Yurt dışı izlenimleri – Bölüm 4: Hayatı ‘reset’lemek gibi bir şey!

Yurt dışı yaşamın zorlukları: Hayatı ‘reset’lemek gibi bir şey! Bir sabah bir bakıyorsunuz ki, ekmek almak için gideceğiniz yakınlarda bir bakkal/bir fırın yok. Şöyle tavşan kanı bir çay içeyim dediğin bir çay bahçesi yok, ‘Canım simit, lahmacun, döner, beyaz peynir çekti alayım’ desen yok… Yok!

yurt dışı yaşam

Yurt dışı izlenimleri – Bölüm 4

Bana birçok soru geliyor, yurtdışına gitmenin en zor yanı ne diye?


Bu soruyu değişik kişilere değişik zamanlarda sorduğunuzda farklı cevaplar alabiliriz. Benim cevabım ise, yaşınız orta yaş civarındaysa, 40’ınızı geçtiyseniz, ‘bir şeylere yeniden başlamak en zoru!’ derim. Çünkü, deyim yerindeyse “Yaşın kemale erdiği”, “Ununu eleyip eleğini astığın” zaman sen her şeye sıfırdan başlangıç yapıyorsun.

Hayatı ‘reset’lemek gibi bir şey bir nevi.

Bir sabah bir bakıyorsunuz ki, ekmek almak için gideceğiniz yakınlarda bir bakkal/bir fırın yok. Şöyle tavşan kanı bir çay içeyim dediğin bir çay bahçesi yok, ‘Canım simit, lahmacun, döner, beyaz peynir…çekti alayım.’ desen yok… yok…

Bunlar bana zor gelmedi, çünkü her zaman planlı ve programlı yaşadım ve evde ne eksikse liste yapar alırdım. Şimdi de öyle liste yapıp grosmarketlere gittiğimizde ihtiyacım olanları alıyorum. Sorun değil. Öyle başkalarının dediği gibi, çöpü ayrıştırmak, kendi ellerinle her birini ayrı ayrı çöp konteynırlarına atmak da zor değil. Kim evden çıkarsa eline tutuşturuveriyorum.

Çay canım çektiğinde oturup evde kendim demliyorum, termosa koyup parkta içiyorum, her şeyin çaresi var, bir şekilde buluyorum. Zaten hep evde yemek pişirirdim şimdi de öyle yapıyorum, dünya mutfağını sevdiğim içinde zorlanmıyorum, dışarda yemek istediğim de illaki yiyecek bir şeyler buluyorum. Bunlar size zor gelebilir tabii, kişilik ve alışkanlıklarla ilgili hepsi.

Bana zor gelen çaresiz kalmak, elinden gelen bir şey olmaması!

Yani bir iş bulmak ve işe girmek… Senin daha önceki iş tecrübelerini yok sayan veya elde ettiğin diplomaları tanımayan bir ülkedeyseniz, gönderdiğiniz özgeçmiş başvuruları çöp oluyor işveren gözünde. İlk baktıkları şey, ‘Kanada’da bir okul bitirdin mi?’ ve ‘burada bir deneyimin var mı?’ Hiç seninle uğraşmıyorlar, ‘Gel bir tanışalım ya da sana bir şans vereyim.’ diye. İlla ki bir deneyim istiyorlar.

Eğer çok kendinizden emin “Ben çok tecrübeliyim, benim CV’mi gördüklerinde etkilenirler.” diye düşünüyorsan yanılıyorsun. Etkilenmiyorlar kardeşim. Hatta etrafımda tıp doktoru, diş doktoru, eczacı arkadaşlarım var, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesini bitirmişler, Hacettepe Mezunu olmuşlar, ancak diplomalarının denklikleri yok burada.


