Dolandırıcılar kurbanlarını nasıl seçiyor? En ünlü akademisyenlerin veya profesörlerin bile dolandırıcı çetelere kurban gittiğini ve mağdur olduklarını gözlemliyoruz.
Dolandırıcılar kurbanlarını nasıl seçiyor? Suçlu ve mağdur psikolojisi
İnsanlar güvenmek ve inanmak isterler. Bir diğer yandan kazanmak herkesin egosunu tatmin eden bir davranıştır. Kişiler aslında kazanım sağlayabilmek adına bu işte kurban olurlar. Bu durumda tahmin edileceği üzere, kâr sağlayabilmek adına herkes mağdur duruma düşebilir.
Freud, kızı Anna’ya bir mektup yazar ve şöyle der; “Sevgili Anna, en güvendiğin insanlardan kötülük görüp üzülmen güçsüz biri olduğun anlamına gelmez. Fizik kurallarına göre; sırtını dayadığın bir nesne birdenbire giderse, sen de o yöne doğru devrilirsin. Yani bunun güçsüzlükle alakası yok.”
- Dolandırıcılığa maruz kalarak kayıplara uğrayan kişi kendini cezalandırma yöntemini seçer mi?
- Mağduriyet yaşayan birinin asla yapmaması gereken psikolojik hasarlara sebep olacak davranışlar nelerdir?
- Ruhsal bunalıma girmemek için neler yapabilir?
- Dolandırıcılığa maruz kalmış kişinin psikolojik destek alması gerekir mi?
- Dolandırıcılar kurbanlarını nasıl seçer?
Deşifre ismini verdiğim dolandırıcılık türlerini işleyen röportaj serisinde suçlu ve mağdur psikolojisi üzerine pek çok soruyu Uzman Psikolog Meryem Ayluçtarhan‘a sordum. Tüm cevaplar çok çarpıcı.
Dolandırıcılığı psikolojik açıdan tanımlayabilir misiniz?
Dolandırıcılık günümüzde bir meslek halini alan, insanların maddi ve manevi varlıklarını sömürerek kendi çıkarlarını gözeten ve kendini kazanmış hisseden insanların yaptığı faaliyetler bütünüdür.
Bu kişilerin dolandırıcılık yapmasında ve başarılı olmalarındaki en önemli nokta ise inandırıcı olmalarıdır. Mağdurlara güven satarlar ve bu bağlamda da mağdur kişinin kendi haklarını onlardan daha çok savunduklarına inandırırlar.
Dolandırıcılar neden başarılı oluyor?
Dolandırıcıların başarılı olmalarını sağlayan önemli nokta inandırıcılıklarının kendileri tarafından da onaylanmasıdır. Kişi, planladığı dolandırıcılığa kendisi de inanır. Kurmuş olduğu yalan dünyasını gerçek olarak tanımlar. Buna psikolojide “False consiciousness” de denir. Yani “Kendini Gerçekleştiren Kehanet”.
Bir şeyi kırk defa tekrarlarsan ona artık inanırsınız ve gerçekmiş gibi yaşarsınız. Bu söylemler genelde gerçek olmayan ve kişileri buna inandıranlar tarafından yapılır. Örneğin; birine devamlı olarak zeki olduğunu vurgularsanız, kişi zeki olduğuna tamamen inanır.
Psikolojik açıdan dolandırıcılık (suç işleme) eğilimi kimlerde olabilir?
Suç işleme eğilimi aslında tüm insanların özünde var olabilen bir eğilimdir. Ancak ahlak ve değerler düsturlarına önem vermek ve kötüyü seçmenin bize zarar getireceğine olan inanç, suçlardan ve yanlışlardan uzak durma eğilimini arttırır. Bu bağlamda da suç işleme ve dolandırıcılık tanımını bir kişilik bozukluğu veya psikolojik bir rahatsızlık gibi biyolojik psikoloji anlamında tanımlamak mümkün değilken; sosyal çevre ve ilişkiler yönünden sosyal psikoloji alanında ele almak mümkündür.
