Merkezkaçın Merkez’indeki ‘Bostan’

Bir karavana binip savrulduk merkezkaçın gücünden düş gibi sistem dışına…Kıyısında gezdik evet, biraz içeri biraz dışarı. Suya düşen taşımız inceden dalgalar yaymaya başladı. Merak uyandırdı. Özendi merkezkaç dünyasının etki alanındakiler ama çıkmaya güçleri yetebilenler azdı…

abc

Bir avuç insandık, suya savrulan taşlar gibi savrulmuştuk sistemden dışarı.

Biz mesela. Karı koca sıkılmıştık büyük kentin dişlilerinde. İş hayatımız tepe taklaktı. Kredilerle dönmeye çalışıyorduk. Borç borç üzerine, faiz faiz üstüne binerken elde avuçta ne kalmışsa saymıştık var olan düzenin eline. Elde bir biz kalmış görünüyorduk. Yıllardan 2007 idi. Birden hızlandım nasıl bilmeden ve kalan her şeyi düzen istediği için değil, ben istediğim için dağıtıverdim çevreme. Eşimi giysilerini versin diye sarhoş ettim önce itiraf ediyorum. Bir karavana binip savrulduk merkez kaçın gücünden düş gibi sistem dışına.


Kıyısında gezdik evet, biraz içeri biraz dışarı.

Suya düşen taşımız inceden dalgalar yaymaya başladı. Merak uyandırdı. Özendi merkezkaç dünyasının etki alanındakiler ama çıkmaya güçleri yetebilenler azdı. Ağır çekim bir filmin kareleri gibi ilerledi resimler. Ülkenin batısında ama kıyısında değil, dağ başında bir köye kondu karavanımız. Ondokuz haneli, okulsuz, bakkalsız, doktorsuz. Keçisi bol. İnsanı keçileşmiş.

Sonra komşu köye daha gençler geldiler. Daha keskindi gözleri. Daha dingindi yürekleri.  Komşu köylerde çoğaldık. Ülkenin değişik bölgelerinde de vardık. Eko köyler kurma, alternatif yaşamlar sürdürme, insanca yaşama, doğal döngüyü ondan bir parça olarak yaşamak tek arzumuzdu.

Etki dalgaları büyümeye başladı. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu pratikte yaşayarak öğrenmek, güç almak ve büyümek birlikte. Özlemi büyütmek, umudu çoğaltmak için permakültür eğitimleri aldık kıyılarda köşelerde. Gençler toplandı Anadolu Jam’lerde… Dalga geçtik gençler jam, yani bir çeşit beyin fırtınası yaparsa, diğer anlamı da reçel olduğuna göre biz de aşure yaparız diyen ihtiyar kanı delileri toplamaya kalkıştık.

Sonra “yerel üret-yerel tüket” sloganı ile bir çalışma yaptık bir avuç insan o dağ başında. Anlatmaya çalıştık uzak yerlerden mal almanın, elinizin ne yaptığını bilemeyecek kadar, kolunuzun uzun olması anlamına geldiğini. Kolunuz o kadar uzundur ki elinizin ota mı değer moka mı bilemezsiniz bu durumda. Ve toparladığını yersiniz hiç bilmeden. Oysa yerel üretimi tüketirken, eliniz üreten insana da değer, gözünüz gözlerine. Anlarsınız birbirinizin yüreğinden, dedik.

Doğal ve bilinçli beslenme grupları kuruldu kentlerde. Yerel üretimleri destekleyen. Ziyaretlerine gittik köylerimizin. Sarıldık dedelere. Peygamber arpası, kavlıca buğdayı diktik. Su değirmenlerinin çalışmayı unutmuş taşlarını döndürüp, un akıttık. Ekmek koyduk fırınlara. O ekmekleri yiyenlere ne oldu ortada işte.


Yazdık, çizdik, besledik dalgaları. Okudunuz, paylaştınız. Geldiniz, gördünüz, düşlediniz.

Ve o gün geldi. Merkezkaçın tam göbeğinde, merkez’inde bir bostan kurdu gençlerimiz… O bostandan dev dalgalar yayıldı evrene yüreklerinin sıcaklığını taşıyan.

Bizler yaralandık savrulurken evet, dağıldık kimi gün. Hastalandık, canımız yandı yalnız kaldık. Dostlar kaybettik, başka dostlar kazandık. Yorulduk, düştük, kalktık, toplandık, dağıldık, dağıtıldık. Ancak ihtiyaç duyulan yeni enerjiyi yarattık, besledik ve geldi işte nihayet kapınıza. Ağaçlar kesmeden, suların yönünü değiştirmeden, borular döşemeden, hiç para harcamadan sadece inanç ve umutla…

Kolay gelsin, afiyet ve şifa olsun dalganın dokunabildiği her yüreğe.

Yüzümde aptal bir tebessümle okuyorum yazdıklarımı…  Biz neymişiz be abi!

İklim Politikaları: 1 Ekolojik Denge

Küresel Isınma ve İklim Değişikliği Dünyayı Nasıl Etkileyecek?


Organik Ev’de Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Atölyesi