Ancak uzmanlığın varsa o zaman denklik sınavına girip, kazanırsan uzmanlığını değil ama doktorluğunu saydırabiliyorsun. Bu arada bu sınavın ne kadar zor olduğunu söylememe gerek sanırım. Çünkü etrafımda bu sınavı geçebilen 2 kişi duydum şimdiye dek. Ülkende yıllarca oku, bitir, iş güç sahibi ol, bu alanda para kazan, hatta kendi muayenehaneni aç, fark etmiyor, burada sistem böyle.

Çabalarının sonuç vermemesi…

Kanada çok büyük bir yüzölçümüne sahip, eğer bir yerlere gitmek istiyorsan araba kullanmak en mantıklısı. Bununla birlikte siz de biliyorsunuz ki, ehliyet sahibi olmanız gerekiyor. ‘Benim var, zaten Türkiye’de 23 yıldır kullanıyorum.’ demek bir işe yaramıyor, burada ehliyet sınavına girmen ve kazanman şart.

Koca kadınlar/adamlar, günlerce ders çalışır gibi trafik kurallarını içeren kitabı ve soruları çalışıyoruz. Bilgi testinden beşinci kez geçen de, sürüş testinden beşinci denemesin de geçen de duydum. Koreli, Rus, Amerika birçok arkadaşım hiç bir sınava girmeden Kanada ehliyeti alıyor. Neden çünkü iki ülke arasında diplomatik anlaşma var. Senin ehliyetinin bir kağıt parçasından başka değeri yok.

En fenası, Türkiye’de ehliyeti kimlik olarak da kullanırdım. Burada sınavı kazanınca ehliyeti alıp, el koydular, tartışmak nafile çaba, ancak o şartla ehliyet alabiliyoruz. Mecbur kaptırdık ehliyeti… Ülkeye geldiğimde “kayboldu” deyip yenisini çıkarmak zorunda kalacağım.

İşte bu sebeplerden ötürü birçok kişi biz dahil, burada bir okula kayıt olduk, bitince işe gireriz umuduyla. Bu sürede de part-time iş bulup çalışabiliriz diye umut ediyoruz. Henüz bir sonuç yok. Kanada’nın iki ticari geliri var, 1.si madenler ve gazdan para kazanıyor, 2. si ise eğitim için ülkeye gelenlerin ödediği paralardan. Çok yüksek rakamları telaffuz ediyoruz.

Ülkede sistem bunun üzerine kurulu, stüdyo daire ve tek odalı daireler yapılıyor yeni inşaatlarda, çünkü talep o yönde. Bazen aileden birinin buraya tek başına gelip okumaya başladığını, bir iş bulduğunda da diğer üyeleri yanına çağırdığını görüyorum. Çok sancılı ve yorucu bir süreç, bence aile parçalanmamalı, birlikte güçlüklere göğüs vermeli derim.


Devamı bir sonraki yazımda…

Yurt dışı izlenimleri – Bölüm 1


Funda Umut Pakkal
İstanbul doğumlu... İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü mezunu olup, Maltepe üniversitesinde İnsan Bilimleri ve Psikoloji alanında yüksek lisans yaptı. İnsan Psikoloji konusunda Doktora programına başladı, 22 yıllık öğretmenlikten sonra emekli oldu. Kadıköy Halk Eğitimde "Eğiticinin Eğitimi" öğretmeni olarak çalıştı ve T.C Medeniyet Üniversitesinde "Liderlik" ve "Sosyal Hayatta iletişim" derslerini verdi. Aynı zamanda ICF Profesyonel Koçu olan ve Eğitim Danışmanlığı yapan yazarımız şu anda Kanada da online bireysel koçluk ve eğitim koçluğu seansları yapmaktadır. 20 yıldır pek çok özel ve kamu kuruluşuna kişisel gelişim ile ilgili seminer, konferans ve eğitimler vermektedir. Youtube'ta 'HEmDEm Pazartesi sohbetleri' adı altında birçok videosu bulunan yazarımızın, pazartesileri gelenekleşen sohbetlerini İnstagram hesabından yapmaya devam etmektedir.