurgulayan İngiltere’den Dr. Simon Gane, çocuklarda erken dönem koku alma sorunları üzerine uzmanlaşan Almanya’dan Dr. Valentin Schriever, koku alma bozukluğunun teşhisindeki yenilikler üzerine araştırmaları olan Acıbadem Taksim Hastanesi Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Düzgün Yıldırım, kokuların kültürel olarak tarihini anlatan Vedat Ozan, bu uzmanlardan sadece birkaçıydı.

Çocuklarda erken dönem koku alma sorunları üzerine önemli çalışmalara imza atan Dr. Valentin Schriever toplantıda yaptığı konuşmada, koku bozukluğu hastası olduğunu bilmeyen pek çok kişi olduğunu belirterek “Öncelikle Türkiye’de ilk defa düzenlenen böyle kapsamlı bir toplantıda bulunmaktan onur duyuyorum. Artık işitme seviyesinin erken dönemde tespiti gibi koku duyusunu da erken yaşlarda test etmek istiyoruz. Çalışma arkadaşım Doç. Dr. Aytuğ Altundağ ve diğer bilim insanları ile ortak olarak ürettiğimiz ‘yeni koku testi’ bu amaca hizmet edecektir” dedi.

Koku alma kaybı depresyona bile neden olabiliyor

Toplantıya Almanya Dresden Tıp Fakültesi Koku ve Tat Kliniği’nden katılan Prof. Dr. Thomas Hummel koku alma bozukluklarının genel bir rahatsızlık olduğunu belirtirken bu sorunun toplumun beşte birini etkilediğini söyledi. Koku alma kaybının temel nedenlerinin viral üst solunum yolu enfeksyonu, sinüs-burun hastalıkları ve baş travmaları olduğunun altını çizen Prof. Dr. Hummel, bu rahatsızlığa kulak burun boğaz hastaları arasında da çok sık rastlandığını vurguladı. Koku alma duyusunun kaybının; yemekten zevk alamama, yemekten zehirlenme ve sigara kokularını fark edememe gibi rahatsızlıklara yol açtığını belirten Prof. Dr. Thomas Hummel sözlerine şöyle devam etti: “Koku alamama bir ölçüde sosyal ortamlarda ve iş hayatında zorluklar yaratmaktadır. Çoğu hasta bu kısıtlamalarla başa çıkabilmektedir ancak az bir oranda da olsa bazı hastalarda yaşam kalitelerini etkileyen önemli kısıtlamalar ve depresyon gözlemlenmektedir.”

“Koku yaşamsal önem taşıyor!”

Kokunun kültürel tarihiyle ilgili araştırmalarıyla tanınan, önde gelen uzmanlardan Parfümör, 4 ciltli Kokular kitabının yazarı Vedat Ozan da toplantıda yaptığı konuşmada; koku ve tat duyusunun yaşamsal öneme sahip olduğunu belirterek “Örneğin; olası bir gaz kaçağı ya da zehirli maddelere maruziyet esnasında koku duyusu erken uyarı sistemi gibi çalışırken, koku duyusunu kaybeden kişi hem ölümcül risklere karşı savunmasız kalıyor hem de yaşam kalitesinde ciddi oranda azalma meydana geliyor. Koku duyusunun başrolde olduğu ve insanlar için yaşamsal önem taşıyan birçok şey var” dedi.

Ülkemizde ve dünyada milyonlarca kişinin karşı karşıya kaldığı bu hastalığa, düzenlenen etkinlik sayesinde farkındalık oluşacağını belirten Vedat Ozan, kahve kokusuna da değinerek şöyle konuştu: “Küçük kırmızı bir meyvenin tohumları olan kahve, Afrika’da yetişmeye başlayıp tüm dünyaya yayılmış ve tarihin gidişatında birçok şeyi değiştirmiştir. Hatta bazı tarihçiler, kahve ve kahve evleri olmasa aydınlanma çağının mümkün olmayacağını ileri sürmektedirler. Ayrıca kahve, kamu diplomasisinin ilk araçlarından biri olmuştur. Yapılan araştırmalar kahve gibi kahve kokusunun da insan psikolojisini olumlu etkilediğini ortaya koyuyor.”

Anozmik Aşçı yaşadıklarını anlattı


Aşçılık eğitimi alıp 1 sene Kıbrıs’ta aşçılık yaptıktan sonra geçirdiği kaza sonucu koku ve tat alma duyusunu kaybeden Onur Demirbaş, yaşadığı bu durumun meslek hayatını nasıl etkilediğini ve yaşadığı sorunla mücadelesini anlattı. Doç. Dr. Aytuğ Altundağ’ı bulup onunla başlayan hasta doktor ilişkisinin, kendisinde başka bir farkındalık oluşmasını sağladığını söyleyen Onur Demirbaş, “Aytuğ bey bana “Neden birlikte koku alamayan insanlara yönelik yemekler hazırlamayalım” dedi ve onun yönlendirmeleriyle bu menünün felsefesi olduğunu öğrendim. Sonrasında Doç. Dr. Aytuğ Altundağ’ın tedavisi ile tekrar koku almaya başlasam da başka insanlara yardımcı olmak için Türk mutfağına özgü tatlarla yeni bir mutfak oluşturmaya çalışmaktayız” diye konuştu.

Kokular nasıl oluyor da anıları hatırlatıyor?


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.