Bütün insanların kötüyü seçme olanakları vardır. Ancak temel inanışlar anlamında eksik ve yanlış büyütülen bireyler dolandırıcılığı kötü ve suç olarak algılamazlar. Suç işleme eğilimindeki kişilerin psikolojik yapısı yapılan araştırmalarda; buna hakkı olduklarını ve onların başka bir seçeneği olmadığını doğrulamıştır.
Psikolojide nature vs nuture tartışmalarını genel olarak yaparız. Bu bizim kişilik yapımızın oluşumunda doğuştan gelen gen yapısı ile mi yoksa büyütülme şeklimizle mi kişiliğimizin oluştuğunu tartışır. Her ne kadar karakteristik özelliklerimiz genetik anlamda bizleri etkilese de yetişme ve yetiştirilme şekli, kişiliğimizi oluşturan en temel noktadır.
Eğer her yanlış yaptığınızda onay ve aferin alırsanız, o davranışa meyliniz artar. Ödül ve cezaların bu anlamda da işlevsel olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla mendil satan veya dilenen çocukların o akşam eve getirdikleri miktarla duydukları pozitif dönüşler onlara iyi bir iş yaptıklarını gösterir. Bir diğer yandan ise aynı çocuğun okul başarısı takdir edilmezse çocuktaki yönelim değişir. Bu anlamda da çocuk yetiştirmenin ve çevrenin önemini bir kez daha vurgulamak isterim. Kimse dolandırıcı doğmaz, ama dolandırıcı olur.
Suç işlemede psikolojik yapının işlevi sizce nedir?
Suç işleyen kişilerin veya bir diğer söylemle dolandırıcıların psikolojik yapıları incelendiğinde en çok karşımıza çıkan durumun bağımlılık olduğunu görüyoruz. Bağımlılık, beyindeki haz alma yani dopamin hormonunun azalmasıyla başlar. Dopamin miktarı azaldığında ise vücut bunu tekrar geri kazanmak için kendine spesifik bir haz odağı seçer. Bu durumda bağımlılık oluşur.
Örneğin; defalarca hırsızlık yapıp ceza alan ve cezası bittiğinde özgür olan kişiler, tekrar hırsızlık yaparak hayatlarını sürdürürler. Hatta cezaevlerinde de aynı davranışı göstermeye devam ederler. Buna bir çeşit bağımlılık diyebiliriz.
Yapılan araştırmalarda da şuan psikolojiye yeni bir kavram, dolandırıcılık bağımlılığı getirilmesi planlanıyor. Bir diğer yandan ise suç işleyen kişilerde durumun yanlış olmadığına ve buna hakkı olduğuna inandığı bir bilişsel çarpıtmadan söz etmek mümkün. Bunun için yakalanan kişilerin bilişsel anlamdaki “benlik” sorgusu ve “temel inançlar” alanını ele alarak bu mekanizmaya çalışmak psikolojik yapıyı değiştirebilir.
Dolandırıcılar nasıl kişilik özelliklerine sahip?
Dolandırıcıların kişilik özelliklerini ele almak araştırmalara bağlı kalarak mümkündür. Bu anlamda dolandırıcıların ortak özelliği bu işi başarabilmeleri için kendine güvenli olmalarıdır. Kendinden emin ve söylediklerinde tereddüt duymayan kararlı kişiler olduklarını söyleyebiliriz.
Dolandırıcıların yaptıkları her ne ise, sizi bastırabilir ve “ama” olarak getirdiğiniz bütün sorulara sizi ikna edici açıklamalarda bulunabilirler.
Kişilerin etkileyicilik düzeyleri de aynı şekilde yüksektir. Durumla ilgili olarak bu ayrıntıya da yer vermek isterim; bir kimsenin anlatımı ve konuşması sırasında yapılan araştırmalar gösteriyor ki, kişilerin söyledikleri içerikten daha önemli yüzdeye sahip olan ses tonu ve vücut dilidir.
Bazen insanların söyledikleri içerikleri yetersiz bulsak bile onların kendinden emin duruşları ve hitap şekilleri bizi etkiler ve tamam deriz. Dolayısıyla pasif ve sessiz kişiler değil, aktif ve kendinden emin dışadönük kişilik özelliklerini dolandırıcılık alanında ele almak mümkündür.
Tüm uyarılara rağmen insanların dolandırıcılık mağduru olmasını nasıl açıklıyorsunuz?
Durum dâhilinde incelemeler yapıldığında, eğitimli veya eğitimsiz kişilerin mağdur olduğunu ayırıcı bir tablo ile göremiyoruz.
En ünlü akademisyenlerin veya profesörlerin bile dolandırıcı çetelere kurban gittiğini ve mağdur olduklarını medya aracılığı ile gözlemliyoruz. Dolayısıyla tek-tip bir kesimin ayrımından bahsedemeyiz.
İnsanların ortak özelliklerinden biri her ne kadar şüpheci yaklaşım göstersek bile itimat ve güven kurmak üzerinedir. İnsanlar güvenmek ve inanmak isterler. Bir diğer yandan kazanmak herkesin egosunu tatmin eden bir davranıştır. Kişiler aslında kazanım sağlayabilmek adına bu işte kurban olurlar. Bu durumda tahmin edileceği üzere, kâr sağlayabilmek adına herkes mağdur duruma düşebilir. Burada ayırıcı olan tanı, güven duyulmak istenen kurumun veya kişilerin bağlı olduklarını iddia ettikleri merkezleri kontrol edebilmektir.
Dolandırılma konusunda insanların alabileceği önlemler oldukça fazla anlatılıyor, peki psikolojik olarak kişinin bu konuda bir savunma mekanizması oluşturması mümkün müdür? Kendimizi koruyabilir miyiz?
Kendimizi psikolojik anlamda koruyabilmek için güven duymadan önce kontroller sağlamaktan geçecektir. Bu anlamda da içinde olduğumuz durumu dışarıdan gözlemleyebilmek mümkün bir durum değildir.
Kendi inandığımız ve güvendiğimiz kurum veya kişilerden bir dış gözlem yapabilmesi adına destek alabiliriz. Karar vermeden önce kendimizin kazanımları olacakken danıştığımız insanların kazanımı olmayacak ve daha objektif bakabilme yetisine sahip olabileceklerdir. Bu durumda dikkatli olabilmek ve güvenliğimiz için çalışan kurumlardan özellikle gerçek destek sağlamak bizleri yanlış bir iç görüden koruyabilir.
Dolandırıcılar, mağdurlarını nasıl seçerler?
Öncelikle sosyal medyalar aracılığı veya online sistemde ne kadar var olduğumuz önemli bir ayrıntıdır. Mahremiyetin gizliliği ve sınırların kalkmasıyla dolandırıcı çetelerinin de paralel olarak arttığını gözlemleyebiliyoruz.
Teknolojinin ve medyanın bizler için iyi olduğu kadar kötü tarafları ve kötüye kullanım alanları da mevcut. Bugün, sahte diplomalar, sahte kişiler kurmuş oldukları profil ve logolar sayesinde en temin edici noktalara ulaşabiliyorlar. Bu bağlamda da dolandırıcı çetelerinin veya kişilerinin de önemli bir araştırma sonrasında seçim yaptıklarını görebiliyoruz.
Oturduğunuz semtlerden kullandığınız markalara kadar sizleri araştırabiliyor ve tanıyorlar. Öylesine seçilen zengin insanlar değil, kişilerin tüm özellikleriyle kurban olması söz konusu. Genel anlamda ise 35 yaş üstünün daha çok kurban edildiğini söylemek mümkün. Çünkü genç popülasyon meşgul ve hızlı yaşıyor. Dolandırıcılar ise onları dinleyebilecek bir kesime ihtiyaç duyuyor.
Mağdur dolandırıldığını öğrendiğinde nasıl bir psikoloji içine girer?
Öncelikle mağdur olan kişilerin bu durumu kabul etme evresine girmeleri söz konusudur. Size yapılan bir hatanın öncelikle her psikolojik süreçte olduğu gibi kabulü yaşanır. Bu durum biraz uzun sürebilir. Çünkü insan yapısı gereği ümit vardır.
Kabul aşamasından sonra içe kapanma ve bunu nasıl ve kiminle paylaşacağını düşünür. Çoğu mağdur, kendisini kötü hissettiren bu durumu da paylaşmakta zorlanır. Bu bağlamda, mağdurun tek başına olmadığını ve bunun herkesin başına gelebilen bir durum olduğunu hatırlaması kendisini etiketlemesini önleyecektir. Bu sayede de kendisini destek alarak affetmesi önemlidir.
Dolandırılmayı bir travma olarak ele almak mümkün mü? Böyle bir durumda ne yapılmalıdır?
Evet, bu durumu size şöyle açıklayayım; Freud, kızı Anna’ya bir mektup yazar ve şöyle der; “Sevgili Anna, en güvendiğin insanlardan kötülük görüp üzülmen güçsüz biri olduğun anlamına gelmez. Fizik kurallarına göre; sırtını dayadığın bir nesne birdenbire giderse sen de o yöne doğru devrilirsin. Yani bunun güçsüzlükle alakası yok.”
Dolandırıcılık maddi veya manevi anlamda meydana geldiğinde bizler kayıplar yaşarız. Bizim yaşadığımız her kayıp ise psikolojik gücümüze göre bizi belirli bir şiddette travmaya sokabilir.
Dolayısıyla yaşanan durum sonrasında bizler psikolojide üç tepki olduğunu açıklarız; “fight, flight, freeze” yani kavga etmek, kaçmak veya donmak.
Travma sonrasında da kişiler bu üç davranıştan birini veya kademeli olarak hepsini gösterebilir. Bu durumda da yaşanılan her travma içsel bastırışla artacağı bilindiği için şahsi önerim, sosyal destek veya psikolojik destek alınması yönündedir.
Mağduriyeti yaşayan kişi, diğer ruhsal bunalımlara girmemek için neler yapabilir?
Mağdur kişilerin durumun kabulünden sonra en sağlıklı desteği alabilmesi ve şokun anlatılmasından sonra ise normal hayatına devam edebilmesi aynı zamanda işlevselliğini yitirmemesi ruh sağlığı çalışanları tarafından belirlenen en önemli noktalardır.
Kendisini suçlamama ve etiketlememek “Ben akılsız olduğum için böyle oldu. Yeterince zeki değilim.” gibi suçlamalardan kaçınması gerekir.
Bizler her zaman kendi yanlışlarımızın bedelini değil bazen de başkalarının yanlışlarının bedelini ödeyebiliriz. Bu durumdan kurtulmanın ise en önemli yolu etiketleme, aşırı genelleme, suçlama gibi bilişsel çarpıtmalardan kaçınmaktır.
Dolandırıcılığa maruz kalarak mal veya para kaybına uğrayan kişi kendini cezalandırma yöntemini seçer mi? Kişi böyle bir psikolojiye girdiğini nasıl anlayabilir? Ne yapmalıdır?
Evet, bu mümkündür. Dolandırılan kişi kendini etiketleme gibi bilişsel çarpıtmalar gösterdiğinde, aşırı suçlama durumu meydana gelir. Kendini veya bir başkasını suçlayan kişinin yapacağı davranış elbette cezalandırma ile sonuçlanacaktır. Ancak kendimizi cezalandırma davranışını gösterdiğimizde aslında kendimize en acımasız durumu sergilemiş oluruz.
Cezalandırma davranışının gösterilmesi ise, içe kapanma, sosyal izolasyon ve devamlı olarak kendisine öz saygı ve öz şefkat değerlerinin azalmasıyla meydana gelir. Kendisini artık beğenmez, saygı duymaz ve korumaya ya da bakım göstermeye devam etmez. İşlevselliğini yitirebilir. Bu ruh durumunun uzun sürmesi halinde psikolojik destek alınması gerektiğine inanıyorum.
Dolandırıcılığa maruz kalmış kişinin psikolojik destek alması gerekir mi? Psikolojik destek gerekiyorsa nereden ve kimlerden almalıdır?
Dolandırıcılığa maruz kalan her kişinin psikolojik destek alması gerekmez. Her bireyin psikolojik gücü ve ruh durumu birbirinden ayrıdır.
Bu durumu Prof. Dr. Medaim Yanık Hocamız şöyle tanımlar; “Herkes enkaz altında kalır, ama herkesin kolu kırılmaz”. Dolayısıyla yukarıda bahsetmiş olduğum işlevsellik kaygı, suçlama, cezalandırma veya bilişsel çarpıtmalar meydana gelir ve üç haftadan fazla kalıcılık gösterirse destek alınmalıdır. Bu kararı kişiler kendi ruh dünyalarını gözlemleyerek vermelidir.
Psikolojik destek gerektiğinde, mağdur olan kişi maddi ve manevi anlamda kendisine en yakın ve güvenebileceği, gücünün yetebileceği kurumu veya kişiyi seçmelidir.
Dolandırıcılığa maruz kalmış kişinin psikolojik gereksinimleri nelerdir?
En önemli psikolojik gereksinim kendisini veya çevresi tarafından yargılanmamaktır. Kendisini devamlı yargılama veya devamlı beyninde cevap bulamadığı sorular silsilesine cevap aramamaktır.
Zihinde devamlı sorulan ama cevabı olmayan sorulara bizler ‘ruminasyon’ deriz. Bu ruminasyonlar kabulü ve iyileşmeyi engelleyen “Acaba böyle mi yapmalıydım?” şeklindeki bitmeyen ve zihin tarafından tekrar edilen soru şekilleridir. Kişi bunlara cevap bulamaz ve devamlı düşünür. Akabinde de uyku bozuklukları meydana gelir. Bundan dolayı sorgulama ve yargılamadan kaçınmak en önemli psikolojik gereksinimdir.
Dolandırılma sebebiyle maddi mağduriyetler yaşayan birinin asla yapmaması gereken psikolojik hasarlara sebep olacak davranışlar nelerdir?
Dolandırılma sebebiyle mağduriyet yaşayan kişi, kaybı maddi veya manevi olsun mutlaka sosyal desteği gerekirse psikolojik desteği kabul etmelidir. Bilişsel çarpıtmalar (etiketleme, genelleme), suçlamalar ve kendini cezalandırma gibi davranışlar mağdurun sosyal hayattan, iş hayatından bir süre sonra izole olmasını aynı şekilde çoğunlukla gece gelen ruminasyon şeklinde tekrar eden olumsuz düşünceler ise uyku bozukluklarına sebebiyet verebilir.
Depresyon, Travma Sonrası Stres Bozukluğu gibi ruhsal bozukluklara yakalanmamak adına kişinin kendini gözlemlemesi ve ihtiyacı olan desteği temin edebilmesi gerekir.
Biyografi: Uzman Psikolog Meryem Ayluçtarhan
Meryem Gülteki Ayluçtarhan, 1992 İstanbul doğumludur. Lisans eğitimini İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı ve Psikoloji bölümlerinde tamamlamıştır. Aynı süreçte Yıldız Teknik Üniversitesi SEM işbirliği ile düzenlenen Pedagojik Formasyon eğitimini almıştır. Gönüllü olarak Project Lift dahilinde travma mağduru olan Suriyeli göçmen çocuklara psikolojik destek projesinde stj. psikolog olarak yer almıştır.
Yüksek lisans eğitimini Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uygulamalı Psikoloji alanında bibliyoterapi teziyle tamamlayarak Psikoloji Uzmanı unvanını almıştır. Bu süreçte Üsküdar Üniversitesi işbirliğiyle düzenlenen Sanat Terapisi eğitimi, Aile ve Çift Terapisi süpervizyonlarını da başarıyla tamamlamıştır. Akademik hayatına Klinik Psikoloji Doktora aday öğrencisi olarak devam etmektedir.
Eğitim hayati boyunca çeşitli yayınevleriyle çalışmış, çevirmenlik, raporlama ve kitap eleştirisi üzerine metin yazarlıkları yapmıştır. Akademik anlamda edebi metin çevirileri yayınlanmıştır. Eğitim kurumlarında eğitmenlik ve motivasyon koçluğu yapmıştır.
2 yılı aşkın süredir ofisinde danışan almakta ve psikolog olarak kariyer hayatına devam etmektedir. İlgi alanları yetişkin ve ergen psikolojisidir.
Türkçe ve İngilizce olarak özel derslerini de yürütmektedir. Özel çalışma alanları; psikoloji, edebiyat ve dil öğrenimlerinin birlikte kullanımı üzerinedir. Disiplinler arası çalışmalarına etmektedir. Kadem Vakfı üyesidir. Evlidir.